16. Bölüm

148 17 7
                                    

Günümüz

''Ben senin burada olacağını bilseydim gelmezdim ama.''

Güldü. ''Öyle mi?'' İnanmamış gibiydi.

''Öyle. Bana garip geliyor.'' diye itirafta bulundum. ''Böyle yakın olup uzak kalmak. Yıllar sonra tekrar.'' Konuşurken gittikçe kısılan sesime rağmen her kelimeyi duyduğunu biliyordum.

''Bunu sen yaptın.'' dedi bir kez daha geçmişin tüm yükünü omuzlarıma yükleyerek.

''Belki.''

Bir süre bir şey demedi. Böyle yolun ortasında karşılıklı susuyor oluşumuz hiç normal değildi. Ama onunla olduktan sonra bu bile güzel geliyordu. En azından yanındaydım, yanımdaydı. Hâlâ burada olması iyi bir şeydi değil miydi?

''Peki ya uzakken yakın olmak...'' diyerek sessizliği bozdu. ''Hiç öyle hissettiğin oldu mu? O da garip geldi mi?''

Yani diyordu ki gittiğinde bitti mi? Yoksa ben hep senin yanında mıydım? Gittiğin yerlere kalbinde beni de götürdün mü yoksa yalnızca arkanda bıraktığın bir adam olarak mı kaldım? Bunların cevabı çok basitti. Ama ona söylersem, onun nerede durduğundan emin olmadan içimdekileri dökersem sonra toplamaya gücüm yetmeyebilirdi.

Sorusuna cevap vermek yerine ben ona bir soru yönelttim. ''Cevabını bulabildin mi?''

''Neyin?''

''O gün o bahçeden neden gidemediğinin cevabını bulabildin mi?'' Beni eve bıraktığı gün ortamı germesinden hemen önce konuştuklarımızı hatırlattım.

Ne yapmaya çalıştığımı anlamıştı. ''Ben bir şey söylemeden söyleyemeyeceksin değil mi?'' Başımı salladım. Bunu daha önce de sormuştu. Cevabı biliyor olmalıydı. Susunca bir kez daha sessizlik hâkim oldu.

Sonra, ''Bu böyle olmaz.'' dedi birden.

''Ne olmaz?''

''Bu. Bir daha ne zaman karşılaşacağımızı bilmeden geçen günlerden ve karşıma çıktığında ne söyleyeceğimi bilmeden geçirdiğim dakikalardan sıkıldım. Eğer istersen- Eğer istersen bir yerde oturup konuşabiliriz. Baş başa değil elbette. Ama ben konuşmak istiyorum. Yıllar sonra karşıma çıkıyorsun ve bizim tek yaptığımız ayaküstü konuşmalar. Onlar da genellikle tartışmaya dönüşüyor ve başka bir soruyla bitiyor.'' Durup bir nefes aldı. ''Bak, ben yıllardır cevapsız sorularla yaşıyorum zaten. Yenilerini eklemek en son istediğim şey. Senin ne düşündüğünü, ne hissettiğini, nerede durduğunu öğrenmem lazım. Bilmemek beni öldürüyor.''

Aslında şu saniyeden itibaren adımlarımı temkinli atmama ve kimi sözcüklerimi yutmama sebep olan o sorunun cevabını artık biliyordum. Caner kendime itiraf edemediğim umutlarımın gözlerimin önünde gerçekleşmeye ne kadar yakın olduklarını gösteriyordu bana. Umursamayan bir adamın tepkisi böyle olmazdı. Bu sözler vazgeçen değil, vazgeçmeyen bir adamın sözleri olabilirdi ancak.

''Nerede duruyormuşum gibi görünüyor?'' dedim teslim olurcasına.

''Bilmiyorum! Gözlerine bakamıyorum. Mesafeli konuşmalarından bir şey anlamıyorum. Nerede durduğunu nereden bilebilirim!'' diye patladı birden beni şaşırtarak.

Aslında bu konuşma çok daha farklı ilerleyebilirdi. Belki romantikleşebilirdi bile. Fakat bağırmaya başlaması bana bir şeyi fark ettirdi. Bağırıyordu çünkü hâlâ içinden atamadığı, yuttuğu şeyler vardı. Sanırım o şeylerin ne olduğunu biliyordum.

''Ama ben öfkeni gözlerine bakmadan anlayabiliyorum.'' dedim.

''Ben sana öfkeli değilim.''

''Hayır, öylesin. Gittiğim için hem de böyle bir sebepten dolayı gittiğim için bana kızıyorsun. Kalsaydım bir yolunu bulurduk diye düşünüyorsun. Geçen zamandan ve yaşanılan her şeyden beni sorumlu tutuyorsun.''

İki Ömür Bir Aşk (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin