İkinci Gün

12 1 0
                                    

Davetin ikinci günü, Kumsal'ın anlatımıyla

Ufak bir not: Hakan'ın babası ile olan travmalarında birçok dizi ve filmden fikir aldım. Hepsini tek tek hatırlayamam fakat büyük çoğunluğunu kırmızı oda dizisinden aldım.

Dünün ardından yorgunlukla gözlerimi açtım. Toplantı salonu kan kokuyordu. Midem bulanmıştı ve acıkmıştım. Dün öğlenden beri bir şey yememiştim. Gerçi, yiyecek halim de yoktu. Dün, Kerem'in arkadaşları ve onların ailelerini öldürdükten sonra diğerlerinin de ağzını açtılar ve sürekli hepimizin sonunun onlardan daha kötü olacağını söyleyip durdular. Buradan çıkıp çıkamayacağımı bilmiyordum. Buradan kimin çıkacağını da bilmiyordum. Lanet olsun, ne suçum vardı da bu aileye düşmüştüm? Beni mahvetmişlerdi. Dün gece aralıklı aralıklı uyanıp hıçkırarak ağlıyor, sonra tekrar uyuyordum. İşin kötüsü kerem ve annesi dışında hiç kimse beni umursamamıştı. Hatta Defne teyzenin bana söylendiğini işittim. Zavallı Kerem ise sadece bana teselli verebiliyordu. Başka bir şey gelmiyordu elinden.

"Günaydın millet." Hakan sanki normal bir durumdaymışız gibi davranıyordu ve bu sinirini bozmaya başlıyordu. Hoş, zaten kimse de buna üzülmüyordu.

Arkasından babam ve ellerinde birkaç poşetle görevliler girdi. Babam dün neredeyse hiç konuşmamıştı. Sadece Kerem'e tek cümlelik bir cevap vermişti. Sonra da sanki yokmuş, sanki bir film izliyormuş gibi uzağa gidip burayı izlemeye başlamıştı.

"E bana günaydın yok mu?" Bu adam bu zekayla cerrah olmuşsa ben kendi zekamla her şeyi yapabilirdim.
"Açım." İki hecelik, net bir cevap verdim.
"Baban kruvasan sevdiğini söyledi. Bende kızımıza bir sürü kruvasan aldırdım." Her 'kızımız' dediğinde eliyle kendini, babamı ve annemi işaret ediyordu. Ayrıca gerçekten de poşetler dolusu kruvasan almışlardı. Şu anlık tek yiyecek ve içeceğimiz kruvasan ve su gibi görünüyordu. Keşke gerçek dünyada bunlardan çok daha kötüleri yapılmasa da ben de buraya 'bu resmen işkence' yazabilseydim.

Yemek yiyeceğimiz zaman her birimizin yanına bir görevli geldi ve bize iki kruvasan yedirip bir şişe su içirdiler. Kendimi gerçekten bebek gibi hissediyordum. Lanet olsun!

Yemekten sonra babam ve Hakan yanımıza geldiler. Hakan gayet rahat bir şekilde boş yapmaya başladı.
"Eveeeeet bugün bazılarımızın son günü. Hazır mıyız?" Ben cevap verecekken Simge teyze günler sonra ilk defa ağzını açıp bir şey söyledi.
"Hakan sen iğrenç bir insansın. Allah belanı versin senin! Şu çocukların suçu neydi? Şu kızı görüyor musun?" Eliyle beni işaret etti. "Şu uğruna ölüp bittiğiniz, canınızdan çok sevdiğiniz kızınız var ya bütün gece ağlama krizleri geçirdi. Hani çok seviyorsunuz ya bari onu düşün işte! Kızın ağlamaktan sesi kısıldı. Ve bu sizin şu karınızın umrunda bile olmadı." Simge teyze bunları söyledikten sonra babamın gözleri üzerime sabitlendi ve çenesi titredi. Bu onun endişelendiğini anlamamı sağladı çünkü burda anlatmasam da babam her endişelendiğinde çenesi titrerdi ve gözleri üzerime sabitlenirdi. Hakan ise sorgulayıcı bir şekilde bana döndü.
"Doğru mu söylüyor Simge?"
"Evet, doğru söylüyor. Fakat bilseniz ne değişecekti ki? Duracak mıydınız? Hayır. Evet ben bütün gece ağladım ve bunun sorunlusu sizsiniz." Beni duymamış gibi başını anneme çevirdi.
"Kızının bu halini görüp neden bize söylemedin? Gece adamlar gelip bakmadı mı size ara ara? Sen bu adamlara ne dersen gelip bize söyleyeceklerini biliyorsun. Neden demedin o zaman?"
"Bana ne. Ben istemiyorum zaten onu." İşte annemin verdiği bu cevap yaşadığım ve yaşayacağım her şeyden çok daha ağırdı. Sanırım ilk defa annemin ölmesini istedim.

Fakat şaşıran tek ben değildim. Babam ve Hakan başta olmak üzere diğerleri de öylece kalakalmıştı bir anda. İlk harekete gen Hakan oldu. Gerçekten hiç beklemediğim bir şey yaptı. Annemin bu sözünden sonra suratı sinirden adeta bir domates gibi kızardı ve anneme sert bir tokat attı.  Sanırım çok sert atmış olmalıydı çünkü annem sandalyeyle beraber geriye doğru kaydı.

Saat Kulesinin AltındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin