Busan'dan arabayla dönmek iyi dir fikirdi, vaktim çoktu ve açıkçası ülkemden ayrılmadan önce biraz zaman geçirmek istemiştim. Mezuniyet telaşına düşüp uzun zamandır elime alamadığım fotoğraf makinam bana hasretle bakarken mola verdiğim yerlerde fotoğraf çekmek iyi gelmişti doğrusu.
Evet bir şeylerin 'iyi gelemesi'ne ihtiyacım vardı çünkü günler önce tüm umutlarımı yıkan o konuşmadan sonra daha önce hissetmediğim o depresif havayı yoğunca hissetmiştim iliklerime kadar.
Fonda çalan yeni zevkim olan müziğin eşliğinde uzun ama dinlendirici -en azından ruhumu- bir yolculuk geçirmiştim.
Yeniden Seul'e geldiğimde önce evime uğrayıp bir kaç ıvır zıvır yaptıktan sonra duş alıp kampüsün yolunu tutmuştum. Normalde metroyu kullanırdım ama babamı ikna edip arabayı almıştım. Bahanem hazırdı, evrak işlemleri için oraya buraya koşturduğumu söylemiştim ve en vurucu cümlem 'zaten bir ay sonra gidiyorum' olmuştu. Onu dedikten sonra babamın yine gözleri dolmuştu.
Gurur duyuyorlardı benimle, yoksa eminim yurtdışına gidiyor oluşuma çok daha fazla ağlarlardı. Orta sınıf kendi halinde bir ailenin küçük oğlu olarak, başarılı ve mutlu oluşum onları da fazlasıyla mutlu ediyordu.
Ben ise onlara maddi anlamda yük olmadığım için kendimle gurur duyuyordum. Ailemin benden maddi bir beklentisi yoktu, hiç bir zaman da olmamıştı. Babam hayattan zevk almamı ama fazla da uzatmadan birikim yapmamı söylediğinde artık olgun bir adam olduğumu söyleyip imayla abimi ve ailesini işaret ediyordu.
Biseksüel olduğumu onlara üniversitenin ikinci yılında söylemiştim. Güllük gülistanlık karşılamamışlardı belki ama alışmışlardı işte bir şekilde...
Annem biseksüelin tam olarak ne demek olduğunu yengeme sormuş ve ona bir gelin getirmemin hala ihtimal dahilinde olduğunu öğrendiğinde daha kolay kabul etmişti durumu. Hahh...
Canım ailem, seviyordum onları... hala seviyorum yanlış anlaşılmasın.
Uçağım bir ay sonraydı, o tarihte abimin hamile olan eşinin doğumu yaklaşmış olacaktı. Beni yolcu etmeye sadece annem ve babam gelecekti bu yüzden abim ve yengemle bolca vakit geçirmiştim Busan'da. Abime son olayları anlattığımda, kader insanların yolunu sadece bir kez kesiştirmez demişti, okuduğu bir kitaptan hatırladığını söyleyerek.
Haklı olmasını ummaktan başka bir şey yapamıyordum çünkü ne kadar denesem de O'nu aklımdan çıkaramıyordum.
***
Jimin'i arayıp nerde olduğunu öğrendikten sonra kampüse gitmek için yola çıkmıştım. Bazı evrakları önden göndermek için mezuniyet belgesi gibi şeylerle uğraşıyordum. Ayrıca bir ay sonra boşaltacağım öğrenci evimi devretmek yada eşyaları satmak için panoya ilan yapıştırmam gerekiyordu ve bu da diğer kampüsteki öğrenci işlerinde elimdeki ilanı onaylatmam gerektiği anlamına geliyordu. Neyse ki canım babamın canım arabası altımdaydı.
Jimin'i neden aradığıma gelecek olursak, Busan'a gittiğimi duyan beyefendinin siparişleri olmuştu ve bir an önce teslim edip kurtulmak istiyordum.
Bölümün bulunduğu kampüsteki işimi bitirip diğerine ulaşmıştım ki Jimin aramıştı bu sefer. Sesi endişeliydi.
"Kook nerdesin?" sakince yanıtlamıştım, bir şey isteyeceği belliydi. "Bir şey istemem gere..." bir hışırtı olmuş ve anladığım kadarıyla telefon el değiştirmişti ve bu sefer konuşan, ne dediği -küfürleri saymazsak- anlaşılmayan Hoseok'tu.
"Hey hey Hobi sakin ol." Evet bu süreçte ona ben de Hobi demeye başlamıştım. "Anlamıyorum ne dediğini."
"Bak şimdi. Çok önemli. İşim düştü sana. Hayat memat meselesi..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zenne - TaeKook
FanfictionTeninin üzerinde kayan bir buzdur uzak bakışlarım... Semekook #1 Powerbottom #1