25. Bölüm

156 13 3
                                    


''Kışını yaşamadığın bahar, sana bahar gelmez.''


Günümüz

Caner'in açıklamasından sonra kahvaltımıza kendimizden bahsederek devam etmiştik. Neler yapıyoruz, nelerle ilgileniyoruz, şimdilerde hayatımız nasıl gibi birçok soru sormuş, birbirimiz hakkında epey şey öğrenmiştik. Bana karanlık olan yönleri aydınlandıkça, hakkında bihaber olduklarım azalıp daha fazla bilir oldukça yıllardır onu merak eden tarafım aldığı her cevapla deli gibi mutlu olmuştu. Londra'ya gittikten sonra neler yaşadığımı sorduğunda ortamın gerileceğini sanmıştım ama öyle olmamıştı. Onu yaraladığım, terk ettiğim zamandan değil de sıradan bir şeyden bahsediyormuşum gibi bir rahatlık ve ilgiyle takip etmişti söylediklerimi. Sanırım beni anladığını söylerken ciddiydi. Yarası kalmamıştı o zamandan, beni affetmişti.

Öğleden öncesi için izin aldığını, artık işe dönmesi gerektiğini söylediğinde fark etmiştim saatin kaç olduğunu. Biz konuşurken zaman öyle hızlı geçmişti ki hayatına dair pek çok şey öğrenmiş olsam da asıl merak ettiğim sorulara sıra gelmemişti. Gerçi bazı sorularım ilk görüşme için fazla ciddiydi. Üstelik bir görüşme niyetiyle bile oturmamıştık masaya. Kapımda sabahlamış, kendini açıklamak istemiş ve bu yüzden bir mekâna geçmiştik. O soruları sormak için doğru bir zaman değildi belki de. Ama yarın sorabilirdim. Caner yarın tekrar Hilal ile beni almaya gelecekti. Bu sefer gideceğimiz yere varmayı umuyordum.

Karakterinden ve kalbinden şüphem olmasa da görüşmeye devam edebilmek için emin olmam gereken birtakım hususlar vardı. Mesela bir Müslüman olarak hangi noktada durduğunu, kimliğinin ne kadar farkında olduğunu ve Müslüman olmanın gerektirdiklerini ne ölçüde yerine getirdiğini öğrenmeliydim. Bazı konularda ne düşündüğünü, dini hassasiyetlerini, beni ilgilendiren kısmıyla ibadet hayatının nasıl olduğunu bilmeli; aldığım cevaplar hoşuma giderse görüşmeye devam etmeliydim. Açıkça söylenmemiş olsa da görüşmemizin tek bir amacı vardı. Adımlarımız yalnızca ve yalnızca o amaca yönelik olmalı, özlem gidermek veya vakit geçirmek için birbirimizi oyalamamalıydık.

Bu noktada bir kez daha Caner'den vazgeçmek zor olabilirdi ama istemediğim şeyleri duyacak olursam başka bir seçeneğim olmazdı. Ondan bir kere vazgeçebilmiştim, hayatımı kurtarmak adına tekrar yapabilirdim. Çünkü bir insanla evlenmek dininin yarısını tamamlamak demekti. Bunu yapabilecek düzeyde mi bilmeli, daha önce yaptığım gibi yine Allah rızasını gözeterek karar vermeliydim.

Öte yandan eğer o bana bir başkasının dininin yarısını tamamlamaya hazır olup olmadığımı soracak olursa cevabım hazırdı. Ondan gittiğimden beri tek yaptığım ilimle meşgul olmak, amele dökebilmek için uğraşmak, ibadette sabır ve nefsimle mücadele etmekti. Kendimi yeterince yetiştirdiğimi, artık bir başkasının sorumluluğunu almaya hazır olduğumu hissediyordum. Umudum onun da böyle yapmış olması yönündeydi.

Onunla yıllardan sonra ilk defa karşılıklı oturup sohbet etmiştik. Hatıralarını hiç unutmasam da nasıl hissettirdiğini unuttuğumu bugün fark etmiştim. Bir erkeğin karşısında rahat hissedebilmek, gerilmeden konuşabilmek, varlığından rahatsızlık değil de aksine huzur duyabilmek ondan sonra hiç yaşamadığım şeylerdi. Bugüne kadar hep kendimi geri çekmiş, konuşurken en az kelimelerle derdimi anlatmaya çalışmış, bakışlarımı sakınmıştım. Bugün onunla o masada geçirdiğim her dakika bana onun doğru adam olduğunu haykırmaktan başka bir şey yapmamıştı. Umarım yarın bunu bozacak bir şey olmazdı.

Bir şeyler ciddileşmeye başladığından eve gider gitmez annemi arayıp onu olanlardan haberdar etmiştim. Başta şaşırmış, sonra şaşırmasına şaşırmış ve bunun en başından beri beklediği şey olduğunu söylemişti. Anneme göre biz birbirimiz için yazılmıştık. Belki öyleydi, belki değildi. Bunu zaman gösterecekti. İtiraf etmeliydim, söyledikleriyle çok mutlu olmuştum. Ama erkenden sevinip sonra üzülmek istemeyen temkinli tarafım sadece davranış boyutunda değil hislerimde de ağırdan almamı söyleyip beni uyarıyordu.

İki Ömür Bir Aşk (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin