-3.BÖLÜM / DEJAVU-

398 191 92
                                    

Susmak istediğimiz zamanlar vardır bazen. Kimse konuşmaz, bizim yerimize gözlerimiz konuşur. Çünkü gözlerimizin anlatacağı çok şey vardır.

Bir kaldırım köşesine kıvrılmıştık. Araf bizi gökyüzünün bir tarafında seyre dalmıştı. Etraftaki arabalar sessizliğimize inat ses çıkarıyordu. Fakat duymuyorduk onları, duyamıyorduk. Az önce dudaklarımdan kaçan söz ile bulunduğumuz durum büyülü bir hal almıştı. Zihnimde çalan bir ezgi başta ben olmak üzere ikimizi de fazlasıyla etkilemişti. Kimin söylediğini ya da bu şarkıyı nereden hatırladığım hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Fakat hatırladığım ilk şeyin bu olması beni heyecanlandırmıştı. Yekta, tüm yeşilleriyle kahvelerimi boyarken yaptığım tek şey onun kolları arasında olan bedenim ile izin vermekti.

"Sen." dedi. "Sen ne demek istiyorsun?"

Dudaklarımı dişledim. Söylediğim şeyin yanlış anlamaya çok açık bir cümle olduğunun yeni farkına varmıştım.

"Şey..." Duraksadım. "Bir şarkı hatırladım sadece."

Tepkisizce yüzüme bakıyordu. Gözlerini birkaç kez hızla kırpıştırdı. Daha sonra kollarını sanki bir ateşe deymişçesine hızla bedenimden ayırmıştı. Beklemediğim bu haraketi karşısında sadece irkilmekle yetindim.

"Sana siktirip gitmeni söyleyeceğim ve sen de ikiletmeden gideceksin."

Yaşananların büyüsünden az daha dakikalardır kaçtığım adamı unutacaktım. Yektanın bu sert tavrı, dalıp gittiğim diyarlardan çıkabilmek için bir parmak şıkırtısı olmuştu.

Bahadır kolunu burnuna götürüp sertçe kaşıdı. "Sonra görüşeceğiz."

Bakışlarını benden ayırmadan konuşmuştu. Tek muhattabı ben gibiydim. Fakat ben sadece Yektanın omzundan korkakca ona doğru bakmakla yetiniyordum.
Bahadır yalpalayarak yanımızdan ayrılırken gözlerimi Yektaya çevirdim. Beni kurtardığı için mutluydum.

"Yürü."

Bana bakmadan gözlerini yola doğru dikerek konuşmuştu. Az önceki memnun ve mutlu tavrımdan sayesinde çıkıvermiştim. Bu tavırları beni deli ediyordu. Dediğini yapıp arkasından onu takip etmeye başladım. Büyük ve hızlı adımları yüzünden hızla yürüyor, bazen de koşmak zorunda kalıyordum.

"Yavaş olsana biraz."

Söylediğim cümle bile onu bozmamıştı. Eskisi gibi hızlı yürümesine devam ediyor, yüzüme bakmıyordu. Bıçak gibi keskin bakışları bana bir kere bile olsa deymemişti. Başımı olumsuz anlamında sallayıp yanında onu takip ederek koşmaya benzer yürümem ile devam ettim. Onun büyük adımları yüzünden çitanın yanında yürüyen bir kaplumbağadan farksız kalıyordum.

Nihayet bara vardığımızda fazla sessiz ortamı garipsemiştim. Yektanın kolumdan çekip bir odaya getirmesinden sonra müzik sesinin etrafa hakim olduğunu duymamıştım. Kapıda olmayan korumaları yeni fark ettim. Tabi ya, az önceki olayda kimsenin müdahele etmemesinden anlamalıydım.

"Korumalar neden yok?"

"Gitmelerini söyledim."

"Ne?"

Sesim olduğundan yüksek çıkmıştı. Buna ben değil, duyduğum şeyin şoku izin vermişti. Az önce burada kabusu aratacak şeyler yaşanmıştı fakat Yekta Bey onları göndermişti.

"Benim sinirli bir şekilde çıktığımı görünce peşimden geldiler. Sonra da onları yolladım."

"Senin az önce burada ne yaşandığından haberin var mı? Nasıl gönderirsin?"

Bir öncekinden de yüksek çıkan sesimle beraber Yekta birden bana dönmüştü. Barın ana kısmına gelmiştik, kapıyı açtı. Resmen bakışlarıyla uyardığı için bir şeyler söylemek yerine sinirli bakışlar atıyordum. Açtığı kapıdan onun girmesine izin vermeden önce ben içeri girdim. Ne düşündüğü umrumda değildi.

EHVENİŞERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin