Adımlarımız koridorun sonundaki bordo kapıya yaklaştıkça içeriden taşan müzik sesi daha da duyulabilir olmaya başlamıştı. Yine de kapı açılıp sonunda diğer tarafa geçtiğimizde bizi çepeçevre saran müzikle, geride bıraktığımız alanın ses yalıtımına ve şimdiye kadar gördüğüm en yüksek tavanlı gece kulübünün akustiğine hayran olmamak elde değildi.Geride bıraktığımız o koridor, her ne kadar sessizliği ile mekandan ayrışsa da; baş döndürücülük buraya da fazlasıyla hakimdi. Hatta az önceki ışık oyunlarına sadece ilk fragman desem yanlış olmazdı.
Girdiğimiz kapının hemen önünde başlayan asma merdiven tüm mekanı görme olanağı sağlayarak indiriyordu insanı alana. İlk bakışta altıgen olduğu zor anlaşılan mekanın kuytu köşesi yok denecek kadar azdı. Merdivenin tam karşısında birazdan performans sergileneceği belli olan oldukça büyük bir sahne vardı, onun iki yanındaki kenarlarda ise iki bar bulunuyordu. Merdivenin altında, sabitlendiği duvarın sonunda müşteriler için lavabolar olduğunu anladığım bir koridor uzuyordu. Diğer iki kenar ise duvara sabit rahat koltuklar ve masalarla doldurulmuştu. Bunlar normal müşteriler içindi anladığım kadarıyla çünkü bar ve sahne arasında kalan kısımda daha şık ve lüks köşeler ve ayrıca barların üstündeki asma balkonlarda -ki bunlar sahneyi en iyi gören noktalardı- özel localar vardı.
Tüm bu özenli mimari ve dekorasyonun yanında ortada hayli geniş bir alan dans edenler için ayrılmış fakat oldukça kalın direklerin üzerindeki daire şeklindeki platformlarda dans eden güzel kadın ve erkeklerin varlığının ortama striptiz kulübü havasını katması engellenememişti.
Merdivenlerden aşağı inerken zar zor mekanın detaylarından ayırabildiğim bakışlarım önümde yürüyen bedenlere indiğinde yine yarım ağız sırıtmıştım. Soobin, küçük bir çocuk gibi Yeonjun'un koluna tutunmuştu. Her heraketi 'beni bırakma' der gibiydi. Her ne kadar reşit olsa da böyle bir mekana daha önce gelmediğini anlamak zor değildi.
Müşterilerin çoğu 30'lu yaşlarındaydı tahminimce. Bu şaşılacak derecede iyi bir şeydi çünkü mekanın ağırlığı, başta, içerisinin orta yaşlı, mafya kılıklı yada iş adamı, zengin kodamanlarla dolu olabileceğinin izlenimi vermişti.
Mekanla ilgili aslında en çok ilgimi çeken ama hakkında konuşmak için bile biraz daha zamana ihtiyaç duyduğum şey müzikti. Kore'de pek rastlamadığım, popüler kültürden uzak bir tarzdı. Daha önce sıklıkla duyduğum dinlediğim bir tını değildi ama öyle bir sarıyordu ki sizi asla yabancılık çekmiyordunuz. Ortadaki direklerin üzerinde salınan dansçıların yarattığı striptiz kulübü havası bu müzikle biraz dengelenmişti sanki.
Notalar sadece ses olarak değil, mümkün olabilecek en somut halleriyle bedeninize girip içinizde dolanıyor, bir duman gibi çevreliyordu sanki sizi. Gözlerinizi kapatıp sadece müziğe odaklandığınızda dengeniz bozuluyor, görüşünüz bulanıklaşıyor en sonunda da uzay-mekan algınız sarsılıyordu.
Böyle oryantalist bir bakış açısıyla baktığınızda arap-ortadoğu müzikleri gibi geliyordu ama modern tınılar da vardı içinde. Sanırım etnik-elektro dedikleri şeye oldukça yakındı. Zihnimin oldukça gerilerinden çekip çıkardığım bu terimi soyut bi post-it ile hatırlatma duvarıma asmıştım, en kısa zamanda detaylı araştırmalıydım.
Jimin'i takip edip yürürken bara doğru geldiğimizi farketmiştim. Jimin, evin sürekli misafiri edasıyla bizi evin diğer sahibiyle tanıştırmıştı bu sefer de. Barın arkasında dursa da adamın sadece bir barmen olmadığı çok belliydi bana göre. Zaten birazdan Jimin, başta oldukça sert duran ama insanlarla konuşurken diş etlerine kadar gülümseyen bu adamı bize tanıtırken mekanın her şeyi dediğinde haklı olduğumu anlamıştım.
Ah iyi bir gözlemci olduğumu söylemiş miydim size?
Adının Yoongi olduğunu ve bizden bir kaç yaş büyük olduğunu öğrendiğim hyung bizi barın yanındaki, sahneye çokça yakın bir masaya yönlendirmişti.
"Gözümün önünden uzaklaşmayın" derken Jimin'e göz kırpmıştı. Mekanının bizim için aşırı olduğunun farkındaydı ama bu söylemi daha çok arkadaşının sevgilisini korumaya yönelik gibiydi.
Git gide daha çok hoşuma giden müzikle etrafımda salınan ve çoğu zevkime hitap eden genç kadınları izleyerek içkimi yudumluyor ve masada dönen tatlı sohbete katılıyordum. Böyle bir mekanda hem kadın hem erkek dansçıların olması hoşuma gitmişti, oldukça marjinal ve cesur bir karardı.
İşletmeciler kendi düşünce yapılarını özgürce mekana yansıtırken; bağnaz zihinlerin tercih etmeyeceği bir eğlence ortamı yaratmayı güzel becermişler doğrusu.
Benim için tek sorun çevredeki erkek dansçıların hemen hepsinin fazla erkeksi oluşuydu. Tek tük benim zevkime hitap eden erkek bedeni görebilmiş olsam da onların da farklı özellikleri ilgimi itmişti işte.
Dedim ya dar bir zevk anlayışım vardı. Şimdiye kadar sınırlarımı genişletecek kimse çıkmamıştı karşıma.
Ne zaman geçtiğini bilmediğim iki saatin sonunda Soobin ve Yeonjun ayrılmak üzere hareketlenmişlerdi. Soobin kullandığı ilaçlar nedeniyle içki içememiş, o içmeyince Yeonjun da iki üç kadehle sınırlamıştı kendini. Şimdi müziğin yükseldiği, kalabalığın arttığı bu saatlerde alkol kurtarıcı sayılacakken kaçmak onlar için oldukça makul bir tercihti.
Onların boşalttığı koltuklar aynı hızla Yoongi ve Namjoon hyunglar tarafından doldurulmuş, sohbetimiz kaldığı yerden devam etmişti.
Namjoon bu saatten sonra giriş almadıklarını söyleyerek girişi güvenliklere bıraktığını anlatmış, Yoongi de "benim mesaim bitti" diyerek tecrübeli iki barmene teslim ettiği bardan renkli kokteyllerle dolu bir sunum tepsisi ile katılmıştı aramıza.
Yoongi hyungun mekanın müziklerinden, performans sergileyecek dj ve dansçılardan sorumlu olduğunu öğrendiğimde hemen çalan müzikle ilgili konuşmaya başlamıştık. Cuma ve cumartesi günleri DJ performansının olduğu mekanda haftaiçi konsept günleri yapıldığını öğrenmiştim.
Bugün de benim tahmin ettiğim gibi etnik-elektro ve oryantal günüydü. Bana telefonundan gösterdiği bir kaç fotoğraf birazdan başlayacağını söylediği performans için biraz fikir oluşturmuştu kafamda. İnternetten karşımıza çıkan fotoğraflar arasında Ortadoğu kökenli yüzü peçeli dansözleri gördüğümde bir hayli gülmüştüm ama bana,
"Gördüklerin seni yanıltmasın, şaşıracağına eminim"demişti iddialı tarzıyla.
İçimi saran merakla alıcı gözle etrafı incelediğimde beni süzdüğünü farketmiştim.
"Senin zevkin ne Gukk?"
"Küçük bedenler hyung. Şunu gibi mesala..."
Görüş açımda zevkime en yakın bedendeki dansçıyı işaret etmiştim. Bembeyaz solgun bir benden, incecik bel, aşırı büyük olmayan göğüsler, uzun düz saçlar ve ince uzun bacaklarla benim yaşlarımda bir kadın dansçıydı işaret ettiğim.
"Çok klasik!" burun kıvırmıştı resmen zevkime ama bu beni etkilememişti.
"Ya senin?"
"Ben bedenlere pek bakmıyorum ama beni altına alacak kişinin bakışları çekmeli beni önce bir de..." cesurca zevkini ve tercihlerini anlatırken elindeki içkinin tek seferde dibini görmüş ve devam etmişti.
"Bir de?"
"Gülüşü... ben birinin en çok gülüşüne düşerim."
"Vauuv!"
Tepkim cümlesine değildi, bana dönük yüzüyle konuşurken sadece gözlerinin hareketiyle Hoseok'u göstermesineydi bu tepkim.
İlk yayın: 08/08/22
Düzenleme ve yayın: 16/03/23👇👇👇 Lütfen oy verir misiniz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zenne - TaeKook
FanfictionTeninin üzerinde kayan bir buzdur uzak bakışlarım... Semekook #1 Powerbottom #1