-15.BÖLÜM / KABULLENİŞ -

97 48 0
                                    

Deniz insanın içini açar. Deniz mavilik, deniz sonsuzluk, deniz özgürlük demektir. Deniz dendiğinde ya da denizi gördüğünde bir insan şöyle rahat, şöyle derin bir nefes alır. Kuşlar gelir aklına insanın, gemiler ve dalgalar gelir. Hatta bazen martı olup uçmak ister insanın yüreği denizin sonsuzluğunun üzerinde. Belki de bu yüzdendir herkesten kaçıp saklandığım yerin yine bir deniz kenarı olması.

Bir de bazı insanlar vardır. Bir şey söylemeden öylece yanınızda dururlar ama varlıkları huzura yeter. Gözlerine baksanız güç alırsınız. Elinizi tutsa üstesinden gelmeyeceğiniz şey olmaz.

"Feris."

Oturduğum bankta ufuğun sonsuzluğuna dalıp gitmişken bir ses, tıpkı bir parmak şıklatılması gibi beni şimdiki zamana getirmişti. Omzumun üzerinden yanıma yaklaşan adama baktım. Onu önceden karşılayıp kollarımı boynuna sardım. Bir süre sonra, ellerini belimde hissettim. Saçlarından dağılan o güzel kokuyu içime çektim. Yekta benim için o bahsettiğim insanlardan biriydi. Daha güzel hissedebilmek için gözlerimi kapattım. Uzun bir süre hiçbir şey demeden öylece sarıldım ona. O da bir şey dememişti.

Yettiğini düşündüğüm bir an göz kapaklarımı araladım. Kollarımı yavaşça geri çekerek yüzüne bakmak istedim. İkimiz de durgunduk. Ona her yakınlaştığımda bir an için sadece şimdiki zamana odaklanabiliyorduk. Geçmişte neler yaşamışız, gelecekte neler olacak diye tasalanmıyorduk. Biz değil, gözlerimiz konuşuyordu. Herhangi bir dili yoktu. Konuşan şeyler hislerimizdi.

"Ne oldu?" Telefondaki sesimden ağladığımı anladığı için endişesi ağır basmış olmalıydı.

"Bahadırla konuştum." dedim. Yanımda o olmadığı için mahçuptum. Sözümü tutamamıştım. Fakat pek umursadığı konunun o olmadığı aşikardı.

"Sana bir şey mi yaptı?"

Sesinde olumsuz duyguların kırıntıları vardı. Endişeliydi. Biraz da sinirli.

"Hayır, yapmadı. Sadece konuştuk." dedim. Ardından banka oturup gelmesi için işaret yaptım. "Otursana."

Dediğimi yapıp yanımdaki yerini aldı. "Neden ağladın o zaman?"

"Çaresizlikten."

Yüzüm olabildiğinden daha çok düşmüştü. Bakışlarımı kısa bir süreliğine kaçırdım.

"Anlamıyorum." dedi kaşlarını çatarak. "Her şeyi baştan sona anlat."

Konuyu toparlamak için konuştuklarımızı iyice düşündüm. Derin bir nefes alarak anlatmaya başladım.

"Yıllardır o adamlar için çalışıyormuş. Hatırladığım o rüya da anladığım kadar gerçekmiş. Kaçıran adamların arasında o da varmış. Ama anlaşılan beni asıl patron değil başkası orada tutmuş. Bahadır asıl patrona haber verince oradan çıkabilmişim."

"Artık asıl muhattaplarımızı biliyoruz."

"Bilmiyoruz." dediğimde konuştuğu için aralanan dudakları açık kalmıştı.

"Anlatmadı mı?"

"Anlatmadı. Kendi iyiliğim için bir şey bilmezsem daha iyi olurmuş. Çok tehlikeli adamlarmış çünkü. Her şeyi hatırlasam bile herkesten saklayıp yeni bir hayat kurmamı söyledi. Hatta Yin yang'ı satmamı istiyorlarsa kabul etmeliymişim."

Arkasına yaslandı. İleriye doğru bir yerlere bakıyordu. Ne hissettiğini anlayamamıştım. Belki de korkmuştu. Dikkatlice onu izliyordum. Bir şey söylemesini, bir teselli vermesini istiyordum.

"İki seçenek var. Ya dedikleri doğru ya da o adamların işini kolaylaştırmak için gözünü korkutuyor."

İkinci seçeneğe inanmayı çok istiyordum. Fakat Bahadır'ın tavırlarına bakılırsa gerçeğin çok açık olduğunu düşünüyordum. Omuzlarım düştü.

EHVENİŞERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin