Medya: Barış.
Vurdular beni ansızın o toyluk günlerimde.
Adamım, bakma öyle.*Hepinize merhabalar. Nasılsınız?
Ben kısa süreden sonra sizinle tekrar buluşacağım için çok memnuniyet doluyum. O yüzden bu bölümü birine adamıyorum. Bu bölümü okuyan ve gören, hayatın zorluklarıyla baş eden, yeri gelince tökezleyen ve devam eden herkese adıyorum.
Öpüldünüz, umuyorum bolca yorum gelir ki kavuşmuş oluruz. Her gece bölüm gelecektir.
-
"Ice Americano dediniz değil mi efendim?" Teyit etmek için tekrar sordu, kaşları hafifçe kalkarken burun kemeri mahçup bir tavıra bürünüp sıkılıyordu. Hiç yapmadığı şeyleri, hiç vermediği savaşları, hiç bu kadar üzerinde durmak zorunda kalmadığı ayaklarını keşfediyordu. Hayatı keşfediyordu, zenginlik ya da fakirlik etiketleri ensemize yapıştırılmaksızın tek bir şey vardı bizi biz yapan. O da dünyaya düşen silik bir nokta olduğumuz andan bu yana yapayalnız olmamızdı.
Yazın ilk ayında dişini tırnağına takarak hayatı öğrenmeye başladı Ata. Evden kovulmasının üzerinden geçen zaman tıpkı havanın sıcaklığı gibi artıyordu. Babası ve annesi Poyraz vasıtasıyla haber almaya devam etse dahi, en ufak bir geri dönüş alabilmiş değillerdi. Aslında ruhunu ısıtan örtüyü her seferinde üzerinden çeken şey, ulaşmaya çalışan kişinin annesinden ziyade babası olmasıydı. İlk günler üzülse de, sonraki günler gittikçe annesinin gururundan vazgeçeceğine dair olan umudunu yitirdi.
Demek ki gururunu benden daha çok seviyor, diye düşündü Ata. Gururuna sımsıkı sarılmış, gönlüm yumuşasın diye tek söz etmiyor. Belki beni kovan kendisi olmasına rağmen, sözünü dinleyip gittiğim için bile yine bana sinirlenmiştir.
Öyle böyle geçen bir ay. Güneşin şehirlerin saçlarını okşamayı esirgemediği sımsıcak bir ay. Ata'nın göğüs kafesini özlemden buza kestiren bir ay. Güneşini kesen koca bir dağı özlüyor. Bazı günler, ailesinden de çok. Odasının beyaz sirkeyle silinmiş duvarlarını değil de, kalbi kendinden de esmer bir adamın gölgesini özlüyor.
Ata gelen çiftin siparişini aldıktan hemen sonra yeniden suya batırdı ellerini. Bunu temizlik için yapmıyordu yine de her gelen müşteriden sonra ellerini suya sokması bir takıntı haline gelmişti. 'Fişleri doğru verdin, siparişte sorun çıkarmadın.' diye kendini onaylaması için bir kaşe gibiydi.
Ata Obsesif Kompulsif Bozukluk durumunun kesinlikle temizlik kısmından pek etki almıyordu. Daha çok ailesi o şekildeydi. Aslında halk arasında doğrudan temizlik hastalığı olarak kalıplanmış olsa da birçok yönü olan bir hastalıktı bu. Ata özellikle hata yapma ve sosyal açıdan kabul edilemez bir davranışta bulunma korkularını yaşıyordu.
Çok stresli olduğu dönem ve anlara göre artıp azalan davranışları oluyordu buna paralel olarak. Mola vakti geldiğinde önlüğünün cebinde zırıldanıp duran telefonunu nihayet açabildi. Aile evinde olduğu kadar varlık içinde olmadığı su götürmez bir gerçekti. Artık babasının arabasıyla gidip gelemediği için çoğu zaman gideceği yerlere yürümeyi seçiyordu. Telefonunu toprak yola düşürdüğünde ise eskisi kadar iyi ses vermemeye başlamıştı.
Islak ve soğuk ellerini üzerine silip telefonu bir eliyle kulağına dayayıp, diğer elini daha çok ses almak için kulağına siper etti. "Poyraz?"
"Benim, bal bebek. Molaya çıktın az önce, nasılsın?"
"İyi. Sen?" Ses tonu fazla sakindi.
"Benim değilim. Çünkü hâlâ bana karşı soğuksun. Böyle olmamıza dayanamıyorum, canımdan can gidiyor Ata. Sen benim tek kardeşimsin, kızmakta da haklısın. Yine de sinmiyor içime."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİRLİ BEYAZ [GAY]
Ficción General+20 Ata Barbaros, temizlik hastası bir ailenin kusursuz bir düzenle büyütülen tek çocuğuydu. Tek bir toz parçasına temas etmesi bile yasaklıyken, elleri motor yağıyla kaplı tamirciyi görmek uğruna her hafta arabasını bozmaya başladı. Şiddetli cinsel...