(Yorobuuuuun! Kitabı sevdiniz mi? Gerçi daha çoook baştayız🤭 Neyse umarım bu bölümü de seversiniz. Yaşıtım olduğu için Hwan ile başlıyorum ehe🥰🤍)
(So Junghwan'ın ağzından)
Eve gelip çantamı çalışan kadına verdikten sonra annemin yanından geçip yukarıya çıkmaya hazırlandım. Bir kaç merdiven çıkmıştım ki annem otoriter sesi ile beni olduğum yerde durdurmuştu.-En sonki deneme sınavında ikinci olmuşsun. Kendini balık mı sanıyorsun sen? Bi avuç suda yüzmekten derslerinin yüzüne bakmaz oldun. Haline bak! Annene bile selam vermeden çıkıp gidiyorsun! Korkunç bir çocuk oldun Hwan, kendine gel!
-Sen de babam gibi kabullensen iyi olur anne. Derslerle alakam yok, yüzeceğim. Bu konunun her defasında tekrarlanmasından bıktım, sen bıkmadın mı?
-Öyle mi, kabul mü edeyim?
-Evet, dediğim zaman orta sehpanın üzerinden bir kağıt alıp bana uzattı.
-O zaman bir işe yaramazlığını burada sonlandıralım, ne dersin? Aurora adında bir Japon şirketi ile daha önce sana sponsor olmayı teklif ettiğinde reddettiğimiz Flexible şirketi bir turnuva düzenliyor. Sanat ve spor dallarında herkes katılabilir, tabii sen de. Bunu kazan da...medya biraz da seni konuşsun.
-İstemez.
-Beni reddetme cesaretini sana kim veriyor?
-Jeongwoo gelecek, çıkacağız biz. Yukarıda hazırlanacağım.
-Junghwan, diyerek tek kelimesi ile bana tüm gücün kendi elinde olduğunu hatırlatınca derince iç geçirip aşağıya indim. Elindeki kağıdı aldıktan sonra odama çıkıp kağıdın yüzüne bile bakmadan masaya bıraktım ve gömleğimin düğmelerini açtım. Soyunmam bitince duş alıp saçlarımı kurutarak siyah bir jean, bebek mavisi bir gömlek giyinerek göğsümü çıplak bıraktım ve aşağıya indim. Benim kapıya varmamla Jeongwoo'nun motorunun sesini duydum, daha fazla oyalanmadan dışarıya çıktım. Beni görünce kaskını çıkarıp önüne koydu ve dirseklerini kaska dayadı.
-Bilardo için fazla şirin olmamış mısın?
-Önden git, arabayı alacağım.
-Atla, motorla birlikte gidelim.
-Senin popon bile sığmıyor o motora, ikimiz nasıl bineceğiz?
-Anladık anladık tamam, diyerek kaskını tekrar taktı ve motorundan tuhaf sesler çıkarmaya başladı. Ben de kapıya getirilen arabama bindim ve kemerimi takıp sürmeye başladım. O önden motoruyla giderken ben de arkasından onu arabayla takip ediyordum ve tüm yolu böyle bitirdikten sonra minik bir eğlence yerine gelmiştik. Buraya girmek için reşit olmak gerekse de bazen itibarımızı ve zenginliğimizi kullanıp rahatça giriyor, eğlenceye biz de katılıyorduk. Bugün de öyle yapmış, elimizi kolumuzu sallayarak içeriye girerek bir masa ayırtmıştık. Gelen alkollü kokteyli alıp içerken o da deri ceketini çıkarmış ve hemen yanımızdaki bilardo masasına geçmişti.
-Senin canını sıkan bir şey var, tek kelime etmedin.
-Hayır.
-Tahmin edeyim mi, dedi ve bilardo sopasıyla ilgilenirken gülerek bana doğru döndüğünde tahmin etmesini beklemek için gözlerine baktım, cevap bekledim. Yanıma gelip az önce yanıma bıraktığı deri ceketin cebinden katlanmış bir kağıt çıkarıp önüme attı. Kağıdı alıp açtım ve annemin bana verdiği broşürle karşılaştım. Ona bakıp başımı salladım.
-O kadar da kötü olmaz bence, biraz eğleniriz.
-Seni de mi zorla kaydettiler?
-Evet.
-Neden bu kadar mutlusun?
-Neden ilk günden beri salaksın? Tüm malın mülkün varisi olmak istiyorsan gülümse ve kabul et, en fazla ne olabilir ki? Biz zenginiz!
-Sorun da bu.
-Ha?
-Paraya ihtiyacı olan tüm fakirlerle birlikte olacağız. Aptal hırslarını izlemek istemiyorum.
-Eğlenmene bak, sıradan antreman gibi düşün.
-Başka şansım yokmuş zaten, valide hanım öyle söyledi, diyerek başımı geriye attığımda gülmüş ve koluma vurup kısaca "Hadi" diyerek beni oyuna kaldırmıştı. Akşama kadar beraber vakit geçirmiş, bazen top oynamış, bazen bilardoya dönmüş kısacası tüm Seul'un tozunu attırmıştık. Akşam eve geldiğimde beni, babam karşılamıştı.
-Dernek konferansı için hazırlan çabuk, birazdan çıkacağız.
-Ben gelmek zorunda mıyım?
-Gidip hazırlan, diyen annem ortada belirince başımla onayladım ve yukarı çıkıp takım elbiselerimden birini seçerek giyinmeye başladım.
Bu dernek toplantılarından nefret etmemin bir sebebi vardı tabii. Okulumuzun sahibi Bay Cha'nın henüz ortaokulda olan şımarık ve ergenliğe yeni giren kızı Aecha, bu dernek toplantılarından nefret etmeme sebep olan en büyük etkendi. Bana yılışması, sevimlilik yapmaya çalışması ve ilgimi çekme çabaları oldukça bunaltıcıydı. Evden birlikte çıktığımızda ailecek arabamıza bindik ve dernek toplantısının olacağı otele geldik. Arabadan çıktığımızda flaşlar patlamaya başlamış, annem ve babam kırmızı halıda adımlamaya başlamıştı. Tabii ben de arkalarından ilerleyecektim lâkin Jeongwoo'nun ailesi de varınca durdum. Annem ve babam da durdu. Jeongwoo'nun ailesi bize doğru gelirken anne babasını selamladım ve Jeongwoo'nun "Hwan'ım!" Diye haykırarak bana doğru gelişine şahit oldum.
-Kader bizi ayırmıyor, diyerek bana kollarını açtı ve ben de ona sarıldım. O sırada herkes gülüşmüştü.
-Uzun zaman olmuş, dedi.
-Ne yapıyorsun oğlum? Nasıl sabrediyorsun bu ortama, diyerek kulağına fısıldadım henüz bana sarılırken.
-Ben sanatçı insanım oğlum, her şeye sabrım var benim, dedi o da aynı fısıltıyla. Sonra gülüşerek ayrıldık ve iki aile içeri girdik. Gece boyu Aecha'dan kaçınmaya çalışmış, Jeongwoo'nun dalgalarına maruz kalmıştım. Gece ayrılıp eve gitmek için arabalarımıza bindiğimizde annem konuşmaya başlamıştı.
-Babanın sekreterinden haber geldi. Turnuva kaydın onaylanmış, Jeongwoo'nun da öyle. Biriniz sanatla biriniz sporla şampiyon oldu mu herkesin gözdesi olacaksınız, dediğinde o görmeyeceği için göz devirip başımı pencereye çevirdim.
Bir sonraki gün okula gittiğimde şoför arkamdan toz olurken ben de motorunu yeni park etmiş, elinde yarısı boyanmış tuvali ile gelen Jeongwoo'yu gördüm. O da beni fark edip yanıma geldi ve birlikte okula girdik. Sessiz sedasız sınıfa çıktığımızda sınıftakilerin sohbetine kulak misafiri olmuştum.
-Sen de mi katıldın? Yüzücülükle yarışmak kesin kolaydır. En fazla kaç kişi olabilir ki?
-O zaman sen de katılsana aptal çocuk! Konuşmaya gelince dilin uzuyor! Git...git buradan!
-Jeongwoo! Junghwan! Siz katıldınız mı? Şu iki şirketin ortak olduğu turnuvaya.
-Evet, dedi Jeongwoo. Ben hiç istifimi bozmadan masama oturdum. Mibyeol başını çevirip bana bakınca Woojin, Mibyeol'un omuzlarını ovuşturdu.
-Geçmiş olsun, diyerek güldü ve masasına oturdu. Mibyeol benden delicesine nefret eden burslu bir öğrenciydi. Ben de ondan pek haz etmezdim. Kendini pek bir şey sanıyordu ve ne yazık ki o da bir yüzücüydü. Okulda baş ettiğim yetmiyormuş gibi şimdi bir de turnuvada baş edecektim.
-Ne yapacaksın?
-Bak işine, umrumda değil, diyerek Jeongwoo'yu susturdum. O da güldü ve başını çevirip dışarıyı izlemeye devam etti. Bir kaç saat sonra ders başlamıştı. Hepimiz derse odaklanmıştık ve günü böyle bitirmeyi düşünüyordum.
Nasılsa bize yapacak hiç bir şey kalmıyordu. Bizim kararlarımızı ailelerimiz veriyor, biz de paralarımızla hallediyorduk...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
STRUGGLE
Fanfiction"Birileri dengemizle oynamaya çalışıyor. Böyle giderse ya biz de kaybederiz...ya da kaybettirmeye mecbur kalırız." *NOT: Bu kitap instagram anketi sonucu olup, belirlenen karakterlerin senaryolaştırılmış halidir. Via: treasuremagazinetr(İnstagram)