2.7

1.1K 65 7
                                    

Klaus'tu bu. Gözlerimi açtım. Kafamı kaldırıp ona baktım.

"hahayt bildim!" gülerek kapıyı kapattı. Buna gülüceğimi düşünüyordu. Gülmediğimi görünce ciddileşti ve yanıma oturdu. Kalkma gereği duymadım. Elini saçıma götürdü ve oynamaya başladı.

"neyin var bebeğim?" ilk defa ciddi olmasına şaşırdım.

"hiç anneni merak ettin mi Klaus?" kaşları havaya kalktı.

"tabikide! Neredeyse hergün nasıl biri olduğunu hayal ediyorum!" gülümsedim.

"peki sence annen seni ne kadara satmıştır?" biraz düşündü.

"benim değerim paha biçilemez bir kere!" dedi kahkaha atarak. Ciddi olduğunu düşünmek saçmaymış.

"Klaus bir kere ciddi olamaz mısın?" gülmesini kesti.

"Hey, senin neyin var?" başımı iki yana salladım.

"boşversene. Bir şeyim yok. Sadece uyumak istiyorum." kafasını salladı. Yüzüme yaklaşarak yanağıma bir öpücük kondurdu. Bu beni gülümsetmişti.

"aman boşver her şeyi. Senin sapa sağlam Klaus'un var." kıkırdayarak onu yataktan ittirdim. Yere düşünce inledi ve poposunu tutarak kalktı.

"baya sapa sağlammışsın." tek parmağını havada sallayarak kapıya yürüdü.

"görüşeceğiz seninle." elimi salladım.

"hadi Klaus görüşürüz." Klaus sonunda odadan çıktığında derin bir nefes aldım. Handler'le yaşadığım olayı boşvermeye çalışarak gözlerimi kapattım.

Sabah kapının açılma sesiyle uyandım. Kafamı kaldırıp gelen kişiye baktım ve kafamı yastığa tekrar koydum.

"ne var Diego?" dedim bir an önce söyleyip gitmesini umarak.

"Aile toplantısı." ofladım ve yorganı kafama kadar çektim.

"umrumda değil." yanıma geldiğini ayak seslerinden anladım. Yorganı kafamdan çekti.

"önemli Anaya. Babam yok." benden aldığı yorganımı ondan geri alıp tekrardan üzerime çektim.

"Five biliyo anlatır o." yorganı aşağıya attı ve beni sırtına aldı.

"hey! Diego napıyorsun bırak uyuyacağım!" sırtını yumruklamaya başladım.

"yumruklamayı bırak!" bağırdığında daha da hızlı yumruklamaya başladım.

"sikeyim." koşar adımlarla salona geldiğinde beni sonunda bırakmıştı. Salondakiler bize garip bir şekilde bakınca Diego konuştu.

"Anca böyle getirebildim." küçük bir çocuk gibi köşeye geçerek kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Five her şeyi biliyor neden o anlatmıyor? Uyuyacağım ben!" odama gideceğim sırada önümdeki bedene çarptım. Five önüme ışınlanmıştı.

"hepimizin beraber düşünmesi lazım." gözlerimi devirdim. Kolumdan tutarak beni koltuğa oturttu. Arkama yaslandım.

"pekala." Five her şeyi anlattı. Onlara Handler'le olan dünkü konuşmamızdan bahsetmeyecektim tabikide. Bir şeyler biliyordu ve bunu öğrenmem lazımdı. Ayağa kalktım.

"hop nereye?" kıyafetlerimi gösterdim.

"üzerimi değiştireceğim." bir şey demediler hızlıca odama giderek üstümü değiştirdim sonrasında yavaş adımlarla aşağıya indim ve diğerleri beni görmeden Reginald'ın odasına girdim. Geçen girdiğimde gözüme bir defter takılmıştı küçük bir şeydi. O defteri gördüğüm çekmeceyi açtım ve içinden defteri alıp açtım. Birkaç sayfasını geçtiğimde üstünde adımın yazdığı kağıdı gördüğüm gibi koparttım ve cebime attım hızlıca çekmeceye geri koyarak ayağa kalktım. Kapıyı açtığım anda herkesi kapının önünde gördüm.

"Anaya?" kolumu kaşıdım.

"viktor?" aynı şekilde sordum.

"ne yapıyordun orada?" başımı yana eğdim.

"o moruğun yasını tutuyordum. Özledim şimdiden. Tüh yazık oldu ölmesi." aralarından sıyrılcağım sırada Allison kolumdan tuttu.

"Anaya neler oluyor?" kolumu çekmeye çalışınca sıkıca tuttu.

"Allison bıraksana." naptığının farkına varıp kolumu bıraktı. Five'a baktım bana bakıyordu bir cevap bekler gibi. Kafamı iki yana salladım.

"bir şey yok." Yukarı kata çıkarak Lavaboya girdim ve kapıyı kilitleyerek yere oturdum. Cebimdeki kağıdı çıkartarak titreyen ellerimle kağıdı yavaşça açtım. Annemin adının olduğu yerde Handler yazıyordu. Kaşlarım çatıldı. Dolan gözlerimi sildim. Kağıdı parçalara ayırarak çöpe attım. Lavabodan çıktım. Mutfağa giderek kendime kahve yapmaya başladım.

"bunda bir iş var! Ama bulacağım." bardağa kahveyi koydum ve üstüne kaynayan suyu döktüm.

"ne işi?" arkamı döndüm.

"hiiç." oturdum. Yanıma oturarak bardağımdan birkaç yudum aldı.

"gidip kendine yapsana Five." omuz silkti.

"bir şey oluyor ve anlatmıyorsun." kaşları çatılmıştı. Oflayarak kahvemi elime aldım ve masadan kalktı.

"daraldım. Bir şey oluyorsa içimde bu. Sizene ki." gözlerimi devirdim ve mutfaktan çıkarak odama gittim. Bir yandan kahvemi içerken bir yandan da kıyafet ayarlıyordum. Kahvemi bitirdiğimde üstümü değiştirip tekrardan mutfağa girdim. Herkes mutfakta sessizce bir şey konuşuyordu. Bardağımı lavaboya koydum ve mutfaktan çıktım. Bir şey sormamaları iyiydi. Akademiden çıkarak yürümeye başladım. İstiyorsa beni bulurdu zaten. Bir banka oturarak beklemeye başladım. Birkaç dakika ardından yanıma oturan kişiyle bunun Handler olduğunu anlamıştım. Bakma gereği bile duymadım. Bir süre sessiz kaldık.

"amacın ne Handler?" güldü. Kucağındaki çantasını aramıza koydu.

"bir amacım yok. Sadece kızımın benimle gelmesi." yüzümü buruşturarak kafamı iki yana salladım.

"kullanma o kelimeyi." gülümsediğini anlayabiliyordum. Çantayı alarak ayağa kalktı ve elini bana uzattı.

"gel. Sana her şeyi anlatacağım." bir anlık inanasım gelmişti. Annemi hep bulmak istiyordum ve şimdi kim 'ben senin annenim' dese inanmak istiyordum. Yüzüne baktım. Gerçekten samimiyetle gülümsüyordu.

Veya sadece iyi bir oyunculuk.

Ama ya doğruyu söylüyorsa?

Ya söylemiyorsa?

Kafayı yiyecektim. Ayağa kalktım. Bunun bir hata olacağını bilmeme rağmen elimi uzatıyordum. Pişman olacağımı biliyordum ama merak ediyordum. En sonunda elini tuttuğumda elimi güven vermek istercesine sıkmıştı. İşe de yaramıştı. Galiba.

𝑲𝜾𝒚𝒂𝒎𝒆𝒕𝒕𝒆 ◈𝑭𝒊𝒗𝒆 𝑯𝒂𝒓𝒈𝒓𝒆𝒆𝒗𝒆𝒔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin