Hoş geldiniz! 17 k olduk, ne ara yahu? Ne ara bu kadar güzel şeyler biriktirdik? Hâlâ ilk bölümdeki yorumlarınıza gidip bakıyorken ben, şimdi birlikte 21. bölüme adım atıyoruz.
Bir sonraki bölümde heyecanla beklediğiniz şeyler yaşanacak, o yüzden bu bölüm kalplerimiz karamel gibi erisin istedim zihnim izin verdiğince. Yorumlarınız sonraki bölümün gelme hızını belirleyecek bebeklerim. Tabii ki bir sınırımız yok, ben sizi göreyim yeter! 🤍
AnniOph Bu bölümü sana adıyorum, kızıl güneşim. Bugün sana dövüşlü webtoonları anlatıp hevesle soru sorarken, 'Senin için savaşırım' dediğin için. Bilmelisin ki, sen, yüzlerce savaşın sonunda aldığım paha biçilemez bir hazinesin.
-İstanbul Boğazı'nın görülebileceği en net yerlerden birine gelmişlerdi. Ay ışığı dalgaların koluna bir sevgili gibi girmiş, suyun yüzeyindeki yansımalarını değiştirerek oyun oynuyordu. Ay da haklıydı, Ay'a bakarken dingin bir çarşafa dönen deniz de.
Pencere kenarında ikisi için ayrılmış masaya geçtiler. Barış siyah gömleğinin kollarını hafifçe kıvırdıktan sonra dirseklerini masaya yaslayarak ellerini çene hizasında birleştirdi. Deli gözlerle bakıyordu oğlana. Ay ışığı Ata'nın göz bebeklerine düşüyor, Barış da Ata'ya.
"Burası gerçekten çok güzel. Şu denize baksana." Mutlu olduğu için ses tonunda da aynı his hakimdi. Burasının, daha doğrusu İstanbul'da denize bakan bir deliğin bile pahalı olduğunu biliyordu. Yine de şehire boğuk ve kasvetli sokaklardan değil de bu noktadan bakıldığında göz alıcı olduğunu düşündü.
Davet eden Barış'tı, bu sebeple kendisi ödemek isterdi muhtemelen ama Ata elbette teklif edecekti.
Şehrin ışıklarına havai fişek görmüş bir çocuk gibi bakarken Barış'tan ses gelmediği için ona çevirdi bakışlarını. İşaret parmağı az önce dışarıyı gösterdiği için havadaydı, şimdi onu gösteriyordu. Fakat adam ona bakıyordu. Ne etkileyici deniz manzarasına ne de sağa sola. Çekik ve daima sert bakan gözlerinin içinde şefkat büyütüyordu.
"Neden öyle bakıyorsun bana?" Kızarmıştı, gözlerini Barış'ınkilerden çekip kıvırdığı gömleğin açığa çıkardığı damar çizgilerine baktı. Etkilenmemeye çalışıyordu ama adam hem ruhen, hem anatomik olarak çok ayrı bir yerdeydi.
"Bakmamalı mıyım?"
Bakmalısın. "Uzun süre baktığında ne düşündüğünü bilmediğim için utanıyorum."
"Pekala, ya anlatırsam?" Baş parmağıyla hafif uzayan kirli sakalını kaşıdı Barış. Sorduğu soruyu sahiden düşündürmek için sormuştu.
"Anlatırsan?" Barış'ın uzun uzun bakarken düşündüğünü bilirse, ne olurdu ki?
"Daha çok utanmaz mısın, güzel oğlum?" Ata birden kızarıp elini ensesine atmış oradaki saçlarıyla oyalanıyordu. Barış onu öyle görünce elini uzatıp çenesini okşamak istedi bir kedi gibi. Ata kekeler gibi olsa da demek istediğini söyledi.
"Peki ben aklımdakileri söylersem, sen de utanmaz mısın?" Bacaklarından birini sallıyordu heyecanla, neyse ki masa altında olduğundan görünmüyordu. Ayakkabıları uç uca birbirine değdiğinde ise mayına değmiş gibi hareket ettirmeyi bıraktı. Barış bilerek yapmıştı, ona meydan okumak gibi.
"Kim bilir, belki de. Senin gibi bir oğlanın bana yaptırabileceklerinden sadece bir tanesi." Ata diğerlerini öğrenmeyi çok isterdi. O böyle konuştukça özgüven kazandığını hissediyordu. İleri gitmek, karşı kıyıya geçmek için yüzmeyi öğrenmek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİRLİ BEYAZ [GAY]
General Fiction+20 Ata Barbaros, temizlik hastası bir ailenin kusursuz bir düzenle büyütülen tek çocuğuydu. Tek bir toz parçasına temas etmesi bile yasaklıyken, elleri motor yağıyla kaplı tamirciyi görmek uğruna her hafta arabasını bozmaya başladı. Şiddetli cinsel...