II - V

1 0 0
                                    

K U R T U L U Ş

15 Mart 2010
Pazartesi
Varnata, Avarya

Göz görmeyince gönül katlanırdı. Kurtuluş için ise geri dönülmez noktayı geçeli çok olmuştu. Esaret altındaki Yaz'ın hallerine vâkıftı. Uykuda ve uyanıkken genç lideri aklında taşıyor, bakışlarıyla yüz ifadesini hayal ediyor ve sorular zinciri kuruyordu: Acaba şimdi ne yapıyor? Nasıl bir yerde kalıyor? Ciğerleri temiz havanın tadına varıyor mu? Güneşi görebildiği deliğin çapı ne kadar? Ne hissediyor? Umudun ateşi içinde hâlâ yanıyor mu?

Yaz'a bir mektup yazmaya ilk kez cesaret etti. Kalem kâğıt almadan önce ikizlerle istişare etmeliydi. Hande birkaç gündür ortalıkta yoktu. Bayan, üniversitedeki ofisinde Kurtuluş'u ağırladı.

"Yaz'ın psikolojisi için çok iyi olur," dedi. "Umarım Hande ulaştırmanın bir yolunu bulur."

"Eli kolu bağlı kalmak beni çıldırtıyor," dedi önceki görüşmelerine nazaran daha da zayıflamış kır saçlı adam. Çaresizliğin yumağına dolandığı tek konu Yaz değildi. Yönetimsel sorunlar da vardı. Bunlardan biri kayıt dışı ekonomiydi.

Esnaf, cezalara ve uyarılara rağmen fiş kesmiyordu. Birçok şirket, çalışanlarının maaşını asgariden gösteriyordu. Maliye bunlara ceza kesmeye kalktığında ise patronun bir milletvekiliyle ahbaplığı çıkıveriyordu. Komşu ülkelerden gelen kaçak işçiler piyasayı düşürüyor, işleri ellerinden alınan yerliler ise istifa sloganlarıyla sokakları inletiyordu. Başbakan meclisten karar çıkaramıyordu. Çünkü vekalet yetkisi olanlar şahsi çıkarını kollar olmuştu. Kurtuluş'tan halkı kaba kuvvetle susturmasını istiyorlar fakat mümkün çözümlerin önüne geçiyorlardı.

Başbakanın tek karşı hamlesi ifade özgürlüğünü olabildiğince genişleterek protestolara izin vermekti. Kendi atadığı içişleri bakanı ile en çok tartıştıkları konuydu. "İşimi yapamıyorum sayın başbakan," diyordu polislerin yetkisini artıran bakan. "Bırakın, çocuklar," polisleri kastediyordu, "... sokakları bir gecede temizlesin. Hükümeti kaybedeceğiz."

"Avarya'yı kaybedeceğiz sayın bakan," diye cevap vermişti Kurtuluş. "Hükümet ne ki?"

Bayan'ın yanına bu sıkıntı içerisinde gelmişti. Sırtı, kırk beş derece eğikti. Elleri yüzüne yakın, gözleri yorgun, bakışları uzaktı.

"Önüme de arkama da bariyer çekilmiş," dedi. "Gözlerim perdelenmiş. Artık ne yapsam fark etmiyor. Lütfen beni bu yeisten kurtarın."

Bayan krem rengi bir takım elbise giymişti. Ceketi koltuğunun arkasında asılıydı. Üzerindeki gömlek de açık renkteydi. Makyajı öyle sadeydi ki yok gibiydi. Beş yıl önceki koyu, belirgin makyaj tarzını bırakmıştı. Saçları da artık siyah değil röfleli sarıydı.

"Niye dert ediyorsunuz ki?" dedi. "Yöneticiler, halklarının tıynetiyle bağlıdır. Avarya halkını, kimin yarattığı sorunlardan kurtarmaya çalışıyorsunuz?"

"Kötülerin," dedi Kurtuluş. "Kanunun arkasından dolananların, rüşvetçilerin, kaçak işçi çalıştıranların..."

"Bunlar uzaydan gelmiyor."

"Doğru!" dedi kır saçlı adam.

"Toplumun içinden çıkıyorlar," diye devam etti kadın.

"Bunu parti arkadaşlarıma bile anlatamıyorum," diye tebessüm etti Kurtuluş. "Neden cezaları artırmıyorsun? Neden daha sert değilsin?' diye soruyorlar. Beni despotizme zorluyorlar. Hayır, asla bir despot olmayacağım. Montesquieu der ki 'Verilen ceza ölçüsüz olduğunda çoğu kez suçun cezasız kalmasını tercih etmek mecburiyeti doğar."

Avarya OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin