17, Susarak Büyüyen Adamların Sevgisi

5.2K 416 235
                                    

Hepinize merhaba! Uzun bir bölümle geldim, atlamadan sindire sindire okuyun yavrularım. Bu bölümün şarkısı bana Ata ve Barış'ı en çok hatırlatan Şeker Prens ve Tuz Kral parçası oldu.

Bölümün ithaf edildiği kişi: CnglClzz
Kendisi aramıza yeni katıldı ama yorumlarıyla beni mest edenlerden biri oldu. Kitabı sevip birilerine önerdiğin, güzel ilgin için çok teşekkür ederim ayrıca.

Başlayalım! [2500 kelime]

-

Hasır sandaletlerin yere çarpınca çıkardığı sesler iki şakağının arasında gidip gelen mermi gibiydi. Yaşlı kadın, çocuğun varlığını gözlemekten sorumlu bir gardiyan edasıyla ayaklarını tok seslerle yere vurdu. İnsanların birbiri arasına çektiği saydam kıdem çizgileri, sadece alt ve üst sınıflar arasında değil; o sınıfların içinde de acımasız şekilde vardı.

Dünyaya Eylül ayında, hamileliğin son gününe dek çalışan annesinin kabak tarlasında doğurmasıyla geldi Barış. Zümrüt siyahı ıslak kirpiklerini araladığı ilk andan hangi sınıfa ait olduğu belliydi. Bir bebek küvözünün içinde değil, işçilerin el bezlerini serdiği serilmiş kabak sepetine konmuştu. Hikayesi bu şekilde başladı, kıyamet gibi düştü dünyaya ok kirpikli esmer. Onun doğduğunu duyan elalem, ailesinin ne kadar sefalet içinde olduğunu bilerekten 'Bebek bereketiyle gelir,' dediler. Dediler ve bir tas yemek vermediler, sadece fısıldadılar.

İnsan, insanın hayatında tanrıdan bile çok söz sahibidir.

İlk doğduğu andan beri, annesi göğsünde çatıdan gelen her bir rüzgarı göğsünde ısıttı. Öyle çok sevdi oğlunu, sanki onu anlayan ilk insan rahminden düşen canda saklıydı. İşi meme emip bir de uyumak olan güzel bebek, sanki durumları bilirmiş gibi pek ağlamadan büyüyordu. Bazen emerken annesinin gözlerine dikiyor siyah harelerini, bir ayağı tarlada diğeri evin işlerinde olan kadın ise ona bir şeyler anlatmadan duramıyor.

O zamanlar köyde evladını okutmakta ısrarcı olan kişi sayısı pek fazla değildi. Baba mesleğini sürdürmenin, yürümeye başladığı gibi tarlalarda iş öğrenmenin daha yararlı olacağı kanısındalardı. Yine de anne böyle istemiyordu, eşini ikna etmekte çok da zorlanmadı. Bir süre sonra ikisinin de tek isteği, Barış'ın köyden uzak olacağı bir yaşam kurmak, onu üniversitelere yollamak, başarılı bir talebe olacağını görmek oldu.

Ama gel gelelim, kolay mı bir çocuğu okutmak? İyi kötü okur elbette ama diğer çocukların güzel boyalarına, beslenme kablarına özenmeden okutmak asıl amaçtı. O yüzden çok çalışıyorlardı tarlalarda, traktör tepelerinde. Barış 5 yaşına girdiğinde okuma yazmayı henüz okula gitmeden öğrenmişti. Duyduğu şeyi hemen anlıyor, üniversiteye giden komşusu eskilerini verince de iyice hevesleniyordu.

Gözü kara bir çocuktu, istediğini söker alırdı belli ki daha o günlerden. Fakat artık değişen şey, daha önce hiç görmediği babaannesinin de onlarla yaşayacak olmasıydı. Babaanne, zamanında kendi oğluna 'O kadını alırsan sana süt hakkım helal değil,' demiş ve öyle de olmuştu. Yıllar boyu yüzüne bile bakmadı oğlunun çünkü onun için yıllardan beri seçtiği, hatta başkasıyla evlenmesin diye beklettiği, kendi kendine söz verdiği bir komşu kızı vardı.

Kıza altınlar, hediyeler alır dururdu oğlunu beklesin diye. Tabii buna oğlunun rızası hiçbir zaman olmadı, onun gönlünde zaten başkası varken hem de. İyice yaşlandığı zaman kız çocukları ona bakmak istemedi. Bu sefer ise düğününe gelmediği, kendini sevdirmek için fırsat bile tanımadığı gelininin ve oğlunun eline kalmıştı. Oğlu bunu duyunca atasına duyduğu saygıdan ötürü annesini kabul etti, gelinin pek içine sinmese de o da eşine duyduğu sevgiden dolayı hoş karşıladı.

KİRLİ BEYAZ [GAY]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin