9

47 13 12
                                    

(AM OKEEEY! WİROOOHAJİMAAA SINGYEONSIJİMAAA!...Treasure'un sunbaesinden mükemmel bi şaheser. Hepinizi bu şahane müzikle kitabı okumaya davet ediyorum. Sevgiler, saygılar aşk böceklerim buyrun kitaba <3)

Bana bunu söyleyen çocuğu bir güzel süzdüm. Haa! Bu o çocuk, Junghwan.

-Telefonunla oynamasaydın görürdün beni, çarpışmazdık.

-Ne saçmalıyorsun, dedikten sonra kolunu benden hızla çekip kurtardı.

-Hareketlerine dikkat et F çocuk. Burası senin babanın bakkalı değil, dediğimde güldü ve yanımdan uzaklaşıp arkasına bile bakmadan dönüp gitti. Ben de hemen bahçeye çıkıp misafir banklarındaki babamı aramaya gittim. Banklardan birinde onu oturmuş gördüğümde o da beni görmüştü ve ona gülümseyip minik bir koşuyla yanına gittim.

-Babacık, diyerek onu Japonca selamladım ama benim sevimlilik yapmama karşın yüzüme büyük bir tokat yemiştim. Başım soluma doğru savrulurken bir kaç saniye kendime gelmeyi bekledim. Sonra elimi yanağıma koydum ve babama yeniden, bu sefer şok olmuş gözlerle, baktım.

-Sen okulu mu bıraktın? Okuldan mı ayrıldın, diye sordu ve benden cevap bekledi. İçimden küfürler savururken biraz sessiz kalmayı umdum ama yüzüme doğru kükremişti.

-CEVAP VER BANA SERSERİ HERİF!

-Evet.

-Madalyaları satacağımı söylediğim için mi yaptın böyle, ha? Bu yarışmayı kazanıp parayla bizi kurtaracağını mı sandın? ARKAN SAĞLAM MI Kİ SENİN OĞLUM? BU NE HAYALLER? NE BU SAÇMALIK?

-Bir kere de ben denemek istedim. Ne olmuş yani, huh?

-İyi halt ettin! Aptal, dedi ve sinirle banka oturdu. Ben de yanına oturdum ve sızlayan yanağımla yaptığım şeyden ani pişmanlık duyup sevgilimi özlediğimi hissettim. Onu görmeye ihtiyacım vardı.

(Park Jeongwoo'nun ağzından)
Hazırlığımı bitirip motoruma atladım ve kaskımı takıp motordan büyükçe sesler çıkardım. Gaza basıp hızla yola koyulduğumda tüm yol 10 dakikamı bulmuştu. Kaskımı çıkarıp yemek yemeyi teklif ettiği şık restorana baktım. Motoru park ettikten sonra ceketimi düzelttim ve restoranın içine girdim. Buraya daha önce de geldiğim için çalışanlar beni tanıyordu ve önümde saygı ile eğilip beni selamlıyorlardı. Çalışanlardan bir tanesi beni Jaehyuk Bey'in masasına getirdiğinde gayri resmi oturup kolumu arkama atmıştım.

-Buyur, çağırdın geldim.

-Sen akıllı bir çocuksun.

-Evet...evet öyleyim. O yüzden hemen ne istediğini söyle de ikimiz de yorulmayalım. Uyuşturucu mu isteyeceksin yine? Ya da babamın bir adam göndermesini mi? Hiç sormadan söyleyeyim en son babamın adamını katil yapıp başını yaktıktan sonra babam sana adam göndermeyi kesti. Tövbeli o işlere artık kimseye adam vermiyoruz, diyerek elimi önümde inkar edercesine salladım.

-Evet, uyuşturucu istiyorum. Ama bu sefer kendime değil.

-Kime?

-Size.

-Pardon?

-Sence benim gibi harika bir adam...Aurora gibi vasat bir şirketle iş birliği yapar mı?

-Ayyy senin kuyruk acın vaaar! Şimdi anladım. Doğrudur tabi...sana rakip çıktı.

-Ne yapacağını anladın mı?

-Benim zeki olduğum kadar sen salaksın. Sahiden buralara kadar nasıl geldiğini çok merak ediyorum.

-Bir kaç ufak hileyle, dediğinde güldüm ve kollarımı masaya koyup kendimi gösterdim.

-Ben de senin bu siktiriboktan yarışmana sanatla katılan biriyim. Ve ben Bay Park'ın oğluyum. Bana sponsor olan şirketi neden kirleteyim? Babam bunu duysa ne olur bilmiyor musun? Aptal aptal konuşup durmaaa! Lütfenn, diyerek onunla iyice dalga geçtim. Güldü ve başını eğdi, ardından başını kaldırıp aşağı yukarı onaylar gibi salladı.

STRUGGLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin