I - I

807 107 888
                                    

E M R E

21 Mayıs 2005
Cumartesi
Uşak, Türkiye

Yolculukların kaderini arkada çalan şarkının belirlediğine dair bir cümle okumuştu. Yahut okumamış, muhtemel ki hayalinden uydurmuştu. Müzik, şoförün kulaklarından sızıyor, beynindeki kimyayı etkiliyor ve yolculuğu ele geçiriyordu.

"Gönül bu sevdadan vaz mı geçecek?" diyen teybi tek vuruşta kapatıp arkasına yaslandı. Altı yılda külüstüre dönmüş koyu yeşil Palio'sunun gaz pedalına ağırlık verirken sağanağın camlara çarpmasıyla oluşan sinir bozucu takırtılar kulağına doldu. Camın arkasından sokak ışıkları iki tarafından çekilip uzatılmış gibi görünüyordu.

İsmetpaşa Caddesi'nin sonunda sağ tarafa yanaştı ve durdu. Torpido gözünden bir tomar kâğıt çıkardı. Sigara kartonlarını ayırdı, pasaportunu ve ehliyetini de. Şans oyunlarına ait kuponları yolcu koltuğuna attı, polis kimliğini, ne için çektirdiğini çoktan unuttuğu 6'lı vesikalık fotoğrafı da. Pirinçten taş ayıklar gibi küçük bir adres kâğıdını arayıp buldu. Kargacık burgacık yazının yazanına küfrettikten sonra, adresten seçebildiği kelimeleri tekrarladı. Vites koluna asıldı, virajı döndü ve hız sınırını aşarak ara yola girdi.

Eski dar sokakta yağmurla ıslanmış dış cephe camının ardındaki kirli sarı lambalı kıraathanenin gıcırdayan kapısını açtı. Deri montu ayna gibi olmuştu ıslanmaktan, üç numaraya vurulmuş saçları da kel zannettirecek kadar açık renkliydi.

Selâm sabah vermeden doğruca yürüdü ve bir masaya oturdu. "Taze çayınız varsa bir tane alayım. Avarya kanalları çekiyor mu?"

Çay ocağının başına geri dönen çocuğun sesi tutkuluydu. "On beş dakikan varsa hemen demleriz abi."

Kıraathanenin yaşlı sahibi, aynı zamanda çaycının babası, ağır ağır yerinden kalktı. "Uydu varken çekiyordu hocam da şansına iki gündür bozuk."

Kıraathaneci, bir kâğıt parçasını top yapıp "Avarya Karaman'ın ilçesi miydi baba?" diye soran oğluna fırlattı. "Avarya koskoca ülke ulan!"

Oğul Avarya'nın bir ilçe olduğunda ısrar edince, yabancı, iki eli de havada, "Durun!" dedi. "Hemen geliyorum."

Tavanı yağmur olan sokağa döndü. Öndeki yolcu koltuğuna attığı belgeleri toplayıp yeniden içeriye seğirtti. Masaya onları gelişigüzel yaydı. Avuç içine sığacak kadar küçük, plastik mavi kart onun nüfus cüzdanıydı.

Üstte "Avarya Cumhuriyeti Kimlik Kartı" yazıyordu, hemen altında da aynı ifadenin İngilizcesi vardı. Arka planda Avarya'nın bayrağı -yeşil zemin üzerinde kırmızı renkli atlı okçu- hologramlı olarak yer alıyordu. Avar Kağanlığı'nın bayrağıyla tek farkı, atlı okçunun rengiydi. Solda biyometrik fotoğraf, sağda bilgiler vardı. "Görüyorsun ya," dedi, İsim hanesinin karşısında Emre yazan adam. "Biz basbayağı ülkeyiz."

"Tabii..." dedi belgeleri toplarken, "Yüzölçümü olarak bakılırsa bazı ilçelerinizden bile küçük olabiliriz. Önemli olan hacmin değil, ağırlığın."

"Abi..." dedi yeni bir bilginin heyecanını taşıyan çaycı. "Siz basbayağı Türkçe konuşuyorsunuz!"

"Zaten Türk'üz," dedi şahit olduğu coşkuya gülümseyen Emre. "Gerçi nerenin Türk'ü olduğumuz konusunda tartışma var. Bir görüşe göre doğrudan tarihteki Avar Kağanlığı'nın ardılıyız. Dağıstan'daki Avarlardan farklı olarak Balkan Avarları diyorlar bize. Başka bir görüşe göre Osmanlı'dan göç eden Anadolu Türkleriyle karışan melezleriz, yani Anadolu halkının bir uzantısıyız yahut Osmanlıyız. Başka bir görüşe göre ise zorla Müslümanlaştırılmış Macarlarız. Macarlar da Hun torunudur bilirsiniz."

Avarya OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin