Üçüncü Gün

5 0 0
                                    

Kumsal'ın anlatımıyla
Terler içinde uyandığımda saat sabahın altısıydı. Geri uyumaya çalıştıysam da uyuyamadım.
Kalkıp duş aldım ve aşağıya inmek için hazırlanmaya başladım. Odada ya da otelin restoranında kahvaltı yapmak istemedim. Bu durumda tek seçeneğim aşağıya inmekti ama şu an en son gitmek istediğim yer de orasıydı. Ne yazık ki başka çarem yoktu, bende mecburen aşağıya indim.

Dün gece çok güzeldi. Evet, sabahında bazılarımız baya baya ölmüştü ama Kerem ve babam hayattaydı, ben hayattaydım ve üçümüz de güvendeydik. Bugünse kimin öleceği ve kimin kalacağı belli değildi. Yapabileceğim tek şey aşağıda bunlarla yüzleşmekti.

Aşağıya inmeden önce yönetim katına gidip babamın odasına kartımı bıraktım. Katta kimse yok gibi görünüyordu fakat annemin odasına girdiğimde Hakan'ı gördüm.
"Günaydın Kumsal, burada ne yapıyorsun?"
"Oda kartımı bıraktım, aşağıya iniyorum şimdi."
"Gel beraber inelim." Diyerek bana eliyle kapıyı gösterdi. Teklifini reddetmedim ve beraber aşağıya indik. İnene kadar da bir daha konuşmadık.

İlk indiğimizde Kerem ve annemle karşılaştık. Onu annemle görünce şaşırmıştım açıkçası fakat Kerem bana sorun yok dercesine göz kırpınca üstelemedim. Hepimizin üstünde davet günü giydiği kıyafetler vardı. Kerem ve annemin üstünde de. Bende pijama yerine davete geldiğimde olan tulumumu giymiştim. Aslında pijama daha rahat olabilirdi fakat yine de o günkü kıyafetlerimi giymek istedim.

İçeriye girdiğimizde içeride tek başına kalmış Simge hanımı görünce gözlerim doldu. Biz bütün gece gülüp eğlenirken o burada tek kalmıştı. Neyseki, bağlı değildi. Bizi görünce hemen koşup Kerem'e sarıldı. Bir süre öyle kaldılar. Ayrıldıktan sonra annemi görünce bağırmaya başladı.
"Ben bütün gece burada hiçbir suçum yokken tutulurken bu kadın yukarıda sizinle miydi? Ayrıca ne yaptınız bütün akşam yukarıda?"
Babam konuşacaktı ki annem ondan önce davrandı.
"Yalnız, beni yukarıda takılması için seçen senin oğlundu. Çok meraklıysam buyur ona sor." Simge hanım şok olmuş bir ifadeyle Kerem'e baktı.
"Doğru mu bu? Yani gerçekten bu kadını mı seçtin?" Kerem ise sanki annesinin en sevdiği vazoyu kırmış bir çocuk gibiydi.
"Anne, Batuhan bey bana herkesi ve her şeyi bir kenara bırakarak bir karar vermemi istedi. Ve seni istememe izin vermediler. Emin ol bende tüm kalbimle seni isterdim ama izin vermediler işte!" Hafif pişmanlık seziyordum sesinde. Sanki bir yanı iyi yaptın derken bir yanı da niye yaptın diyordu. Simge hanım biraz bekledi, sonra yutkunarak zorla devam etti.
"Benim anladığım kadarıyla dün gece benim dışımda herkesin keyfi baya yerindeymiş. Ben önemli bişey için çıktınız diye düşünmüştüm kimse bana açıklama yapmadığı için. Yeni öğrendim bütün akşam eğlendiğinizi. Hadi onu öğrendim tamam, ama Kerem, keşke bu kadınla olduğunu öğrenmeseydim."
Kerem cevap verecekti fakat Hakan onu susturup konuşmaya başladı.
"Evet, klasik sabah kavgaları faslımız bittiyse artık işimize dönelim mi?"
"Şu adamdaki vurdumduymazlığın yüzde biri bile olsa yeter bende cidden." Babam bunu sakin karşılamıştı ama Simge hanım biraz daha sert çıkmıştı.
"Sen artık bıkmadın mı insanları öldürmekten! Yetmedi mi sana? Soğumadı mı için?" Buna sert çıkmak değil, bağırmak deniyordu. Onun aksine Hakan çok sakindi.
"Hayır. Hatta, en güzelleri bugün olacak. Final gibi düşünün, ama tam değil. Şimdi, her biriniz bağlanacaksınız ve şanslı kişiyi açıklayacağız." Bunu der demez gözlerim doldu ve ağlamaya başladım. Fakat Kerem sanırım çok acıkmıştı çünkü bir anda yemek yemek istedi. Çok boğazına düşkün biri değildi aslında. Şaşırdım tepkisine.
"Aa! Yemek yememiz gerekmiyor mu bizim?" Ben hüngür hüngür ağlarken o yemek düşünüyordu, gerçekten ilginçti.
"Bazılarımız aramızdan ayrılınca hallederiz yemek işini. Şimdi şanslı kişilerimiz Ceyda hanım ve Kerem beyi sahneye davet ediyoruz."
Annemin adını duyunca ağlamam şiddetlendi. Evet, annemden belki de nefret ediyordum fakat birkaç hafta öncesine kadar gayet mükemmel bir anneydi. Gözyaşlarımı tutamamamın nedeni de belki de buydu. Sonuçta o benim annemdi ve yaşadığımız çok güzel anılarımız vardı. Bir yandan da Kerem'i gerçekten çok seviyordum ve onun ölme ihtimali beni daha da çok ağlatıyordu. Ağlamalarım sonunda o kadar şiddetlendi ki sinir krizi geçirmeye başladım. Şaşırtıcı olan ise sanki kendi aralarında anlaşmışlar gibi bana yardım etmiyorlardı. Üstelik Simge hanım dışında kimse de o an bağlı değildi.

En son annemi ve Kerem'i oturttular ve annemin başına öbürlerine olduğu gibi silah dayadıklarında bayılma raddesine gelmiştim. Fakat annem gayet rahattı ve ikisini de bağlamamışlardı. Gözlerim kapanırken son hatırladığım şey ise Kerem ile göz göze gelmemiz ve Kerem'in koşarak gelip beni kucağına almasıydı.

Gözlerimi açtığımda, sersem bir haldeydim. Öbür toplantı salonuna gelmiştim ve hala yerde, Kerem'in kucağındaydım. Etrafımızda bir sürü siyah poşet vardı ve havalandırma sonuna kadar açık olduğu için üşüyordu. Üşüdüğümü fark eden Kerem ceketini çıkarıp bana verdi. Beyaz ceketi bana çok iyi gelmişti. Ne kadar inanmak istemesem de bunların ölen insanların cesetleri olabileceği ihtimali beni rahat bırakmıyordu. En son istemeyerek de olsa Kerem'e sormaya karar verdim.
"Bunlar, ölen insanlar mı?" Gözlerimden birer damla yaş akarken başımı omzuna yasladım. Sanırım bir abim olmasının ne demek olduğunu o zaman anladım. Kendimi onun yanında çok rahat ve güvende hissediyordum.
"Daha iyi misin?" Saçlarımla oynarken beni konuşturmaya çalışıyordu.
"En son hatırladığım şey başımın çok ağrıdığıydı ve gözlerim kapanırken senin aniden çıkıp gelmendi. Teşekkür ederim. Herkesin bir kahramanı olurmuş ya, benimkide sensin." Ondan güç almak ister gibi elini sıkıca tutup devam ettim.
"Senin yanında kendimi çok güvende hissediyorum. Çok rahat oluyorum çünkü elinden gelse beni her türlü kötülükten koruyacağını biliyorum." Sözümü kesmek istedi, izin vermedim. Gözleri dolmuştu.
"Bitirmeme izin ver. Sen olmasaydın olanları bu kadar kolay atlatamazdım. Bana kattığın her şey için ve yanımda olduğun her zaman için çok teşekkür ederim." Daha sonra ona devam etmesi için izin verdim.
"Ben yanında olsam da, olmasam da, ya da hakkımda ne duyarsan duy, sadece tek bir şey bilmeni istiyorum. Seni çok seviyorum ve uzak ya da yakın fark etmez, elimden geldiğince seni korumaya çalışacağım. Seni çok seviyorum, sen de beni sev olur mu? Bunu bana şu an kendi ağzınla söyle lütfen." Gözlerinden yaşlar akıyordu ve sanki bu son konuşmamız gibi davranıyordu. Onu kaybedeceksem, ne zaman olacağını bilmem gerekiyordu.
"Bir dakika, sen de mi öleceksin?"
"Bugün ölen iki kişiyle beraber bitti. Artık kimse ölmeyecek."  Bu iki kişi Hakan ve babam olamayacağına göre, ve Kerem'de burada olduğuna göre geriye  sadece annem ve Simge hanım kalıyordu. Bu ihtimal beni ağlatmaya başlarken gözyaşları içinde zorlukla konuşmaya çalıştım.
