Onbeş

126 21 12
                                    

Hepsi çocuğum gibi olsa da en sevdiğim bölüm bu. Çünkü yazarken sürekli Black Swan dinledim. Siz de sevin olur mu bir de yorum yaparsanız mutlu olurım.

Not: bu ve diğer ficlerimde geçen şarkıları sık sık dinlerim. Ama Zenne tamamen üç şarkı üzerine kurulu bi fic:
BTS - Black Swan
KÖFN - Bi Tek Ben Anlarım
DJ Mahmut Orhan - Feel

İyi okumalar 😍

Bir hafta geçmişti o günün üstünden. Omzum iyileşse de gitmemiştim provaları izlemeye. Jimin ve Hobi bir kaç kez beni ziyarete gelmiş, dışarıda vakit geçirmiştik.

Provalarda her şey aynıymış. Tae beni sormamış ama ekipten birileri nasıl olduğumu sorduğunda; iyi olduğum cevabını duyabilecek kadar yakındaymış her seferinde.

O gittikten sonra saatlerce oturup düşünmüştüm. Neden istemediğini değil, istiyorum dese neler olacağını. Ve bu benim canımı daha çok yakmıştı çünkü kalsaydı, kalırdım. Bana bir adım atsa, onunla aynı şehirde kalmak için her şeyi yapardım.

Bu gerçek beni öyle etkilemişti ki bir daha provalara gitmek istememiştim. Onu görmek artık sadece canımı yakacaktı biliyorum.

Ama o gösteriye gitmek zorundaydım, arkadaşlarıma söz vermiştim. Belki o güne kadar kafamı toplarım diyordum ama dün gece gördüğüm ıslak rüya yine tüm dengelerimi bozmuştu.

Bir an önce gitmeliyim bu ülkeden. Bu cümleyi ilk kez sesli söylüyordum ve çaresiz hissetmek, çözümü kaçmakta aramak sinirimi bozuyordu.

Kulağımdaki kulaklıkla devam ettiğim yürüyüşüm gelen arama ile bölünmüştü. Jimin'di arayan. Nasılsın, neler yapıyorsun faslından sonra; sana önemli haberlerim var diye devam etmişti.

"Seninki gerçekten de gidiyormuş."

"İlgilenmiyorum Jimin."

"Dinle bi gerizekalı. Nereye gidiyor biliyor musun?"

Cevap vermek yerine umursamazca nefes vermeyi yeğlemiştim.

"Fransa. Paris'e. Oradaki bir sanat okulundan kabul almış. Burslu olarak gidiyormuş..."

Detayları anlatıyordu ama olduğum yerde durmuş, yanımdan geçen insanların anlamsız bakışlarını umursamadan sırıtıyordum. Zihnimde aynı tek kelime dönüp duruyordu: Paris!

Jimin biraz daha konuştuktan sonra dinlemediğimi anlamış olacak ki telefonu kulağımdan uzaklaştırmama neden olacak şekilde bağırmıştı.

"Heey kime diyorum."

"Jimin kulağımı si- neyse!"

"Ee ne diyorsun, geliyor musun?"

Ben anlamadığımı belli ederek nereye diye sorduğumda aralara sıkıştırdığı küfürlerle birlikte anladığım kadarıyla bir şeyleri tekrar anlatmaya başlamıştı. Akşam ekiple bir yemeğe gideceklerini ve benim de gelmemi söylüyordu özetle.

"Tamam, gelirim."

Fazla düşünmemiştim cevaplamak için. Kader denen şey varsa şayet, tüm bunlar onun ördüğü bol şatafatlı bir ağdı. Yollarımızı kilometrelerce ötede buluşturacaktı belli ki.

Ama o benim Paris'e gittiğimi bilmiyordu. Bilmemeliydi. Benden gerçekten etkileniyorsa benim gibi kalmayı isteyecek hale gelmeliydi önce.

Adımlarımı hazırlanmak için evime doğrulttuğumda aklıma gelen şeyle daha da heyecanlanmıştım.

Gideceği için istememişti beni. Evet en iyi ihtimal buydu. Böyle olmalıydı. Eğer öyleyse her şey çok daha kolay olurdu. Kolay olmalıydı zira Kim Taehyung başlı başına zor bir adamdı.

Zenne - TaeKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin