Y A Z
13 Haziran 2005
Pazartesi
Varnata, AvaryaTakvimler 13 Haziran'ı gösterirken AMM'de tarihi bir an yaşanmaktaydı. Salon, koridorlar ve bahçe coşkuyla uğulduyor, canlı yayın kameraları dört dönüyordu. Ülkenin ilk olağanüstü cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacağı gün orada bulunma hakkı olup da bu hakkı kullanmayan hiç kimse yoktu.
Genç başkan, kalabalık içinde ışıldayanlardan biriydi. Sabahtan beri kamera camlarına bakıyor, yaka mikrofonlarına konuşuyor, güler yüzle iyi dilekler içeren demeçler veriyordu. Açık yeşil bir takım tercih etmiş, makyajını da pembe tonlarında yapmıştı, bu sayede her zamankinden daha taze ve enerjik görünüyordu. Dışı parlak olup da içten içe çürüyen bir elma gibi suretinin ardında derin bir hayal kırıklığı ve hüzün barındırıyordu.
Çöpe atılmış dondurma kâğıdında zehir kalıntısı bulmuştu. Bu da varfarinin Uysal'ın aldığı dondurmadan geldiğini gösteriyordu. Uysal gözaltına alınmış, ifade vermiş, daha sonra da tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Üstüne düşen şüphe bulutları her ne kadar onu parmaklıklar ardına almaya yetmediyse de sevdiği kadının güvenini kırmaya yetmişti.
Yaz, geçen Çarşamba'dan beri kendine gelememişti. Spot ışıkları gözyaşlarına çarpıyor, kırılıyor, bulanıklaşıyor ve dış dünyayı jel kıvamına getiriyordu. Uysal'ın bu skandalın bir parçası olmasına tahammül edemiyordu. Profesyonel hayatını emanet ettiği, peşinden gidip politikada başka örneği olmayan bir maceraya atıldığı, gönülden sevdiği ve hayatını birleştirmek istediği insanın, kardeşine zarar verme fiiliyle bir araya gelmesi, tahayyülüne bile ağır geliyordu.
Gazetecilere sıcak davranıp onlarla ara sıra şakalaşıyor fakat gözlerinin dolmasına engel olamıyordu. Aynanın yüzeyinin parlak fakat sırrının kopkoyu olması gibi... Partiden ihraç edilme tehlikesi yaşadığı günde bile duygusal olarak bu denli zorlanmamıştı. Danışmanı sıfatıyla Uysal Türker şık kıyafetleriyle yanında duruyor, basına gerekli imajı gösteriyordu.
Kadın, gerçek hislerini ancak hiç kimsenin onlara bakmadığı mikro zaman dilimlerinde gösterebiliyordu. Yüzünü ondan çeviriyor, hasbelkader ona bakmak zorunda kalırsa bakışlarıyla yargılıyordu. Uysal rol yapmaya daha alışık olsa da bu mikro dilimlerde cehennem azabı duyuyor, ithamın tabutunda diri diri gömülmüş gibi hissediyordu. Elinden gelse yüreğini yarar ve masumiyetini gösterirdi.
Seçim anonsu duyuldu, koridorda gezenler salona hücum etti. Bu sırada Uysal nihayet kısa bir fırsat yakaladı. Umarsızlık içinde "Ben değildim," diye fısıldadı. Ne var ki soru, Yaz'ın suratındaki tiksinme ifadesini artırmak dışında hiçbir işe yaramadı.
Meclisin ortasına şeffaf, büyük bir sandık getirilmişti. Milletvekilleri oy kullanmak için sıraya giriyordu. Yaz tekrar mutluluk maskesini takındı, Uysal'dan uzaklaşarak Bayan'la kol kola girdi ve Bahri Alkan'a oy vermek için sıraya geçti.
Birkaç saat sonra sürpriz olmayan sonuçlar açıklandı. Attila Gürsel büyük bir çoğunlukla seçimi kazanmıştı. Kürsüye çıkıp "Sayın vekiller ve sevgili halkım," diye başladı teşekkür konuşmasına. Klişe sözlere ek olarak, Fethi Ekin'in kaybından dolayı duyduğu üzüntüyü dile getirip İskambil Çetesi adlı terör örgütüyle mücadele edeceğini belirtti.
Olayların başlangıcından beri İskambil Çetesi ilk kez terör örgütü olarak tanımlanıyordu. Hükümet ya da parti düzeyinde değil, doğrudan devlet düzeyinde düşmanlık ilanıydı.
Kurtuluş, ATP ve Gürsel'i destekleyerek kârlı bir hamle yaptığını anladı. Çeteye açık bir şekilde karşıt, merkeze yakındı. Bayan'la buluşup seçimin sonuçlarını tartışmak için sabırsızlanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avarya Oyunları
General FictionFransız İhtilali'nden sonra monarşinin temelleri çatırdadı. Halk ipleri eline aldı, demokrasi dünya genelinde yaygınlaştı. Artık cinsiyet ya da statü fark etmeksizin her reşit birey ülkesinin yönetiminde söz sahibi olacaktı. Öyle söyledi aydınlar. İ...