Ondokuz

110 16 13
                                    

Kalabalık ekip afiyetle yemeklerini yerken, kimse acele etmiyordu. Gece kulübüne geçmek için saat erkendi ne de olsa.

Namjoon hyung kısa bir telefon görüşmesi yaptıktan sonra otuz kişilik yer ayarladığını söylemişti Tae'ye hitaben. Tüm ekip duydukları şeyle bir kez daha çoşkuyla çığlıklar atıp diğer masaların dikkatini çekmeyi başarmıştı.

Gözüm yine Tae'nin üzerindeydi ve tamamen silinmeyen endişe izlerini yakalayabiliyordum.

Dansçılardan birinin buketi Tae'ye yakın bir yere düştüğünde eğilip almış ve sahibine vermeden önce belli belirsiz bir hüzünle incelemişti çiçeği. Sahibine uzatırken yüzünde yine hayran olduğum samimi tebessümü vardı. Kız kocaman güllerin olduğu buketten büyük bir taneyi çıkarmak üzereyken Tae anlayıp elini tutarak durdurmuştu onu.

"Böyle çok güzel görünüyor bozma bence."

"Ama size verecektim Hocam."

"Gerçekten gerek yok güzelim. Teşekkür ederim."

Adını hatırlamadığım kız, demetini boş bir sandalyeye koyup çekingen tavırlarla hocasına dönmüştü.

"Bay Kim, çok özel değilse bir şey sormak istiyorum..." Tae nazikçe kıza bakıp başıyla onaylamıştı.
"Neden sizin bir yakınınız gelmedi gösteriye? Aileniz ya da arkadaşınız?"

Bu sefer ne kadar samimi olduğunu kestiremediğim bir tonda konuşuyordu Tae, yüzü kıza dönüktü, belki bakışlarını görsem anlardım ama...

"Ailem Seul dışında yaşıyor. Davet edebileceğim arkadaşlarım da çalışıyordu maalesef."

"Peki- şey... sevgiliniz?"

"Sevgilim yok tatlım."

"Anladım. Zaten yakında gidiyorsunuz değil mi? Kim bilir belki hayatınızın aşkını Paris'te bulursunuz. Ah aşıklar şehri Paris!"

Kız kıkırdayarak bitirmişti konuşmasını ve Tae de "kim bilir" diye yanıtlayıp önüne dönmüştü. Döner dönmez de üzerinde olan bakışlarımı farkedip yutkunmuştu. Hoşuma gitmişti bu hali.

İnatla bakışlarımı çekmiyordum. Sonunda 'ellerimi yıkamalıyım' gibi bir şey söyleyip ayaklanmıştı. Lavaboya gittiğini anladığımda ben de peşinden gitmek için bir saniye bile düşünmedim, sadece masadakilerin dikkatini çekmemeye özen gösterdim.

Tuvalete girdiğimde ilk karşıma çıkan şey lavabolar olmuştu ama onlardan birinin önünde değildi. Tuvaletin ana kapısı arkamdan hafif bir gürültüyle kapandığında irkilmiştim.

"Tahminen ne zaman vazgeçersin beni izlemekten?"

Kapının yanındaki duvara yaslanmış Tae, kollarını önünde birleştirmiş, yüksekten doğrulttuğu bakışlarıyla kibirle konuşuyordu.

Arkasından geleceğimi anlamış, hatta belki de ben peşinden geleyim diye gelmişti buraya.

İlk şoku atlatmam biraz uzun sürmüştü, benim şakın bakışlarım arasında yanımdan geçip hiç bir şey demeden ellerini yıkamıştı. Hemen yanımdaki peçetelikten bir kaç parça alıp ona uzatmış ve tüm cesaretimi toplayıp kelimelerimi birleştirmeye çalışmıştım.

Ama zordu, o bana böyle sert bakarken çok zordu.

"Uygun bir anı kolluyordum sadece..."

"Ne için?" Bir saniye bile beklememişti konuşmak için. Baskın tarafı en saf haliyle ortadaydı ve bu beni hem ürkütüyor hem de azdırıyordu.

Bir yandan elim ceketimin iç cebine giderken adımlarım da ona doğru gidiyordu ve o da içimi acıtacak şekilde geri geri adımlıyordu.

"Gösteriden sonra vermek istemiştim. Ama rahatsız olacağını düşünüp vazgeçtim. Yine de hala canlıyken-"

Zenne - TaeKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin