Medya: Barış Kuhu.
'Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir' diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?*
Şems-i Tebrizi.-Hoş geldiniz apartman sakinleri! Lütfen oylarınızı ve de değerli yorumlarınızı eksik etmeyin. Hepsini teker teker okuyorum. Her güne bir bölüm diye girdik bakalım, ısrarcı bir şekilde devam ediyorum.
Bu bölümü namı diğer esncha bebeğime ithaf ediyorum. Kendisi sizlere nazaran daha sessiz bir okuyucu ama benim için önemli olan kaç yorum atıldığı değil. Her bölüme dikkatle baktığını bildiğim ve çok olumlu enerji aldığım birisi kendileri. Hep burada. Umarım da olmaya devam eder.
Başlayalım. :))
-
Oradaydı. Kendini adadığı ve bir hayatı hoyratça bıraktığı yerdeydi. Mutfak. İçindeki boşluğa sarkıyordu çamaşır suyu kokan elleri, ne olmuştu ona böyle? Öfkeyle kalkıp boşlukla oturmuştu. Oğlu yoktu, onu kapı dışarı etmişti hiç şüphesiz. Kabullenmeliydi artık dolmalık biberleri boşu boşuna yıkadığını. Ata sırf biber dolması yaptı diye kokusunu alıp mutfağa gelmeyecekti bu sefer. Sözlü olmayan yollarla da olsa gönlünü aldığı evladı burada değildi.
Kırk yedi yaşındaydı, gittikçe yaşlanıyordu. Tanrının ona sunduğundan daha da kısaltıyordu ömrünü her gün kokladığı kimyasallarla. Saçlarındaki beyazlar arttıkça daha da titiz oluyordu, başkasına muhtaç olacağı fikri hep gererdi onu. Yardımlaşarak büyütülmemişti ne de olsa. Sanki olur da elden ayaktan düşerse, ölsem daha iyi derdi. Yük olmak onu hep korkuttu.
Fakat öyledir ki insanlar korkuyla kaçındığının eseridir. Bu tıpkı babasından nefret eden bir adamın yaş aldıkça kopyası olması gibi. Yük olmaktan ölesiye korksa da, Ata'nın omuzlarına en ağır yük kendisi olmuştu. Bir gün bile sözünden çıkmayan oğluna kusmuştu öfkesini.
Pişmanlığı su götürmez bir gerçekti. Yine de ne yapacağını bilmiyordu. Kırk yedi senenin getirdiği deneyim ona yardımcı olmaksızın etkisizdi. Emin Bey'e anlattı o yüzden durumu. Bir şey yapması için yalvarır gibi çıkıyordu sesi. Ata olmazsa kimi vardı ki bu kadının? Ata ne yapardı tek başına? Kendine bakabilir miydi? Pislik içindeki bir bankta mı yatacaktı ya da? Yok daha neler diye geçirdi içinden.
"Nereye gider, ne yer? Oğlum tek başına sudan çıkmış balığa döner. Düşünmeden kovdum onu, hata ettim." Elini ömür boyu kaşlarını çatmaktan kırışan alnına atıp sıvazladı. Parmakları tıpkı buz küpü kadar soğuktu.
"Benim oğlumu, bana sormadan, bizim evimizden kovdun. Kaç yaşında delikanlı oğlan, karşında çocuk mu var sanıyorsun sen hanım? O işler öyle yürümez. Gururu pestil gibi ezildi mi, bir daha bize geri dönmez." Kendisi de bir zamanların genç delikanlısıydı. Aileden gelen reddin yürek kavurucu olduğunu biliyordu.
"Ne yap ne et getir onu evimize. Sokaklarda kalır, bakamaz başının çaresine." Endişeli sesi tabağa sürten çatal gibi kulak tırmalıyordu.
"Belki de bakar. Bunu bilebilir misin?" Haklıydı, Ata'yı kendisine ihtiyaç duyacak şekilde yetiştirdiğini düşünüyordu anne. Böylece oğlu onu hiç bırakamazdı. Yine de bunu yaparken ona neler öğrettiğinin farkında değildi demek ki.
Ata'nın iş deneyimi yoktu ve sosyal ilişkilerde en iyisi değildi fakat bir evi geçindirecek kadar bilgisi vardı. Ev işlerinden ve evin giderlerinden, yemek yapmaktan, kendi ihtiyaçlarına bakmaktan anlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİRLİ BEYAZ [GAY]
Fiksi Umum+20 Ata Barbaros, temizlik hastası bir ailenin kusursuz bir düzenle büyütülen tek çocuğuydu. Tek bir toz parçasına temas etmesi bile yasaklıyken, elleri motor yağıyla kaplı tamirciyi görmek uğruna her hafta arabasını bozmaya başladı. Şiddetli cinsel...