13

34 9 4
                                    

(Winneeer! Ben geldim! Nasılsınız? Kitabı sevdiniz mi?)

(Ka Mibyeol'un ağzından/1 gün sonra)
Bugün biraz daha rahattım. Bir takım rakipler elenmiş, ilk sıramı korumuştum ve şimdi de bu tempoyu bırakmamak için çalışmak için havuza gelmiştim. Erkeklerin saati gelene kadar biraz çalışsam iyi olacaktı. Ayağımı biraz suya koyup suyun ısısına baktım ve hoşuma gidince gülümseyerek tamamen hazırlandım. Suya atlayacaktım ki içeri biri girdi. Arkamı dönüp baktım ve Junghwan'ı görünce göz devirip önüme geri döndüm. Onu boksçu çocuğun ellerinden aldığım günden beridir tek kelime etmemiş, teşekkür etmemiş, beni takmamamıştı bile. İğrenç bi egosu vardı ve bu ondan nefret etmemi sağlıyordu.

-Çık buradan, ben yüzeceğim.

-Erkekler için daha vakit var.

-Ama ben özel bir erkeğim. İstediğim zaman yüzerim.

-Öyle bir şey yok!

-Oldu bile, çık artık!

-Hayır çıkmayacağım.

-Çabuk ol.

-Senin istediğin hiç bir şey olmayacak.

-Öyle mi?

-Öyle.

-Peki o zaman, havlusuz çıkamazsın değil mi, diyerek havlumu benchten aldı ve çıktı. Havlumu geri getirmesi gerektiği için arkasından bağırıp koşmak istedim ama az önce ayağımı ıslattığımı unuttuğum için kaymıştım. Başımı önce mermere çarptım ve sonra suyun içine büyük bir gürültüyle düştüm. Yukarı geri çıkmak istesem de düşüşüm yanlış olduğu için bacağıma da kramp girmişti ve çırpınıp durdum. Sonra yavaşça, yavaşça görüş açımı kaybettim.

(So Junghwan'ın ağzından)
Ben onunla uğraşmak isteyip havlusunu alarak çıkmıştım ama önce adımı seslenip sonra da büyük bir çığlık koparmıştı. Abarttığını düşündüm ve sesini kesmesi için havluyu ona geri götürdüm. İçeri girer girmez vücudum kaskatı kesilmişti ve adımım yarıda kalmıştı. İçimde bir titreme, göğsümde bir ağrı hissetmiştim. Parmaklarımda bir boşalma hissettiğimde havlu elimden düşmüştü.

-Byeol, diye fısıldadım farkında olmadan. Sonra bağırdım, suyun yüzeyini kaplayan kırmızı kanda hareketlenme oldu. Adımı duyuyordu, yaşıyordu, tepki gösterebiliyordu ama yüzemiyordu. Koşarak suya atladım. Titriyordum, kan kokusu midemi bulandırıyordu, önümü de göremiyordum ama sonunda onu yakalamıştım. Bileğini yakalamıştım ve o da benim bileğimi tutmuştu. Sımsıkı tutmuştu. Onu kendime çekip arkadan sarıldım ve ters kulaçlar atarak onu suyun yüzeyine çıkardım. Onu mermerin üzerine attıktan sonra ben de çıkıp oturdum ve başını kucakladım, üzerim kızarmıştı kandan, beyaz tişörtüm kan olmuştu.

-Hwan, dedi ve ıslak tişörtümü tuttu. Konuşmakta zorluk çekiyordu. Gözleri bir an geriye kaydı ama onu sarsınca kendisine geri geldi. Çok kan kaybetmiş olmalıydı.

-Byeol, kendine gel Byeol, diye uyardığımda sağlık ekipleri ve bir kaç kişi daha gelmişti.

-NEREDESİNİZ SİZ? BEN BURADA OLMASAM ÇOKTAN ÖLMÜŞTÜ, diye bağırdım onlara. Elimi Byeol'un ensesine koyup kafasını taşıdım. Sudan dolayı mı bilmiyorum ama gözlerimde bir ıslaklık hissediyordum.

-Hwan, acıyor, dedi ve sonra onu kucağımdan alıp sedyeye koydular. Onları götürdükten, onlar da Byeol'u götürdükten sonra bir başıma kaldım. Başımı hafifçe arkaya çevirip göz ucuyla kandan kızarmış suya baktım. Ağzım hafif aralanmıştı. Gözümden bir damla yaş akmıştı. Neden bilmiyorum ama kafamda şimşekler çakıyordu.

STRUGGLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin