FİNAL

253 19 27
                                    

Yolumu bellemiştim ve o yol ona çıkmıyordu. O günden sonra bir daha yazmamıştı. Ben de bir daha okula gitmemiştim. Onu son görüşüm o akşam perde arkasından attığım bakış olmuştu.

Son birkaç aydır kaçacak çok fazla şeyim olmuştu. En başta haftalardır ondan kaçıyordum. Sonra onu içeren düşüncelerden, ona olan hislerimden, sevmekten ve sevilmekten kaçıyordum. Tüm bu kaçmalara, koşuşturmalara, saklanmalara alışmam gerekirdi ama eylemlere alışmış olsam bile hissettirdiklerine alışamıyordum. Hâlâ zorlanıyordum ve bunun için kendime çok kızıyordum. Ondan vazgeçtiğim için pişman değildim. Sadece her hücrem onu özlüyordu. Ona git diyebildiğim için her gece şükrediyordum. Yine de her gece rüyama girmesini dileyerek uyuyordum.

Ona dair her şeyi kalbimin odalarından birine atıp kapısını kilitlemiştim. Hava almayan bir oda. Kapı ve pencerelerini sımsıkı kapattığım, dışarı bir şey sızmasın diye kapı altına havlu koyduğum bir oda. Unutmaya çalıştığım, kalbimin diğer odalarına da unutturmaya çalıştığım bir oda. Bazen sarsıldığını, havasızlıktan çatlayacakmış gibi olduğunu hissediyordum. Sıkışıyordu kalbim, deli gibi yakıyordu canımı. Bu zamanlarda içeride olan her şeyi sakinleştirebilmek adına kendimi pencere kenarına atıp uzun uzun taze havayı soluyordum. Ama her seferinde daha kötü oluyordu. Farkındaydım, daha fazla dayanamayacaktı. Zamanım git gide azalıyordu.

İşte bu yüzden gitmekten başka bir çarem yoktu. Buradan gidecektim. Yüreğimin baharından vazgeçecektim yarının kışından korktuğum için. Allah için gidecektim. Allah için vazgeçecektim. Onunla kalırsam olmaz diye, olduğum insanı terk etmek için önce ondan gidecektim. Her şey ayarlanmıştı. Uçak biletim, kalacağım yer, odam bile. Liseyi teyzemin yanında Londra'da bitirecektim. Şimdilik bir yıllık diye planlamıştık. Ama ben yarınların tahmin edilemez olduğunu çok yakında bir zamanda öğrenmiştim. Bu yüzden süre konusunda emin değildim.

Üniversite planlarım ertelenmişti. Ama sorun değildi, öyle bir maratona hazır olduğumu hissetmiyordum zaten. Öncelik sıralamamda üniversite çok aşağılara düşmüştü. Önce kendimi bulmam, kimliğimi baştan sona öğrenmem gerekiyordu. Olayların gelişme şekli, annemin böyle bir şeye izin vermiş olması o kadar inanılmazdı ki valizlerimi hazırlamış olmama rağmen hâlâ gidiyor olduğuma inanamıyordum.

Her şey geçen hafta olmuştu. Teyzem yeni doğum yaptığı için diğer kuzenimle çok zorlanıyordu. Benim de Londra'yı özlediğimi bildiğinden okul bittiğinde yanına gelmem için davet etmişti. Teklifine şakayla karışık, keşke hemen gelebilseydim demiştim. Teyzem de keşke deyince olaylar birden bu noktaya gelmişti.

O telefon konuşmasını yaptığımız akşam Hande abla da bizdeydi. Dileğimi ciddiye almış, telefonu kapattıktan sonra konunun peşini bırakmamıştı. Londra'da hem de teyzemin semtinde oturan bir arkadaşı olduğunu, orada burada gittiğimiz gibi sohbetlere devam edebileceğimi ve üstelik gitmemin benim için ne kadar iyi olacağını anlatıp durmuştu. Bütün akşam ikna olmam için o kadar çok uğraşmıştı ki neredeyse gitmem için yalvaracağını düşünmüştüm. Sanırım harama geri dönmemden en az benim korktuğum kadar korkuyordu. Eğer o akşam orada olmasaydı ve beni bu kadar cesaretlendirmeseydi şu an havaalanına gitmek için akreple yelkovanı takip ediyor olur muydum bilmiyordum.

Caner'e duyduğum aşk ayağıma prangaydı. Kurtulmam gerektiğini fark ettiğimde bunu anlamıştım. Gitmeye karar verdiğimde daha gitmeden özgürlüğüme kavuşmuştum. İstediğim şeyleri fark etmemde ve onları gerçekleştirmemde bir engel olduğunu sanırken aslında bundan çok daha fazla zarara sebep olduğunu görmüştüm. Onu o kadar çok almıştım ki dünyama, onsuz kalan alanların azlığını ve o alanların aslında daha çok olmasına nasıl da ihtiyaç duyduğumu yeni fark etmiştim.

İki Ömür Bir Aşk (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin