27. Bölüm

104 13 2
                                    

Mehmet abi Safranbolu evlerine benzeyen üç katlı beyaz bir binanın önünde durduğunda arkamızda bekleyen arabalardan dolayı aceleyle indik. Hande abla ıslanmaktan hiç hoşlanmadığını arabada söylediğinden uyardığı gibi beni arkasında bırakıp eve doğru koştu. Benim ise yağmurdan kaçmak için bir sebebim yoktu. Yağmuru ve yağmurda ıslanmayı seviyordum. Uzun süredir yanan yüreğime bundan daha iyi ne gelebilirdi ki?

Binaya girdiğimizde en üst kata çıktık. Kapıyı benimle yaşıt olduğunu tahmin ettiğim feraceli bir kız açtı. Hande ablanın selamını aldı. ''Aleyküm selam, buyurun hoş geldiniz.''

''Ben de az önce geldim.'' dedi Hande ablaya.

''Hoca geldi mi?''

''Geldi ama daha sohbete başlamadı.''

Rahat bir nefes aldı Hande abla. ''Şükür yetiştik. Yağmurdan dolayı trafik vardı, geç kalacağız sandım. Ah, tanıştırayım.'' dedi bana dönüp. ''Ayla, bu Zeynep. Kursumuzun en küçüklerinden.''

Bunu çok sık duymuş gibi gözlerini devirdi Zeynep. ''O kadar da küçük değilim.'' Sır verecekmiş gibi eğildi. ''Bence yaşlı olduğunu itiraf etmemek için beni küçük göstermeye çalışıyor.''

''Duydum hanımefendi.''

''Gizlemedim zaten hanımefendi.''

Hepimiz güldük. Aralarındaki samimiyet hoşuma gitmişti. Zeynep montumu almak için elini uzattığında aceleyle çıkardım.

''Teşekkür ederim.''

''Ne demek.'' Kendi feracesini de çıkarıp montumun yanına astı. ''Seni ilk defa görüyorum. Daha önce hiç gelmiş miydin?''

''Hayır, bugün ilk.''

''O zaman tekrar hoş geldin. Kapımız her zaman açıktır.''

Cevap vermek yerine gülümsedim. Hande abla feracesini çıkarırken sohbet yapılacak odaya baktım kapıdan. İçeride herkes örtülüydü. Sanırım örtümü takma zamanı gelmişti. Belden oturtmalı uzun haki yeşil etek ve beyaz bir kazak giymiştim. Etek biraz inceydi ama tek uzun eteğim bu olduğundan başka seçeneğim yoktu. Hızlıca saçımı topladım ve annemin dolabından aldığım boneyi, ardından da yeşil şalı taktım. Etrafta ayna var mı diye bakınırken Hande abla neyi aradığımı anlayıp yardıma geldi.

Son iğneyi de taktıktan sonra. ''Çok güzel oldun.'' dedi gözleri parlayarak.

''Teşekkür ederim.''

Zeynep de yanımıza geldi. ''Çok güzel görünüyorsun. Sana örtü çok yakışıyor, maşâallah.''

Üst üste gelen iltifatlara teşekkür etmekten başka ne diyeceğimi bilemeyerek, ''Olduysa içeri geçelim mi?'' dedim.

Zeynep, ''Mor minderlere geçin. Orası buradan olanlara ayrıldı.'' dedi. Bir an duraksadığımda Hande abla söylemediklerimi duyup koluma girdi.

''Bugün buradansın. Gel hadi.''

Hande ablanın arkasından odaya girdim. Beni geren neydi bilmiyordum ama bir garip hissediyordum. Sanki herkes bana bakacak gibi geliyordu. Sanki herkes beni tanıyor gibi. Neler yaşadığımı biliyor gibi.

Mor minderlere geçtiğimizde başımı kaldırıp insanlara hemen bakamadım. Utangaç gelin gibi başım önde ellerime bakıp durdum bir süre. En sonunda cesaret edip insanlara baktığımda herkesi bir şeyle meşgulken buldum. Kimsenin bana baktığı yoktu. Neden garip davranıyordum?

Başımı diğer tarafa çevirdiğimde onunla göz göze geldim. Bana bakıyordu. Kim olduğunu bilmiyordum. Benim yaşlarıma yakın olduğu belli, bembeyaz yüzlü güzel bir kızdı. Sohbetin verileceği masada oturuyordu. Sohbeti verecek hocanın kızı olduğunu düşündüm. Baktığını gizlemek için gözlerini çevirmek yerine bana bakmaya devam etti ve gülümsedi. Beceriksizce karşılık verdim. Utanarak başımla selam verip Hande ablaya döndüm.

İki Ömür Bir Aşk (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin