30: Final

37 5 8
                                    

(Yorobuuun! Bu da bitti bu da bitti. Treasure erayı yazarken tatmin olmamıştım. Bu kitap vicdanımı rahatlattı çünkü benim aşşırı beğendiğim bir serüven oldu😍)

(Akşam 19.32)
Odamızdaydık. Haruto uzanmış uyuyordu, ben de yatağımda oturmuş telefonumda Heran'ın fotoğraflarına bakıyordum. Bir anda amcam arayınca gülümseyip telefonu açtım ve onu büyük bir coşku ile selamladım.

-Oğlum?

-Ah, ba-baba sen miydin?

-Şarjım bitti diye amcandan aradım. Sana güzel bir haberimiz var aşağıya insene.

-Ta-tamam, dedim ve telefonu kapatıp ceketimi giyinerek aşağıya indim. Onları bahçede gördüm ve koşar adımla yanlarına gittim, babam hemen bana sarılmıştı. Şaşkınlıkla karşılık verip amcama sorgularcasına baktım ama amcam da gülümsüyordu.

-Baba, neler oluyor?

-Oğlumu özledim olamaz mı?

-Yani, olabilir ama her zaman böyle özlemezdin değil mi? Güzel haber neydi, diye sorduğumda Yedam amca telefonunda bir mesaj açıp bana gösterdi ve bu mesaj benim aklımı bir anlığına alıp götürmüştü.

"Yarın sabah güneş doğmadan tek başınıza Green Park'a gelin. Heran'ı orada teslim alacaksınız."

Bu mesajı okuyunca aklım oldukça karışmaya başladı. Doğru muydu değil miydi, canlı mı vereceklerdi ölü mü, suikast mıydı çözüm mü?

-Sevinmedin mi?

-Bu kadar kolaysa bir sıkıntı çıkmasın? Suikast olmasın? Belki de Heran'ı öldüreceklerdir. Amca, bunun doğru olduğundan emin miyiz?

-Daha önce de yapılan bu işlem yine tekrarladı. Özel bir numara, bir mesaj. Hwan'ın yaptığı, Bay So'nun tutuklanmayla birlikte bu mesaj gönderildiği için onaylandı ama Junghwan onun yaptığını bildiğimizi bilmiyor. Bu yüzden zaten özel numaradan mesaj atıyor. Yani babası bizim elimizdeyken Heran ile daha fazla uğraşacağını sanmıyorum. Yarın gider doğruluk kontrolünü yaparız.

-Ben de gelebilirim değil mi?

-Sana bu haberi neden verdik sanıyorsun? Koş hazırlan.

-Hazırım hazırım hemen gidelim, ben hazırım, dediğimde güldü ve koluma vurdu, ben de bu yaptığına onlar gibi gülmüştüm.

-O zaman...gidelim Yedam, dedi babam ve hep birlikte arabaya bindik. Kalbim pır pır atıyordu. Bir hafta sonraki final maçını da kazandım mı, her şey son bulacaktı. Ben bunu düşünürken düşüncemi Yedam amcanın telefon görüşmesi bozmuştu.

-Jihoon ve Jaehyuk hakkında mı? Peki peki karakola geliyorum tamam. Ben gelene kadar ifadesini alsan iyi olur, dedi ve telefonu kapattı.

-Ne olmuş, diye sordu babam merakla. Ben de onlara döndüm ve konuşmayı can kulağıyla dinledim.

-Jaehyuk'un bir çalışanı daha önce Jihoon'un şirkete gelip Jaehyuk'a silah çektiğini söylemiş. Geçen gün medyaya yansıtan kavgaları öyle başlamış.

-Kavganın üzerinden ne kadar zaman geçti neden şimdi gelmiş, diye sordum.

-Jaehyuk'un yanındaki iş sözleşmesi bitmiş, ayrılmış gelmiş. Jaehyuk hakkında da ifade verecekmiş de işte Jihoon hakkında verdiği ifade düzenleniyormuş. Biz gidene kadar Jaehyuk hakkında da ifade verilir herhalde, dedi ve gaza basıp daha hızlı gitti. Karakola geldiğimizde üçümüz de kendimizi arabadan atarcasına inmiştik. Kapıyı kapattığımda Junkyu ve babasını orada gördüm.

-Junkyu, bir sorun mu var? Neden buradasınız?

-Babam Jihoon ve Jaehyuk bey için ifade vermeye geldi.

-Nasıl yani?

-Babam bu iş için Jaehyuk'un şirketi ile anlaşmıştı. O gün ihtiyaç listesini sekretere vermek için şirkete gelip görmüş. Sonra bugün de sekreteri ve Jaehyuk Bey'i "Turnuva sonrası Jihoon'un işini halledelim" diye konuşurlarken duymuş. Elinde silah görünce de daha fazla dayanamadı. Tüm olanlardan sonra bu da bozdu sinirlerini, ifade vermeye geldik. Şimdi gidiyoruz.

-Anlıyorum. Teşekkür ederim, yani ifadeleriniz için.

-Sorun değil. Boş bi vaktimizde görüşelim, görüşürüz, dedi ve koluma vurup gitti. Ben de babamlarla içeriye girdim. İfadeler düzenlenip dosyaya yerleştirilinceye kadar gece saat 3'ü bulmuştu. Başka meseleler de araya girdiği için uzayan iş bitince Green Parkına gitmek için tekrar arabalarımıza bindik.

-Amca, Heran'ın ailesi-

-Bulursak söyleriz Yoshi. Şimdiden heyecan yapmasınlar, dediğinde başımı salladım ve parka doğru uzun bir yol çektik. Neredeyse şehrin öbür tarafında olan ve 2 saat süren yolculuk sonrası parka geldiğimizde elimi kapı koluna atmıştım ki amcam eli ile beni durdurdu, etrafı kolaçan elip silahını çıkardı ve beline koyduktan sonra çıkabileceğimi belirten bir baş işareti yaptı. Arabadan çıkıp etrafı aradım. Kendi etrafımda dönüp dururken ne tarafa gideceğimi düşünüyordum ama bana gelen sesle sadece arkamı dönüp büyükçe bir nefes verdim.

-Yoshi, diye seslendi Heran. Arkama döndüm onu gördüm. Koşarak kollarıma geldi. Boynuma sımsıkı sardığı kollarını ben de beline sardım. Büyük ve titrek bir nefes verince ağladığını fark etmiştim ve o an gözlerimi kapattığımda benim de gözümden bir damla yaş fırlamıştı.

-Heran, diyebildim sadece. Benden uzaklaştı ve birbirimizin yaşlı gözlerine baktık. Yedam amcanın ve babamın izlediğini bilsem de kendime daha fazla hakim olamayarak dudaklarına güzel bir öpücük verdim. Çok sürmeden anladım. Ona bir şey olursa ölecektim, gerçekten yaşamımı yitirecektim.

(Bang Yedam'ın ağzından/1 hafta sonra)
Bu sabah erkenden Heran'ı turnuva binasına göndermiştik. Final yarışması için Yoshi ve Haruto oradaydı. Junkyu da bu festival için babasıyla oraya gitmişti. Heran'ı da oraya gönderince arabamı Hyunsuk'a bıraktım ve diğer çocuklarla beraber gelmesini söyledim. Doyoung, Mashiho'nun bacağına bakmak için dün gece Hyunsuk'un evine gelmiş ve orada kalmıştı. Haliyle Doyoung, Mashiho, Asahi ve sanırım Doyoung çağırdığı için Soung da benim Hyunsuk'a bıraktığım arabayla gelecekti turnuvanın finaline. Yoshi'nin attığı mesajla Junghwan ve Jeongwoo'nun sabah erkenden final için turnuva binasına döndüğünü öğrenmiştim. Ben de şu an polis karakolunda, turnuvaya düzenleyeceğimiz baskının izni için imza atıyordum. Çelik yeleğimi giyinerek silahlarımı doldurdum ve diğer polis ekipleriyle birlikte arabaya binerek turnuva binasına doğru yola çıktık. Çok uzun sürmeyen yolun sonunda turnuva binasına varmıştık. Arabadan çıkarak iki polisi ses odasına yönlendirdim ve sunucuyu durdurduk. Jihoon ve Jaehyuk ortadan kaybolmasın diye biz de hızla maçın olduğu sahaya geldik.

-Şimdi herkes tek sıra halinde çıkıp eşyalarını toparlasın. Bu yarışmanın kazananı yok. Herkes, eşyalarını toparlayıp evine gitsin. Servisleriniz sizi bekliyor. Hadi, hadi hızlanın hadi, diye herkesi kovduktan sonra amirin peşinden gittim. Polis memuru ve amir, Jihoon ve Jaehyuk'u tutuklarken onlara avukat kartımı gösterdim.

-Yolsuzluk ve cinayete teşebbüs suçlamalarından tutuklanıyorsunuz, dedim ve polis memuru gerekli açıklamayı yaptıktan sonra onları alıp götürdü. Büyük bir hızla ortam boşalmıştı. Bizim çocuklar burada kalmıştı. Döndüm ve Jihoon'un şok olmuş sevgilisine baktım.

-Sanırım siz de ifade için gitmelisiniz, dedim. Onu da kelepçeleyip götürdüler ve ben de ikisinin taht misali yüksekçe koltuklarından inip diğer çocukların yanına gittim.

-Junkyu lambaları kapat. Biz de acil çıkış bodrumundan gidelim ön kapıyı kapatmışlardır şimdi kalabalık olur orası. Hadi ilerleyin hadi, diye diye hepsini önden çıkardım ve ben de arkalarından yürüdüm.

Kötülüğün cezasız, iyiliğin ödülsüz kalmaması gereken bu dünyada hayatta kalmak adı altında vahşice savaşırken birbirini yaralayan çok fazla kalp vardı. Herkes hata yapardı, herkes yanılırdı, herkes suç işler, herkes kural çiğnerdi. Önemli olan insanların cezalarını çekmesiydi. Önemli olan ders alıp; ufak, basit, bir özür dilemekti. İki sihirli kelime ve dünyanın mutluluk şifresi: Özür Dilerim...

-SON-

STRUGGLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin