Kalbimde pompalanan kanın damarlarımdan çok yavaş bir şekilde dolaştığını hissediyordum. Beynim uzun bir sessizlikten sonra tıpkı vücudumun diğer köşeleri gibi uyuşmuştu. Zaman kavramını kaybedeli çok olmuştu. Buraya ne kadar önce gelmiştim, saat kaç idi, sabah mıydı yoksa gündüz müydü; bilmiyordum. İpin ucunu çoktan kaçırmıştım.
Tokamın olmaması büyük bir şanssızlıktı. Günlerdir bakımsızlıktan mahvolan saçlarımı toparlamaya çalıştım. Bir işe yaramayacağını biliyordum. Güçsüz kollarımı bacaklarımın üzerine saldım. O kadar az yemek yiyordum ki midem bir taşa dönüşmüştü. İlk zamanlar normal çalıştığını göstererek guruldayan karnım zaman içinde susmuştu.Sessiz odada işkence gibi gelen adım sesleri boş odayı kamçıladı. Baygın gözlerim eğdiğim başımla pis zemine asılıydı. Göz ucuyla siyah botları inceledim. Sıkıntıyla nefesimi dışarıya üflediğimde rahatsız olduğum o ses tonu kulaklarıma ulaştı.
"Beğenemediniz mi ekselansları?"
Halsiz bir şekilde güldüm. Boynumu geriye doğru itip iğrenç yüzünü görebilmek için başımı duvara yasladım. Bu hallerimin onu gıcık ettiğini biliyordum. Dilimi dişime yapıştırıp geri çekerek cıkladım.
"Beğenemedim."
Psikopatça bir fikirle odada küçük bir hapishane haline getirdikleri kafesimin hemen ardındaydı. Elindeki plastik su şişesini parmaklıklardan geçirip sertçe fırlattı. Ayaklarımın hemen önüne düşmüştü. Almaya üşenip ayağımla kendime doğru ittirdim. Mavi kapağı, titreyen ellerim yüzünden zorla açabilmiştim.
"Ben de seni görmeye pek meraklı değilim. Besleyip gideceğim."
Tasarruflu kullanmayı öğrendiğim suyumdan bir kaç yudum aldım. Mavi kapağını kapatırken küçük oyunuma devam ettim.
"Sahibin tasmanı çıkartıp parklarda koşmana izin veriyor demek." Sahte bir şekilde pot kırar gibi yaptım. "Pardon."
"Senin dilin fazla uzadı. Yemek yemeye ihtiyacın yok."
Söylemesiyle fark ettiğim sözde yemeğime baktım. Her gün bir parça ekmekle bir günü geçirmemi bekliyorlardı. Gözlerimi devirdim. Abartmaya başlamıştı artık.
"Amacın beni öldürmekse sık kafama orospu çocuğu."
Sinirden dudağının kenarı attı. "Sana o lafları yedirmesini iyi bilirdim ama dua et."
Patronundan bahsediyordu. İlk günler bana şiddet uygulamaktan çekinmeyen adam son zamanlarda çok değişmişti. Onun intikamıydı tüm sözlerim. Fakat oyunum elimde patlamıştı. Nefretle parmaklıklardan uzaklaşıp gitmesini izledim. Normal şartlarda olsak ne yapacağımı çok iyi bilirdim. Tutsak tutulan bir kıza her türlü zarar vermek kolay olandı.
Gücümü daha fazla yormak istemiyordum. Bu yüzden gözlerimi kapatıp zamanın biraz daha hızlı geçmesini dilemekten başka çarem yoktu. Başımda bekleyen gardiyanlar harici gelen giden yoktu. Hala benden ne istediklerini anlamamıştım. İstedikleri canım olsaydı eğer şu ana kadar emellerine ulaşmış olmalıydılar. Sıkıntıyla nefesimi dışarıya üfledim."Ben geldim."
Kaşlarımı çattım. Göz kapaklarımı araladığımda karşımda genç bir adam vardı. Çok tanıdıktı. Beynimi zorladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EHVENİŞER
General FictionAşkını özgür bir şekilde yaşayabilir mi ki her insan? Ben Feris. Fırtınadan kaçan kurumuş bir yaprak gibi savrulup durdum hep. Umudun tükendiği o ince çizgide birçok kez dans ettim. Hayatımın dönüm noktasının başıma gelebilecek en kötü şey olduğunu...