2. Bölüm

345 23 7
                                    

- Beş Yıl Önce -

Gece bu kadar güzelken nasıl uyuyabilirdim? Yıldızlar gecenin karanlığında böylesine güzel parlarken ve karanlığın çöktüğü ruhumu gök gibi aydınlatırken onları bırakıp nasıl gidebilirdim? Hayır, ruhumun biraz daha ihtiyacı vardı bu ışığa. Ben karanlığı seven ama fazla karanlıkta kaybolan bir kızdım, Caner dünyamı aydınlattığında fark etmiştim. Onun ışığı önemliydi benim için. Bu yüzden gözlerindeki parıltıyı geri getirmeliydim. Ona açılacak ve sakladıklarımın özgürleşmesi için çabalayacaktım.

Dünden beri yarın için pratik yapıyor, neler söyleyeceğimi planlıyordum ama olmuyordu. Dilim çözülmüyordu. Kelimeler hissettiklerimi karşılamıyordu ya da ben doğru kelimeleri bulamıyordum. Umudum gözlerine baktığımda kelimelere ihtiyacımın olmayacağı yönündeydi. Umarım gözlerim benim başaramadığımı başarırdı ve umarım o da beni benim onu okuyabildiğim kadar iyi okuyabilirdi. Çünkü yarın yardımına ihtiyacım olacaktı.

Bugün ikindi vaktinde yürüyüşe çıktım. Biraz mavi biraz temiz hava istemiştim kafamın dağılması için. Fakat olanları unutmaya çalıştıkça daha da sarıldı ruhum onlara. Ona dair hiçbir şeyi silemiyordum aklımdan. Ona muhtaç değildim, böyle hastalıklı bir fikre kapılıp onsuz yaşayamayacağımı iddia etmeyecektim. Ama ona ihtiyacım vardı. Her şeyin daha güzel olması için, güzel olan her şeyi yaşayabilmek için, mutlu olmak, sevmek ve sevilmek için, en sevdiğim mevsim olan baharın hiç bitmemesi için ona ihtiyacım vardı.

Onun gözlerindeki parıltı benim yüreğimde açan çiçeklerin hayat suyuydu. O Caner'di. Kimseye benzemeyen, kimsenin hissettirmediği gibi hissettirip kimsenin ilgilenmediği gibi benimle ilgilenen güzel ruhlu adam. Yüreğimde kendisine ait toprakları olan. Olgun, zeki, duygusal. Ağlayabilecek kadar cesur, gözyaşlarının eşlik ettiği hüzünleri taşıyabilecek kadar güçlü bir adam. Daha fazla inkâra, gizlemeye, ertelemeye gerek yoktu. O benim bu dünyadaki en büyük hediyem, hayatın karşıma çıkardığı en güzel şeydi.

Ve ben onu seviyordum.

*  *  *  *  *

Sınıfa girdiğimde henüz gelmemişti. Çantamı sıraya bırakıp montumu çıkardım ve son kez üstümü başımı kontrol ettim. İki gün geçmesine rağmen hâlâ doğru cümleleri bulamamıştım. Bir tane bile ezber cümle yoktu aklımda. Doğaçlama gidecektim ve gözlerine bakmanın yardımcı olacağı fikrine tutunmaya devam edecektim. Montumu astıktan sonra yerime oturdum. Bacak bacak üstüne atıp arkama yaslandım. Her zamanki saatte gelecek olursa bu gerginlikle geçireceğim yirmi dakikamın daha olduğu anlamına geliyordu.

Sınıfta konuşulanlara odaklanamıyor, zihnimdeki düşüncelerden başka bir şeyi duyamıyordum. Kapının açılıp da içeri gireceği, her zamanki ağır adımlarını atarak acele etmeden yanıma oturacağı, gözlerimin gözlerine değeceğini ânı hayal ettim. Kalbim daha da hızlandı. Heyecandan bacaklarım titremeye başladı. Bacağımı diğerinin yanına indirip ellerimi üzerlerine koydum. Titremenin durması için bastırdım ama fayda etmedi. Bir an önce gelmesini, onunla konuşmayı ve kalbimin bu deli temposundan çıkıp normal atışına dönmesini istiyordum.

Kapının açıldığı her seferinde içeri başka birinin girmesini izlemekten sıkıldım. Bu şekildeki bir bekleyişin ömrümü hızla tüketeceğinden kalkıp pencere kenarına gittim. Bacaklarımın titremesi hâlâ tam geçmemişti. Midem eziliyor, bulanıyor; içimin garip bir hisle dolmasına sebep oluyordu. Hepsini görmezden gelmeye çalıştım ve okula doğru yürüyen insanlara baktım. Kimilerini tanıyor, kimilerini ise ilk defa görüyor gibi bir yabancılıkla inceliyordum.

''Günaydın.'' Korkuyla yerimde sıçrayınca, ''Özür dilerim.'' dedi gülerek. ''Nerelere daldın?''

Cem'in ruhumu görmek istermiş gibi derin derin bakan gözlerinden rahatsız olarak tekrar pencereye döndüm. Bu çocuğun ya bakışlarında bir sorun vardı ya da olmasını istemediğim hisler taşıyordu içinde. Her zamanki gibi hiçbir şeyin farkında değilmiş gibi yaptım.

İki Ömür Bir Aşk (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin