-Hepinize merhabalar, apartmanın balkonundan hepinize sesleniyorum. Nedense gelen yorumlardan ve güzelce artan okunmadan sonra her okuyucumla aynı apartmanda yaşıyor gibi hissediyorum. Burası bizim apartmanımız olsun, bu kitapta da sonrakilerde de balkondan birbirimize seslenmeyi unutmayalım.
''Annecimm!'' Yedi yaşındaki Ata koluna taktığı yoğurt kovasına bir sürü papatya doldurmuş annesine doğru koşuyordu. Sevinç doluydu içi, yaz mevsiminin gelişine armağan edilmiş bir çelenge benzetiyordu papatyaları. Hepsini annesine vermeliydi, hatta elinden gelse evlerini sırtında taşır papatyacıkların yanına bırakırdı. Böylece güzeller güzeli annesi Serap Hanım her sabah o tatlımsı kokuya uyanırdı.
İşte öyle seviyordu annesini Ata, bulduğu boş yoğurt kovasına doldurduğu papatyalarla ayaklarını çırparak annesinin kollarına atlamak için hamle yaptı. Serap Hanım kollarını birazcık aralarsa bile Ata sıcacık göğsüne konabilirdi. Fakat beklenmedik bir şekilde geriye doğru adım atmasıyla yedi yaşındaki Ata yere kapaklandı.
Çiçekler sepetten dışarı fırlamış, çamur birikintisine saplanmışlardı. Göz bebeklerinin içinde en pahalı camdan vazolar kırılmıştı, merak ediyordu annesinin canına batıp batmadığını.
''Bu çöpleri toplayıp bana getirirken ne düşündün Ata? Ben kimin için savaşıyorum? Her gün evi altı kez kimin için siliyorum? Ailemiz için! Sen de bana köpeklerin işediği salak çiçekleri mi getiriyorsun?''
''Karabaş işemedi.. Çiçekleri seviyor o.'' Hıçkırmamak için kendini sıkıyorken çenesi tüm çabasına rağmen titriyordu. Serap Hanım tişörtünün ensesinden tutarak oğlunu düştüğü alandan kaldırıp cebindeki steril bezlerden birini uzattı.
''Seni affediyorum ama bunu bir daha yapmayacaksın, anlaştık mı? Kimseye çiçek verme Ata, kimse pis şeyleri sevmez.''
7 yaşındaki Ata aniden bir ağaç gibi büyüyerek 21 yaşındaki görüntüsünü aldığında annesinin bedeni toz bulutu şeklinde dağıldı. Karşısında Barış vardı sadece, üzerinde dizleri yere eğilmekten lekelenmiş gri tamirci tulumuyla tam oradaydı. Keskin yüz hatlarının ardında bir ağaç ev olduğunu düşünüyordu Ata uzun boylu adamı izlerken. Aralarındaki bariz boy farkını üzerine eğilerek kapatan Barış, Ata'nın kulağının arkasına biraz çamurlanmış papatyayı sıkıştırdı.
Uzun parmakları hala kulak hizasındayken, parmak boğumlarına sarılmaya çalışan saç tutamlarını ödüllendiriverdi. Az önceki ağlaması hiç olmamış gibi göğsü bir gaz lambası gibi parlıyordu Ata'nın o anda.
''Bana bak,'' Barış'ın kalın sesi aradığı güveni sunuyordu. ''Gözlerime Ata.''
''Sen... Çalışmıyor musun? Burada ne iş-'' Ata konuşurken üzerine biraz daha eğildiğinde kocaman bir gölge bulutunun altında kalmışa benziyordu. Kalın parmaklarından birini her an her saniye konuşmaya hazır çocuğun etli dudaklarına bastırdı.
''Şşh. Şuanda değil.'' Papatya çamura değmesine rağmen Ata'nın bembeyaz teni ve altın sarısı saçlarının yakınında epey gösterişli durmuştu. ''Bir şeyin kirlenmiş olması güzelliğinden eksiltmez.''
''Annem kirli şeylere kötü olarak bakıyor. Öyle değil, değil mi?''
''Sana kanıtlayacağım, çocuk.'' Ata'nın beline sarılan kol, ayaklarını neredeyse yerden kesmek üzereyken uzun bedenin sırtına tutunmak zorunda kaldı. Nefesleri hızlanmaya başlamışken iki bedenin dudakları arasında bir nefes boşluğu ya var ya yok haldeydi. Kalbini dudaklarında hissederken gözlerini sıkıca kapattı.
7:20
Bu kadar güzel bir anın büyüsünü bozan şey horoz sesiydi, Ata heyecandan az sonra bayılmazsa şayet gidip o tavuğu kesip bir güzel yiyecekti. Eğer ki gerçekten öyle bir tavuk olsaydı yani... Yataktan nefes nefese ve terlemiş bir şekilde sıçradığında, ellerini bel oyuntusuna atıp öylece Barış'ın ellerini aradı. ''Deliriyorum herhalde. Gerçek gibiydi.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİRLİ BEYAZ [GAY]
Fiction générale+20 Ata Barbaros, temizlik hastası bir ailenin kusursuz bir düzenle büyütülen tek çocuğuydu. Tek bir toz parçasına temas etmesi bile yasaklıyken, elleri motor yağıyla kaplı tamirciyi görmek uğruna her hafta arabasını bozmaya başladı. Şiddetli cinsel...