B A H A R
3 Mart 2010
Çarşamba
Vilisri, AvaryaSonunda ısınabileceğini bildiğinde üşümek güzeldi. Bundan dolayı Bahar, Buğra'nın elini tutarak kumsalda yürürken denizden esip gelen ve incecik tişörtünü yelken gibi şişiren rüzgâra aldırış etmiyordu. Tenhalaştıran soğuk havaları, kendisiyle ya da sevdikleriyle baş başa olmanın sükunetine erişebildiğinden dolayı seviyordu. Hiçbir şey düşünmeden ve yalnızca hissederek yürüyordu.
Vilisri'nin böyle bir etkisi vardı. İnsanı düşünceler ve hesapla hareket eden matematiksel bir canlı olmaktan çıkarıp duygularının rüzgârına kapılan, soyut imgeler birliğine dönüştürüyordu. Değilse henüz iki sene önceki en sıcak mevsimde Bahar'ın denizin içinde bağıra çağıra Murat Sındırlı'dan hesap sorması pek akıl alır değildi.
Denizde yüzerken fazla açılmış ve özel bir koyda tesadüfen Murat ve Sema'yı görmüştü. Gözlerinin onu yanıltmadığından emin olmak için kulaç atmayı bırakıp kurbağalama yüzmeye geçmiş ve yaşlı çifti kesin olarak tanıdığında kafasını suya gömüp ayaklarını hızla çırpmaya başlamıştı. Kıyıya yaklaştığında adamın önüne birden çıkmış, omuzlarından tutarak dengeye gelmiş ve avazı çıktığı kadar "Neden beni öldürmüyorsun?" diye bağırmıştı.
"N'oluyor be?" diye bağırarak cevap vermişti, bir metre öteden Sema. "Kimsin sen manyak?"
"Hop! Kimsin ve derdin ne? Çözeriz." diyen Murat daha sakindi.
"Kim miyim?" demişti kız, nefes nefese. "Tanımıyorsun, öyle mi? Üç yıl önce zehirlettiğin Bahar Larende'yi tanımıyorsun."
"Defol!" diye bağıran eşini susturmak da devrik lidere düşmüştü. Ardından kıza "Burnuna deniz suyu mu kaçtı senin?" demişti ve civardaki dağları göstermişti. "Ne güzel mis gibi yeşillik, mavilik, doğa... Tadını çıkar. Kaç sene oldu? Üç mü?"
"Ne fark eder? Beni öldürmek istemiyor muydun? Karşındayım işte."
"Sahil güvenlik!" diye sesleniyordu Sema.
"Bugün seni hiç öldüresim yok. Yüzmek istiyorum," dedi adam, fıkra anlatır gibi. "Tatsızlıklar yaşanmış olabilir, geçti. Şu an yüzelim. Denizin keyfine varalım, bilirsin, yaz geçicidir."
Bedenini denize bırakmış ve kulaç atmaya başlamıştı. Bahar da peşinden gitti.
"Kaçmasana," deyip ağzına dolan suyu tükürdü. "Yaz geçici, ha? Ablamdan... Ne istedin? Sen mi kaçırdın onu?"
"Ağustos'tayız ya hani. Benim seninle hiçbir derdim yok." demişti Murat.
Derken güvenlik yetişti. Bahar'ı denizden çıkarıp koydan uzaklaştırdılar.
Bugün sahilde yürürken o günden pişmanlık duymuyor fakat polise şikâyet edilmediği için kendisini şanslı hissediyordu. Ne olursa olsun, ablası için bir şeyler yapmıştı. Dağılan ailesinde bir şeyler yapan tek kişi olduğunu düşünüyordu. Ara sıra televizyonlara çıkmak dışında bir şey yapmayan babasına, Yaz için çok üzüldüğünü söylemekle yetinen annesine ve bu iki fiili dahi işlemeyerek hayatlarına devam eden Alkanlara kor ateş gibi kızgındı. Bahar'a kalsa emniyet alarma geçmeli, Sındırlı ailesinin fertleri çapraz sorguya alınmalı ve dava çözülmeliydi.
Eskiden polis memuruyken istifa ederek güzel sanatlar fakültesinde okumaya karar veren Buğra'ya göre bu mümkün değildi. "Avarya'yı gelişmiş bir ülke sanıyorsun." demişti. "Oysaki biz kafa olarak Orta Çağ'dayız. Sındırlı da derebeyi. Emniyet müdürleri bu aileyle yakın. Zaten az gelişmiş ülkelerin ortak sorunudur bu, belli bir ağ içinde değilsen yükselemezsin. Ağa bağlılık layık olmaktan daha önemlidir. Ağın merkezinde de derebeyimiz var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avarya Oyunları
Fiction généraleFransız İhtilali'nden sonra monarşinin temelleri çatırdadı. Halk ipleri eline aldı, demokrasi dünya genelinde yaygınlaştı. Artık cinsiyet ya da statü fark etmeksizin her reşit birey ülkesinin yönetiminde söz sahibi olacaktı. Öyle söyledi aydınlar. İ...