10. Bölüm

39.5K 982 82
                                    

Melek Mosso - Vursalar Ölemem - Kitap için seçtiğim şarkı budur. Dilefgar deyince aklınıza bu şarkı gelsin.

Herkesten 10 yorum bekliyorum. Yüzlerce kişisiniz, hepiniz 10 yorum yapsanız bu kitap çok başka yerlerde olurdu. Emeğime karşılık alamıyorum. Çok doluyum.

Hesabım lanetlibalik 

***

Yağmurlu bir gündü. Kış iyice kendini göstermeye başlamıştı. Okulun kafeteryasında sınav saatinin gelmesini bekliyorduk.

Okulumuz diğer okullara göre daha erken açılıyordu. Özel bir okulda tam burslu okuyordum. Hocalarımızın, okul başlar başlamaz, ödev adı altında böyle garip sınavlar yapmaları meşhurdu.

Sınıf arkadaşlarımızdan kızlı erkekli, büyük bir grup, birleştirdiğimiz masalarda, neşe içinde sohbet ediyordu. Yaman'ı on beş gündür görmemiştim. Oğuz, bu on beş gün boyunca yaptığı gibi, bana iyi olup olmadığımı sordu. Ben de on beş gündür yaptığım gibi iyiyim dedim.

Masadakilere belli etmemeye çalışarak kulağıma fısıldadı. "İyi değilsin işte. Anlat ne olduğunu."

"Boş ver Oğuz. Her zamanki şeyler."

"Kirayı ödeyememek gibi bir şey değil bu biliyorum Dolunay. Neyse derdin söyle işte. Başka bir şeyler var sende."

"O anda ayağa kalktım. Sınava az kaldı hadi gidelim artık." Dedim.

Oğuz büyük ihtimalle bu kaçış çabamdan sonra gerçekten bir sorun olduğundan emin olmuştu ama ona anlatacak değildim. Kimseye anlatacak değildim. Bana yapılan büyük hakareti kimsenin bilmesini istemiyordum.

Ödev adı altındaki sınava girdiğimizde, hoca bizden, söylediği bir cümlelik konuyu, bir sayfalık bir hikayeye dönüştürmemizi istedi. Bunun yıl sonu notumuzu etkileyeceğini de konuşmasına ekleyerek, bizi kaderimizle baş başa bıraktı.

Konsantre olamıyordum. On beş gündür konsantrasyon yeteneğim yerlerdeydi. Koca sayfayı bomboş bıraktım. Bursumu kaybetmek istemiyorsam, bir an önce kendime gelmeliydim.

Sınavdan çıktığımızda herkes birbirine konuyu nasıl bir hikayeye dönüştürdüğünü anlatıyordu. Herkes kafasında farklı bir şey yazmıştı. Kimi olayı bir polisiyeye çevirmiş, kimisi bir aşk hikayesine dönüştürmüştü. Bense hiçbir şeye...

O moral bozukluğuyla okulda daha fazla kalamayacağımı hissettim. Bu yüzden arkadaşlarıma, gideceğimi söyleyerek, geri kalan dersleri asmaya karar verdim.

Oğuz, bana eleştiren gözlerle baktı ama bir şey demedi. Moralimin bozuk olduğunun o da farkındaydı. Üstüme gelmek istemiyordu.

Kampüsten çıkıp otobüs durağına doğru yürümeye başladım. Bu yolu severdim. Cadde üzeri olmasına rağmen fazla araç geçmezdi. İstanbul'da çok fazla bulamayacağınız ağaçların burada fazlaca bulunması da bu yolu sevmem için ayrı bir sebepti.

Yolda yürürken bir süre sonra içgüdüsel olarak takip edildiğimi hissettim. Elimde olmadan dönüp arkaya baktığımda bir arabanın çok yavaş bir şekilde arkamdan geldiğini gördüm. Bu hiç normal değildi. Geçip gitmesi gerekirdi ama bariz bir şekilde beni takip ediyordu.

Tekrar önüme dönüp adımlarımı hızlandırdım fakat araba da hızlandı ve tam yanımda durdu. Makam aracı gibi çok lüks bir arabaydı. Korkuyla geri çekildim.

Bu tarz durumlarda kadınların ne yapacağını bilemediğini çok duymuştum ama benim ilk defa başıma geliyordu

İlk anda yaşadığım o paniği atlatıp koşup gidecekken arabanın arka kapısı açıldı. Yaman göründü. Arabadan inip tam karşıma dikildi.

Şaşkın ve sinirliydim. "Sen gerizekalı mısın?" Dedim. "Ödümü kopardın!"

"Benimle bu şekilde konuşma." Dedi sert bir sesle.

"Vah vah!" Dedim. "Beyimiz en ufak bir hakarete bile katlanamıyor ama kendisi çevresindekilere hakaret etmeyi çok iyi beceriyor."

"Yeter Dolunay, arabaya bin konuşalım."

Sesi sert değil yatıştırıcıydı ama beni yatıştırmadı. ''Hayatımdan çık git Yaman." Dedim. "Seni görmeye katlanamıyorum."

Gözlerinde bu katlanamıyorum lafına ne kadar sinirlendiğini görebiliyordum. Beni kolumdan tutup arabaya doğru çekti.

"Bırak beni." Diye bağırdım ama yoldaki bir iki kişinin bana yardımcı olmayı hiç niyeti yoktu. Bense Yaman kadar güçlü olmadığım için ona karşı koyamıyordum. Bu adam beni deli ediyordu!

Zorla arabaya bindirip benim yanıma oturdu. Ön koltuktaki şoföre, "Sür." Diye emretti.

"Çalışanlarına karşı ne kadar kibarsın." Dedim alayla.

Bana sinirle baktı ama bu konuda bir şey söylemedi. "Bak Dolunay, yaptığım yanlıştı." Diye konuya girmeye çalıştı. Ona izin vermeye niyetim yoktu.

"Yanlış olduğunu düşünüyorsan yapmamalıydın Yaman!" Dedim.

"Bir anlık sinirle kendime engel olamadım."

Onun sözünü kestim, "Eğer hiç suçu olmayan durumlarda insanları cezalandırmaya çalışacak kadar sinirliysen lütfen gidip tedavi gör Yaman çünkü bence hiç normal değilsin ve bir daha sakın beni yapmadığım şeylerle suçlamaya çalışma. Benim tek yanlışım sensin."

"Beni bir yanlış olarak görüyorsun öyle mi?"

İlginç bir şekilde gerçekten üzgün görünüyordu. Onda böyle bir duygu belirtisi görmek beni şaşırttı. "Hayret." Dedim. "Yaman Bey de üzülebiliyormuş demek ki."

"Benimle dalga geçme." Dedi eski sinirli haline bürünerek.

"Geçersem ne yaparsın Yaman? Aynı yöntemle cezalandırır mısın?"

"Senden özür diledim. Daha ne istiyorsun?"

Ona karşı o kadar sinirliydim ki o ana kadar kendimi tutmak için çok büyük bir çaba harcamıştım ama daha fazla tutamıyordum. Büyük bir öfkeyle doluydum. Bu on beş günde içimde ona karşı bir nefret büyütmüştüm. Birdenbire ona vurmaya başladım. Kendime engel olamıyor, vurdukça vuruyordum.

"Tek istediğim hayatımdan çıkman!" Diye bağırıyordum bir yandan da.

"Tamam Dolunay, sakin ol." Diyerek beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Gerçekten çabaladığını görebiliyordum ama umurumda değildi. "Özür dilerim." diyordu. Yaptığı özürünü kabul edemeyeceğim kadar ağır bir şeydi benim için.

Ona acı çektirmek istiyordum. Ben Oğuz'u çok seviyorum. Ona aşığım. Çok pişmanım seninle yaşadıklarım için. Aramıza girme! Artık çık git hayatımızdan!" Diye peş peşe bağırdım.

Bunları söylememle donup kaldı. Onun bu donuk bakışları durmama sebep oldu. O, bunca zaman benim kuzeniyle nişanlı olduğumu sanıyordu belki ama hiçbir zaman ona Oğuz'u seviyorum dememiştim. Bunun onu nasıl etkilediğini gözlerinde görebiliyordum. Asıl üzüldüğü şey neydi? Benim Oğuz'u sevmeme mi üzülmüştü yoksa kuzenin nişanlısıyla yaşadığı şeylerin yeni yeni farkına mı varıyordu?

"Gitmek istiyorum." Dedim. Bunu söylemek zorundaydım çünkü o izin vermediği sürece arabanın kapısını açamayacağımı biliyordum.

"Gidebilirsin." Dedi. Ben arabadan çıkana kadar yüzüme bile bakmadı. O arabadan indim ve kapıyı kapatıp yoluma devam ettim. Ondan nefret ediyordum. Gerçekten nefret ediyordum. Bir insan hem nefreti hem de aşkı aynı anda hissedebiliyormuş demek ki. İçim kor gibi yanıyordu...

DİLEFGARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin