Yirmibir

118 18 0
                                    

Dakikalar saatlere kavuşmuş, saatler bir diğerini kovalarken tek yaptığım şey, yudum yudum içtiğim kadehimle sarhoş olmamaya çalışarak, halihazırda çakır keyif olup dans pistinde kulüp üyelerinin arasında özgürce salınan bedeni izlemekti.

Birlikte geldiğim insanların bir çoğu gibi Tae de sarhoş olmaya çok yakındı ve masaya geri dönmüyordu. Oturan son kişiler de dans pistindekilere katılmak için kalktığında dayanamayıp bitmek üzere olan kadehimi kafama dikmiştim. O sırada şarkı değişmiş tanıdığım melodi başlamıştı.

Gözlerimiz saatler sonra ilk kez buluştuğunda, bu sefer farklı bakıyordu Tae. Acı çeker gibi...

Bana doğru gelen Jimin'i farkettiğimde hala gözlerim Tae'deydi. Arkadaşımın beni kolumdan tutup dans edenlerin arasına çekiştirmesine karşı çıkmamıştım bu sefer.

İnsanların çoğu çalan şarkıyla çiftler haline geldiğinde karşımda tek duran bedenle bir kaç kez kırpıştırmıştım gözlerimi.

Hayır yanılmıyorum gözlerindeki bu şey... davetti. İçkisinin etkisiydi büyük ihtimalle ama bu beni bir an duraklatsa da sonra adımlarımı ona doğru atmıştım. Sarhoş da olsa, istemiyor değildi. Olsa olsa ayıkken cesaret edemediği şeyi yapıyordu.

Tam karşısındaydım şimdi. Önce birbirimize hiç dokunmadan karşılıklı sallanmaya başlamıştık müziğe uyarak.

Kimse umrumda değildi, belli ki onun da değildi çünkü çok yakın olan yüzümüze rağmen bakışlarını bir an olsun benden çekmemişti.

Şarkının 'not about us' (bizimle ilgili değil) kısmı tekrarlanırken sözleri mırıldanmaya başlamıştı. Zihninin hala ayık olan kısmı engelliyordu onu.

Saniyelik olarak etrafımıza baktığımda çoğunun uçmuş olduğunu, kalanların ise kendi dünyasında olduğunu farkedip ellerimi karşımdaki bedenin beline yerleştirip aramızdaki tüm mesafeyi kapatmıştım sonunda. Önce sarsılsa da sonra yavaş ve ürkekçe ellerini, kollarıma ve oradan da boynuma çıkarmış hala şarkıyı mırıldanıyordu.

Şarkı yeniden aynı nakarata gelene kadar onun büyülü sesini dinlemiş tekrar 'not about us' kısmına geldiğimizde ise belindeki tutuşumu sıkılaştırıp bedenlerimizin arasındaki boşluğu tok etmiştim. Aynı anda yanağımı yanağına yapıştırmış ve teninde soluklanırken sözleri değiştirerek kulağına fısıldamıştım.

"cause its all about us... all about us"
(çünkü tamamen/hepsi bizimle ilgili)

Ben tepkisini merak ederken o boynuma daha da sarılmış, derin derin soluklanmıştı beni dinlerken. Şarkı bitmeden hemen önce kulağıma o fısıldamıştı bu sefer. "Peşimden gel."

Diğerleri hala dans ederken o beni pistte öylece bırakmış, onu takip eden bakışlarımın altında lavaboların olduğu tarafa gitmişti.

Masadaki dolu kadehlerden birini kimin olduğunu umursamadan kafama dikip ben de aynı tarafa yürümeye başlamıştım. Beni ne bekliyordu bilmiyordum. Tek bildiğim az önce kollarımdaki bedenin çakır keyif sınırını çoktan aşmış olduğuydu. Tae sarhoştu, benimle sarmaş dolaş dans etmiş ve beni lavaboya çağırmıştı.

Tanrım aklıma mukayyet ol!

İçeri girdiğimde yüzünü yıkıyordu. Başta sanki beni çağıran o değilmiş gibi sakince lavabodaki işini bitirip yüzünü ve ellerini peçeteye silerken sadece sessizce onu izlemiştim. Acaba yanlış mı duydum, diye düşünmekten kendimi alamıyor hatta birazdan gelmesi muhtemel bir azarlama için güç topluyordum içimde.

Zenne - TaeKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin