Yoongi hyung'un arabasının arka koltuğunda bir yanımda Hobi diğer yanımda Tae ile oturuyordum. Hyung, kibarlığından ödün vermeyip aramızdaki tek dişiyi "seni arkada ezerler" diyerek ön koltuğa davet etmişti.
Belki Tae ile yan yana oturmamızı belki de sadece Yuri'nin ön koltukta oturursa daha az konuşacağını düşünmüştü, bilmiyorum ama ikisi de işe yaramamıştı. Çünkü tanrı aşkına Yuri susmuyordu. Arkasına dönüp dönüp sorduğu soruları
"Yuri beni araba tutuyor, içmeden sarhoş olmak istemiyorum" diyerek kestirip atmıştım. Bozulmuştu sanırım ama umrumda değildi.Umrumda olan tek şey tek kişi, yola çıktığımızdan beri yüzünü pencereden bu tarafa çevirmemekte yeminli gibi davranan Tae idi. Bacaklarımız birbirine değecek kadar yakın oturmamıza rağmen fersah fersah uzaktı benden.
Yolculuğumuzun kısa sürmesine şükretmiştim bu yüzden. Mekana son ulaşan grup biz olduğumuz için içeri girer girmez kalabalık locayı farketmiş ve yanlarına gidip biz de yerleşmiştik.
Benim gerginliğimi ve Tae'nin düşmüş modunu farkeden Jimin sorgular gözlerle bana baktığında, ağzımı oynatarak "sıçtım" demiştim. O da daha çok çatılan kaşları ile barı işaret etmişti.
Bar taburelerine karşılıklı oturup kısaca olanı anlatmıştım.
"... yani senin anlayacağın, Tae benim buralardan gidecek olmama rağmen peşinde koştuğumu düşünüyor."
"İyi de öyle değil mi zaten?"
"Anlamıyorsun Jimin, o da anlamıyor, anlatamıyorum. İzin vermiyor. Basit mi zannediyorsun. Ben de kendime şaşırmıyor muyum zannediyorsun! Ondan deli gibi etkilendim ve... ve bir şekilde kesişti yollarımız. Ben sadece duygularımı takip ettim."
"Duyguların..."
"Evet onun haberinin olmadığı duygularım!"
"Paris'te bulacak mısın onu?" En kararlı halimle başımı aşağı yukarı sallamıştım ve o da hiç beklemeden devam etmişti. "İşin çok zor biliyorsun değil mi?"
"Çok güzel moral verdin sağol."
"Önce bu geceyi bi atlat da..."
Gözleriyle masayı işaret ettiğinde hemen o tarafa dönmüştüm. Tae, hırkasını çıkarmış, üzerindeki basit siyah tshirtün kollarını katlayıp kalın üst kollarını biraz daha ortaya çıkarırken Soobin de kibarca müsade isteyip, Tae'nin çantasında asılı duran kırmızı bandanayı özenle hocasını saçlarına takmıştı. Gülüşerek bir şeyler konuşuyorlardı.
Öyle göz alıcı duruyordu ki... tüm kırmızı bandanalar dile gelip bundan böyle başka bir saça takılmamak için yemin edebilirdi.
Öyle güzeldi ki, dünya üzerindeki tüm siyah saçlara ak düşmesine, tüm buklelere kıran girmesine neden olabilirdi.
Öyle duygulu, öyle dolu dolu bakıyordu ki gözleri, en güzel manzaralar utanıp solmaya yüz tutmuştu şimdiden.
Bandanayı düzelten parmakları öyle estetik, öyle narin ama aynı zamanda öyle güçlüydü ki tüm sanat eserleri ve eser sahipleri önünde hayranlıkla eğilirdi.
Tanrı vardı! Yüce bir yaratıcı vardı kesinlikle çünkü ne doğa, ne de doğal seleksiyon böyle bir şaheseri ortaya koyamazdı.
İnsanoğluyla aynı başattan evrilmiş olamazdı güzelliği, bambaşka, uhrevi dokunuşlar vardı sanki teninde. Irkımızın bir üst modeli gibiydi.
Benim hayran bakışlarım devam ederken, izlendiğini hissetmiş gibi olduğum tarafa bakmış, beni görünce yüzü yeniden renk değiştirmişti. O yüzünü diğer tarafa çevirilerden önce bana iğrenerek bakmıştı. En çok canımı yakan da buydu.
![](https://img.wattpad.com/cover/317617292-288-k408046.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zenne - TaeKook
FanfictionTeninin üzerinde kayan bir buzdur uzak bakışlarım... Semekook #1 Powerbottom #1