"Kim bu iki kişi?" Anlamak, kabullenmek istemiyordum. O da istemiyordu. Daha fazla ağlamaya başladım. Kerem'de beni kendisine daha fazla bastırdı. Sanki kaçmamı engellemek istermiş gibi. Küçücük bir umutla yeniden sordum.
"Kerem, o iki kişi annelerimiz mi?"
"Allah kahretsin ki evet! Evet! Lanet olsun artık ikimizin de bir annesi yok!" Duyduklarımın şokuyla kalkıp siyah torbaların içini açıp annemi bulmayı çalışıyordum ve bir yandan da şiddetli bir şekilde ağlıyordum. Kerem beni durdurmaya çalışıyordu fakat hem ben durmuyordum hem de onun da artık gücü kalmamıştı. Bir süre sonra akışına bırakıp bir köşede ağlamaya başladı. Babam ve Hakan ise hızlıca benim sesimi duyup odaya geldiler. Hakan beni sakinleştirmeye çalışırken babam da odanın bir köşesinde büzülmüş olan Kerem'i sakinleştirmeye çalışıyordu. Sonra bir şey fark ettim, aslında en çok yükü Kerem almıştı. Başına gelen çoğu şey benim yüzümden gelmişti. En çok o yorulmuştu, fakat en çok ilgi bana gösteriliyordu. Annesinin öldüğünü bile bir kenara bırakıp beni sakinleştirmeye çalışmıştı. O çok güçlüydü ve içimizde en iyisini o hak ediyordu. Fakat biz, en çok haksızlığı ona yapmıştık. Bunlar kafama dank edince daha da çok ağlamaya başladım ve babam da keremi bırakıp yanıma geldi. Daha sonra Hakan elinde iğnelerle bana yaklaşırken gördüğüm son şey Kerem'in Hakan'a 'yapma' diye bağırmasıydı. Sonraki beş saniye içinde Hakan bana o iğneyi yaptı ve Kerem koşarak yanıma gelip elimi tuttu. Gözlerim kapanırken ona iyi görünmek için zoraki gülümsemeye çalıştım fakat aslında hem psikolojik olarak hem de fiziken çok yorulmuştum. Annemi kaybetmiştim, günlerdir yerin altındaydım ve bu ilaç damarlarımı yakarak vücudumda dolanıyordu. İlaç damarlarımı yakarken yok oluyor gibi hissediyordum ve bu his bana hiç olmadığı kadar iyi geliyordu. Belki de ben hiç doğmamalıydım. Doğmasaydım bunların hiçbiri olmayacaktı. O an arafta kalmış gibiydim. İlaçlar beni zorla uyutuyordu fakat ben uyumak istemiyordum. En sonunda ilaçlar bu savaşı kazandı ve duyduğum son şey Kerem'in "Kumsal!" Diye bağırmasıydı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 16, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Saat Kulesinin AltındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin