II - IV

12 0 0
                                    

K A T Y A

12 Mart 2010
Cuma
Voyvodan, Avarya

Lastik tokasını çıkarıp saçlarını bir daha bağladı. Böylece Mart rüzgârı, tokadan kurtulan tutamları suratına çarpmazdı. Sararmış otların hışırtısı eşliğinde yokuş tırmanıyor, Avarya'nın kuzeyinde daha önce ayak basmadığı bir köyde görüşlerini anlatmaya gidiyordu. Gökte koyu gri bulutlar nöbet tutmasaydı sabahın altın ışıkları sağ yanağına vuruyor olacaktı.

Voyvodan Avarya'nın en dağınık şehirlerinden biriydi. Haritanın kuzeybatısında yer alırdı. Dağlarla, vadilerle doluydu. Şehir merkezi küçüktü. Köyler, birbirinden uzaktı. Nüfus karışıktı. Avarlar bu şehrin etnik olarak yalnızca yarısını oluşturuyordu. Geri kalanı ise Rumen'di. Tek kelime Türkçe bilmeyen Rumen köyleri vardı. Avarya'nın Romanya ile olan en uzun sınırı da bu şehirdeydi. Osmanlı'nın tarihi Eflak bölgesi içerisinde yer aldığı için Eflak beylerine verilen san olan "voyvoda"yla adlandırılmıştı.

Katya'nın varmak üzere olduğu köy de bir Rumen köyüydü. Bu yüzden yanında tercüman getirmişti. Beş gündür Voyvodan'daydı. Köyleri geziyor, Saranizmi anlatıyor, "kibbutz"ları örnek gösteriyor ve köylüleri komün tarzı yaşama teşvik ediyordu.

Yanında on iki kişi vardı. Minibüsleri vardı fakat çoğu zaman arazilerden yaya geçmeleri gerekiyordu. Heyecanı, yorgunluğunu hissettirmiyordu Katya'ya. Bugün de minibüsü aşağıdaki yola park edip bir tepeye çıkmalarına rağmen şevkle nefes alıyor ve bir adım daha atıyordu. Aklına henüz bir öğrenciyken işittiği bir şehir efsanesi geldi.

Milattan sonra 852 yılında, Alp-Himalaya deprem kuşağının üzerinde, Karadeniz açıklarında büyük bir deprem meydana gelmişti. Bu depremle Avrasya levhası kırılmış ve Güneybatı Avrupa biraz daha güneye doğru itilmişti. Avrupa toprakları genişlemişti. Karadeniz büyümüş, Adriyatik ve Ege denizi küçülmüştü. Tuna ikiye ayrılmış, büyük parçası güneyde, küçük bir kolu ise "Hayal Nehri" adıyla kuzeyde kalmıştı.

İşte efsane bu olay üzerine kurulmuştu: Deprem, uranyum yataklarını etkilemiş, radyasyon salınımına neden olmuş ve gerçekliği ikiye bölmüştü. Depremin hiç var olmadığı bir olasılık yaşanmaya devam ediyordu. Avarya'nın hiç var olmadığı bir paralel evren... Orada Bulgaristan ve Romanya komşuydu. Bükreş'ten Rusçuk'a sadece bir saatte gidilebilirdi. Tuna, tek parçaydı ve bu iki ülkenin arasındaki sınırdı. Avarya toprakları olmadığı gibi Avar milleti de yoktu, çünkü kağanlığın yıkılışından sonra geride kalanlar tamamen asimile edilmişti.

Katya, bu söylentiyi her hatırladığında garip hissederdi. Gerçeklik algısı bulutlara basıyormuşçasına hafifler ve diğer evrendeki hayatı hayal etmeden duramazdı. Herhalde orada yaşayan bütün insanlar buradakinden farklı olmalıydı. Bazı topraklar hiç var olmamış ve bazı insanlar hiç doğmamışsa kırılan sebep sonuç zinciri Japonya yahut Endonezya'daki bir insanı bile etkilemiş olmalıydı. Yoksa orada da insanlar, tarih ve gündelik hayatın akışı buradakiyle hemen hemen aynı mıydı?

Bu, onun için sadece zihinsel bir egzersizdi. Efsaneye zerre gerçeklik payı tanımıyordu. Çoklu Evren Hipotezi'ni değerlendirecek kadar kuantum fiziği biliyor değildi ya; ama yine de -okuduğu kadarıyla- henüz ispatlanmamıştı. "Bilimsel olarak ispatlanmamış" ifadesi de Katya için "böyle bir şey yok" ile eşdeğerdi. Onun fikrinde fiziksel madde esas ve tek gerçeklikti. Şu an bastığı taş, pantolonuna sürtünen diken, ciğerlerine çektiği soğuk hava gerçekti. Düşünceleri ise beyin hücreleri arasındaki elektrik alışverişinden doğan bir yan üründü.

Saçaklı ot çatılar göründü ilkin, ardından sıvalı köy evleri. Meydanda kimse yoktu. Derken yavaş yavaş Katya'nın etrafına toplandılar. Yaşlılar, kafileyi kuşkulu gözlerle süzerken gençler ilgili ve misafirperverdi. Birkaçı, merkeze inip orta eğitimini tamamlayanlar, Türkçe de biliyordu.

Avarya OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin