Dizlerim titreyerek Yaman'ın siparişini almaya gittim.
''Merhaba.'' Dedim.
''Merhaba Dolunay.'' Dedi.
''Burada ne işin var?''
''Yemek yemeye geldim.''
''Öyle mi? Daha önce seni burada hiç görmemiştim. Bu yüzden şaşırdım kusura bakma.''
''Buradaki arsalardan birini almaya çalışıyoruz. Bir plaza yapma planımız var. Burası gelişmeye çok açık. İyi bir yatırım olduğunu düşünüyoruz.''
''Yaaa, öyle mi?'' Dedim. İçimi büyük bir hayal kırıklığı kaplamıştı. ''Peki o zaman. Ne alırsın?''
''Buranın nesi meşhur.''
''Pek meşhur bir şey yok ama döneri güzeldir.'' Yaman hayatında kaç kere bir yere gidip yarım ekmek arası döner yemişti acaba? İş için geldim diyordu ama yine de şaşkındım. Sonuçta başka yere gidip yemek yiyebilirdi. İlle de burada yemesi gerekmiyordu.
''Tamam ondan getir o zaman.''
''İçecek bir şey ister misin?''
''Sen ne tavsiye edersin?''
Yıllanmış şarap tavsiye edecek halim yoktu ya, ''Ayran olabilir.'' Dedim.
''Tamam öyle olsun.'' Dedi.
Siparişini alıp arkadaşlara söyledim. Ellerim titriyordu. Fark etmemesini umdum. Yarım saat sonra sipariş ettiği yarım ekmek döneri bitirmişti. Hepsini yediği için şaşkındım. Beğeneceğini düşünmemiştim ama kibarlık etmiş de olabilirdi. Beni yanına çağırınca gittim.
''Afiyet olsun.'' Dedim.
''Teşekkür ederim. Kaçta çıkıyorsun?''
''Yarım saat sonra çıkacağım.''
''Tamam ben seni bırakayım o zaman. Çıkmadan beş dakika önce haber verirsen şoförü çağırırım.''
''Beni mi bekleyeceksin?'' Diye sordum.
''Evet.'' Dedi. Cevabı kısa ve netti.
''Şey.'' Dedim çekinerek. ''Sen beni bekleme istersen. Ben otobüse biner giderim. Buraya özel arabayla şoför gelmesi garip olur. Hakkımda konuşulmasını istemiyorum.''
Bana durgun gözlerle baktı. Onun gözlerine bakmak bana gerçekten huzur veriyordu. Mavi gözlerinde durgun bir deniz kenarında olmanın huzuru vardı.
''Tamam otobüsle gideriz o zaman.'' Dedi.
Şaşkındım. En son ne zaman otobüse binmişti acaba? Dahası hiç otobüse binmiş miydi? Gideceği yere özel jetle giden bir aileden bahsediyorduk.
''Tamam o zaman.'' Dedim.
Ben yarım saat daha çalışırken ona çay ikram ettim. Zaten yemek yiyen müşterilere çay ücretsizdi. İnsanlar çayın ücretsiz olduğunu duyunca sevinirdi ama doğal olarak onun umurunda olduğunu sanmıyordum. Mesaim bittiğinde yanına gidip çıkabileceğimizi söyledim. Birlikte çıkıp durağa doğru yürümeye başladık. Durak yaklaşık yirmi dakikalık mesafedeydi. Nedense yürürken çok sessizdik. Konuşacak bir konu bulmak istiyordum ama aklıma bir şey gelmiyordu. Onun bu durumdan rahatsız olduğu yoktu belli ki. Temmuz ayındaydık ama geceleri nedense çok soğuk oluyordu. Bende aptal gibi işe geç kalacağım korkusuyla yazlık montumu almayı unutmuştum. Kolarımı tutup kendimi ısıtmaya çalıştım. Biraz sonra Yaman montunu omuzlarıma koydu. Ona şaşkınlıkla bakıp geri vermek istedim.
''Üşüyeceksin.'' Dedim.
''Üşümüyorum, giy o montu.'' Dedi.
Öyle otoriter bir şekilde konuşmuştu ki montu giymek zorunda kaldım. Bu adama itiraz edebilen çok fazla insan olduğunu sanmıyordum. Montu üzerime giydiğimde onun kokusu tarafından sarmalandım. Vücudumu garip bir sızı sarmıştı. Normal bir şekilde yürüyerek hislerimi belli etmemeye çalıştım. Bu adam neden bana bu kadar çekici geliyordu?
''Böyle tekinsiz yollardan durağa yürümeye korkmuyor musun?'' Diye sordu.
''Şimdiye kadar bir şey olmadı.'' Dedim.
''Şimdiden sonra olmayacak anlamına gelmiyor.''
''Ben korkmuyorum.'' Dedim savunmaya geçerek.
''Oğuz buna nasıl izin veriyor anlamadım.'' Dedi. Sesi o kadar sert ve sinirliydi ki bir an ondan korktum.
''Şu an ancak bu şekilde geçinebiliyoruz.'' Dedim. Yalandı. Oğuz defalarca bana destek olmayı teklif etmişti ama ben kabul etmemiştim. Sonuçta Oğuz iyi para kazanıyordu ama Yaman'ın onun ne kadar para kazandığını bildiğini sanmıyordum. Neyse ki bana inandı.
''O gereksiz işlerle uğraşıyor.'' Dedi sinirle. ''Yazık, nişanlısına bakmaktan bile aciz!''
''Onun hakkında bu şekilde konuşma!'' Dedim. Çok sinirlenmiştim. O an yürümeyi kestiğimin farkında bile değildim.
''Tamam yürü hadi bir şey demiyorum nişanlın hakkında.'' Dedi.
Sonunda durağa gelmiştik. Otobüsün biraz sonra gelmesi Yaman'ın şansı olmalıydı çünkü ben beklerken on dakikadan önce gelmezdi. Bazı insanlar doğuştan şanslı oluyordu. Önce ben otobüse bindim. Sonra şakasına ona döndüm.
''İstanbul kartın var mı?'' Dedim.
O ne ki dercesine bana baktı. ''Yok.'' Dedi sonrasında.
''Eh ne yapalım o zaman ben basayım.'' Dedim gülümseyerek.
''Para geçmiyor mu?'' Diye sordu.
Onun içinde kartımı bastıktan sonra, ''Geçmiyor.'' Dedim.
Otübüste ilerlerken, ''Ne kadar ben sana vereyim.'' Dedi.
''Senin paran burada geçmez beyim.'' Dedim Yeşilçam filmlerindeki gururlu, fakir adam taklidiyle. Bana garip garip baktı. ''Şaka yapıyorum.'' Dedim. Espriden anlamıyordu. ''Fazla bir şey tutmuyor. Önemli değil.'' Dedim.
Gece geç bir saat olduğu için otobüs boştu. Birlikte yan yana olan koltuklara oturduk. İri yarı bir adam olduğu için bacakları bacaklarıma değiyordu. Bu kadar kolay etkilenmeme kızarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
Otobüsteki sesizliğe alışmışken konuşmaya başladı. ''Oğuzla birlikte olursan zor zamanlar geçireceksin.'' Dedi. ''Ailesi artık ona beş kuruş para vermez.''
''Biliyorum.'' Dedim.
''Hayatın boyunca böyle bir hayat yaşamaya katlanabilecek misin?'' Diye sordu.
''Okul bitince ben de çalışırım. Hep böyle gidecek diye bir şey yok.'' Dedim.
''Çalışmayı düşünmediğini sanıyordum.'' Dedi.
Sesi alaycıydı. Bu beni kırdı. Onun gözünde nasıl bir kadın olduğumu daha iyi anladım. Madem öyle basit biriydim neden beni eve kadar bırakıyordu. Karşıma çıkmasa her şey benim için daha kolay olacaktı.
''Ne önerirsin?'' Diye sordum sinirle. ''Başka bir çare var mı?''
''Bence başka seçenekler bulunabilir.'' Dedi.
''Neymiş o?''
Bir süre bana baktı. Gözlerinde garip bir ışık vardı. ''Bunu bir gün konuşuruz.'' Dedi.
O seçenekler neydi merak etmiştim ama sesimi çıkarmadım. Bu sırada benim oturduğum mahalleye gelmiştik. Sessizlik içinde yürüyüp yaşadığım apartmana geldiğimizde bakışı küçümseyiciydi. Onun alışık olduğu ortamlar olmadığını biliyordum. Çok eski olduğu için belediye uzun zamandır bu evi yıkmak istiyordu ama ev sahibi direniyordu. Neden küçümsediğini anlayamamıştım. Halbuki fındık fareleriyle beraber çok güzel bir hayatım vardı burada.
''Bu berbat yerde mi yaşıyorsun?'' Dedi.
''Evet.'' Dedim. Artık küçümseyici tavrına katlanmak istemiyordum. ''Benimle geldiğin için teşekkür ederim. Ben gideyim.'' Diyerek hızla arkamı dönüp apartmana girdim. Onun karşısında böyle sefalet içinde görülmek beni üzmüştü. Başkası olsa bu kadar üzülmezdim ama onun karşısında üzülüyordum nedense.
***
Te necesito(Sana ihtiyacım var)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLEFGAR
Romance"Senin için bu evi tuttum.'' Dedi bana. ''Teklifimi kabul edersen bu evde yaşayacaksın. Paran olmadığı için okulu bırakmayı düşündüğünü biliyorum. Üniversite hayatın boyunca bütün eğitim masraflarını ben karşılayacağım. Anlaşmamız sonlansa bile bu g...