Birinci Gün

9 1 0
                                    

İlk gün, Kerem'in anlatımıyla
Kumsal ile konuşmamızın ve davetin başlamasının üzerinden yaklaşık bir saat geçmişti. Biz Kumsal ile gergin gözükmemeye çalışarak bekliyorduk fakat aslında ikimiz de belli etmesek de olacaklardan korkuyorduk. Anneme ise son anda her şeyi anlatıp elini, kolunu ve ağzını bağlayıp yan  taraftaki konferans salonuna kilitlemişti babam. Kadının doğum günü mahvolmuştu. Evet, lanet olsun ki gerçek doğum günüydü ve babam onu mahvetmişti. Hem de bir hiç uğruna. Bu da yetmezmiş gibi babam hakkında şüphelendiğim şeyler vardı. Tamam, buradaki bütün güvenlikler falan dedemin şirketindendi fakat sanki babamın arkasında başka biri daha varmış gibi geliyordu. Ve sanki bu kişi bana Batuhan gibi geliyordu.

Bütün bu düşüncelerim babamın insanların dikkatini çekmeye çalışmasıyla bölündü.
"Hey millet! Buraya bakar mısınız? Evet, herkes beni dinlediğine göre başlayabilirim. Öncelikle ismini sayacaklarım ile konuşmam lazım. Özge Öztürk ve ailesi, Demir Yılmaz ve ailesi, Arda Akbey ve ailesi, son olarak da Kumsal Işık ve ailesi yanıma gelebilir mi?"
Kumsal ve ailesini duyunca adımı söylemediği halde ben de arkadaşlarımdan ayrılarak babamın yanına gittim. Gittiğimde herkes onun etrafına toplanmış, diyeceklerini dinlemeye hazırdı.
"Öncelikle geldiğiniz için hepinize teşekkür ediyorum fakat eşim rahatsızlığından dolayı gelemeyeceğini söyledi. Yani daveti maalesef iptal ediyoruz. Oğlum Kerem, Kumsal ve ailesi dışındakiler çıkabilirler. Hepinize tekrardan teşekkürler." İşte bu sona yaklaştığımızın habercisiydi.
Sonra her şey bir anda oldu sanki. Kumsal arkadaşlarıyla vedalaştı, bir görevliyle hepsi dışarı çıkarıldı, annem sandalyeye bağlı bir şekilde yanımıza getirildi, herkes birbirine anlamayarak baktı ve son olarak Batuhan ve babam dışarı çıkarak bizi buraya kilitledi. İçeriye bir gaz yayıldı. Etrafı bulanık görmeye başladım. Kokusunu içime çektikçe ciğerlerim deliniyordu sanki. Yanımda yere düşen ve bayılmak üzere olan Kumsal'ı kaldırmaya çalışırken bende yere düştüm. Diğerleri bayılmıştı, ya da bayılmak üzereydi. Gaz bütün odayı kaplamıştı. Yanımda olan Kumsal'ı bile zar zor görüyordum.

Başım dönüyordu, nefes aldıkça canım acıyordu. O ikisi bunu bize, kendi çocuklarına nasıl yapmışlardı anlayamıyordum. İkisinin nasıl işbirliği yaptığı ise daha meçhul bir konuydu. Zaten bu karmaşada hatırladığım son şey ise Kumsal'ın elimi tutup kulağıma zar zor çıkan kısık sesiyle "Kerem" diyebilmesiydi. Ona güç bela "Korkma" demeye çalıştım fakat sonra bilincim kapanmaya, zaten zar zor gördüğüm etrafı hiç görememeye başladım. Daha fazla kendimi tutamadım ve istemeyerek de olsa gözlerimi kapattım.

Gözümü açtığımda bir sandalyede elim ve ayaklarım bağlı oturuyordum. Bu da yetmezmiş gibi ağzım da bantlıydı. Davette kalanların hepsini bayıltıp hepimizi birbirimizi görebileceğimiz şekilde oturtmuşlardı. Gözüm Kumsal'ı ve annemi aradı. Neyseki hemen yanımdalardı ve iyi görünüyorlardı. Defne ve Efe denen iki gerizekalı da buradaydı. Ceyda'yı gördüm fakat henüz uyanmamıştı. Bizimkiler de buradaydı. Onların buraya kadar neden geldiğini ise anlayamamıştım.

Herkes uyanınca babam ve Batuhan açıklama yapmak için yanımıza geldiler. Evet, ona artık Batuhan diyerek ismiyle hitap ediyorum. Bütün bunlar onun o gerizekalı eşi yüzünden başımıza gelmişti. O da bizimleydi fakat sanki bunlar umrunda değilmiş gibi davranıyordu. Bu beni daha da sinirlendirmeye yetiyordu da artıyordu bile.

"Herkese yeniden merhaba millet!" Seslenişe bak sanki gece kulübündeyiz.
"Öncelikle oğlum Kerem'den ve kızım, daha doğrusu üçümüzün kızı Kumsal'dan özür diliyorum." Parmağıyla kendini, Batuhan'ı ve Ceyda'yı işaret etti.
"Sizin ağzınızdaki bantları açmaya geliyorum." Diyerek yanımıza geldi ve ağzımızı açtı. Tam ona bir şeyler demek için ağzımı açmıştım ki bana eliyle 'sus' işareti yapınca ne diyeceğini merak ettim ve dinlemeye başladım.
"Bugün burada olan herkesin burada olan herkesle görülmemiş hesabı var. Bunun için buradayız. Anlamayan varsa uygulamayla da anlatabilirim. Kerem'in arkadaşı Ferhat Onay ve ailesini yanıma getirin lütfen." Üç tane adam Ferhat'ı, anne ve babasını babamın yanına taşıdılar. Babam sertçe onların ağzındaki bantı çekip çıkardı.
"Şimdi, bu ailenin benimle alacak verecek meseleleri var. Bu meselelerde biri alır sonra aldığı kişiye aldığını geri verir değil mi? Peki, siz ne yaptınız?" Diye sordu Ferhat'ın babasına dönerek. Adam cevap verecek halde değildi. Bu yüzden babam konuştu onun yerine.
"Vermediler. Bugün benden alıp vermediğiniz paramı vermek için buradasınız fakat bu sefer vereceğinizi para ile değil, canınız ile vereceksiniz." Şoka uğramıştım. Sadece Ceyda'yı ve arkadaşlarını öldürecek zannediyordum. Fakat bana anlattığı şeyin baya dışına çıkıp başka bir şey kurmuştu kafasında. Bu kadarını beklemiyordum ondan.
"Evet Onay ailesi,son sözünüz neler?" Ferhat'ın babası şu an bile zor nefes alıyordu, cevap verecek durumda değildi. Fakat annesi ağlayarak bir şeyler söyledi.
"Lütfen Hakan bey. Borcumuz neyse öderiz. Lütfen, öldürme bizi." Babam bu söylediklerini duymazdan gelerek Ferhat'a döndü.
"Seni severdim Ferhat. İyi çocuktun sen. Bir suçun yok senin fakat şu işe yaramaz baban yüzünden öleceksin işte. Tüh, ne yapalım." Sinirlendiğim kısım da buydu işte. Ulan madem bu çocuğun suçu yok bu çocuktan niye intikam alıyorsun?
Ferhat ise benden umut bekler gibi bana döndü fakat halimi görünce vazgeçti. Şu an onun için bir şey yapabilecek halde değildim. Şu an kendim için bile bir şey yapacak halde değildim ki ben.
Çaresizce babama dönüp "Neden beni de öldürüyorsun o zaman?" Diye sordu.
"Ailenle beraber git istedim. Ne yapacaksın buralarda ailensiz? Hem gider birine bir şey söylersin diye ömrümü diken üstünde geçiremem ben." Diyerek kestirip attı babam. Ferhat'ın cevap verecek fırsatı kalmadan yanımıza üç tane silahlı adam geldi. Olanlara daha fazla şahit olmak istemedim ve gözümü kapattım. Hala babam ve Batuhan'ın insanları nasıl bu şekilde öldürebildiklerini aklım almıyordu.

Üç el silah sesini duyduktan sonra hızlıca gözlerimi açtım ve Kumsal'a baktım. Gözleri kapalı sessizce ağlıyordu. Annem ise gözlerini hiç açmamıştı. Buradaki suçu olmayan tek kişi annemdi. Onun dışında hepimiz bu olayların bir yerlerindeydik fakat annemin tek suçu babamla evlenmekti. Ceyda hanıma döndüm. O içinde fındık kadar beyni olan kafası olayların ciddiyetini şu an kavramış olmalı ki yüzü sapsarı olmuştu. Kendi sonu da bir iki güne bu şekilde olacaktı. Şimdiden hazırlansa iyi ederdi. Ferhat'ı, anne ve babasının sandalye üstünde yığılan cansız bedenlerini yan taraftaki konferans salonuna taşıdılar. Babam o sırada bize doğru gelmeye başladı. Kendimi tutamayıp bağırmaya başladım.

"Ya sen hani bana güvenip her şeyini bana anlatıyordun? Kaç tane iş çevirmişsin arkamdan. Hani Batuhan'ı öldürecektin? Şimdi onu yanına almış bizi öldürüyorsun. Anlayamıyorum ya. Hadi bizi geçtim, benim arkadaşlarımı aileleriyle beraber burada öldürmek ne demek? Bunu açıklar mısın bana?"
"Hop, yavaş olun Kerem bey. Öncelikle arkamdan iş çeviren sendin. Sana bunları söylediğim ilk gün Batuhan'ı arayıp söyledin ya, işte o gün duyup anladım bir şeylerin olduğunu. Ne sandın? Ben babamın düşmanlarıyla iş birliği yapayım, babam da cezasını çeksin mi dedin? Böyle düşündüysen yazık. Ama beklemediğin bir şekilde biz işbirliği yaptık işte." Batuhan'a döndüm.
"Batuhan bey siz nasıl böyle bir şeye izin verirsiniz? Siz ne yaptığınızın farkında mısınız? İnsanları bir yere doldurup öldürmek de ne demek? Ben en çok da sizi anlayamıyorum."
"Beni günün birinde anlayacaksın Kerem fakat şu an değil."
"Sikeyim senin gününü! İnsanlar senin şu gerizekalı eşinin, daha doğrusu eşinizin yaptığı saçmalıktan dolayı burada ölüyor. Farkında mısınız?" Batuhan bana cevap verecekti fakat babam onu böldü.
"Evet. Sıradaki şanslı kişiler Mustafa Sürmeli ve ailesi. Getirin onları yanıma." Bu sefer başka adamlar gelip üçünü babamın yanına taşıdı. Batuhan ise kenarda durmuş bir şey yapmadan olanları izliyordu. Bu beni daha da çıldırtıyordu.
"Bu ailenin suçu ise oğullarının geçmişte benden para çalmaya kalkması." Bunu ilk defa duyuyordum. Mustafa'nın babamdan para çaldığına olaylar bu noktaya gelmeseydi inanmazdım bile.
"Sürmeli ailesinden son sözlerini alalım." Onlardan değil, asıl babamdan almamız gerekiyordu son sözlerini.
"Kerem, aganın senden son bir isteği var. Eğer buradan çıkabilirsen İrem'e onu çok sevdiğimi söyle. Olur mu?" Ağladığımı sesimden anlamasın diye başımı sallayabildim sadece. Sonra da annesi konuştu.
"Kumsal, seni çok tanımıyorum tatlım ama okula her geldiğimde yanıma gelip elbiselerimi ve çantalarımı çok beğendiğini söylerdin. Buradan çıkarsan eğer benim yerime hepsini doya doya giy tatlım." Dedi ve gözlerini kapattı. Kumsal ağlamaktan cevap veremedi. Böylece son konuşmasını yapmak için sıra Mustafa'nın babasına geçmiş oldu.
"Keşke kör sağır olsaydım da oğlumun bu kadar varlık içinde en yakınımızdan para çaldığını görüp duymasaydım." Mustafa'nın gözünden bir damla yaş düştü. Bu onun son düşen göz yaşıydı çünkü ikincisinin akmasına fırsat kalmadan üç kez silah sesi duyuldu. Bu seferki çok hızlı olmuştu. Gözlerimi kapatmaya bile fırsat kalmamıştı. Ve ben, hayatımda ilk defa bir insanın öldüğüne gözümle görerek şahit olmuştum. Bu insanın en yakın arkadaşım ve onun ailesi olması ise daha da unutulmaz kılmıştı bu anı. Bundan sonra normal bir insan olabilir miydim, bilmiyordum. Hatta belki de buradan çıkamazdım ve normal bir insan olmama gerek kalmazdı bile. Çünkü öleceğimi, daha doğrusu kendi babam tarafından öldürüleceğimi hissediyordum ve insanlar öleceklerini ölmeden birkaç gün önce hissederlerdi.

Saat Kulesinin AltındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin