3. Bölüm - Ölüm Oyunu

126 31 387
                                    

"Bu anlattıkların doğru olamaz. Benim evime girip çıkan sadece bir iki kişi var. Onlar da senelerdir tanıdığım, kardeş dediğim insanlar. Mümkün değil. Eminim bu ilaç saçmalığının daha mantıklı bir açıklaması vardır." diyerek elimde tuttuğum ilacı aldı ve dolaba geri koydu. Mantıklı düşünemiyor olması ona bu ihtimali hiçe saydırıyordu. Ama eğer haklıysam da koskoca bir yalanın içinde yaşıyordu.

"Cihan Bey. Lütfen anlattıklarımı sakin bir şekilde düşünün. Bu yaptığınız -" derken lafımı böldü. Adeta haykırarak "Kes artık! Ne yapıp yapmayacağımı sana sormayacağım. Bu anlattıkların, koskoca bir saçmalıktan başka bir şey değil. Anlıyor musun? O yüzden sus ve aklımı daha fazla bulandırma!" diyerek bana sırtını döndü. Aklının karıştığını itiraf ediyordu ama kabullenmiyordu. Sözleri canımı sıkarken bu tavrına daha fazla dayanamayacağımı anladım. Beni küçümsemesi kendi zararına olacaktı.

Yine de sakin olmaya çalıştım. O, binadaki anahtardı. Onu kaybedemezdim.

"Peki Cihan Bey. Şimdi gidiyorum fakat yarın akşam yukarı katı incelemek için geri geleceğim. Bugün için verdiğim rahatsızlıktan dolayı da özür diliyorum. İyi akşamlar." diyerek arkamı döndüm ve mutfaktan, ardından evden çıktım. Beni yarın için reddetmemiş olması bile iyi bir gelişmeydi. Az önce sunduğum ihtimali reddetmesi de beklemediğim bir şey değildi. Verdiği kayıplardan sonra bir diğerini kaldıramayacağının o da farkındaydı. Bu yüzden bir ihanet ihtimalini kabul etmek istemiyordu. Ama benim aklımın bir köşesinde bu ihtimal hep olacaktı. Eğer içerde bir hain varsa bu her şeyi değiştirirdi. Belki de bugün, katil ile yüz yüze gelmiştim. Belki de beni görmüş ve kendini gizliye almıştı. Bu ihtimali çöpe atamazdım.

Arabama binip evime doğru ilerledim. Yarım saat sonra kapımın önündeydim. Derin bir nefes aldım ve tüm günün yorgunluğunu üstümden atmak umuduyla evime adımladım. Uzun bir gün olmuştu. İki kez başıma silah dayanmıştı. Sorgulanmış ve tuzağa çekilmiştim. Bunlar da yetmezmiş gibi elde ettiğim ipucu boşa gidiyormuş gibi hissediyordum. Sancaklı'nın desteği olmadan elde ettiklerim bir hiç olacaktı. Çünkü ifşalanmıştım. Bugün beni evinde yakalaması hem büyük bir fırsat elde etmemi hem de göz önüne çıkmamı sağlamıştı. Göz önüne çıkmış olmam benim için bir eksiydi çünkü işim, kapılar ardında yürütülen bir işti. Tanınmasam daha rahat olabilirdim ama yapacak bir şey yoktu.

Anahtarımı çıkartırken çantamı yok etmem gerektiği aklıma geldi. Eve girdim ve ışıkları yakarak mutfağa ilerledim. Çantamı lavabonun içine koydum ve eşyalarımı içinden çıkartarak bir kibrit yaktım. Parmağım da ateşin sıcaklığını hissedene kadar kibriti tuttum. Canım yanmaya başladığındaysa gülümseyerek çantayı ateşe verdim. Yavaşça yükselen alevler gözlerimde hapsoldu. Mahvolan hayatımı da böyle yakmak isterdim.

Gülümsemem kahkahaya döndü. Hemen ardından acı bir haykırış, tüm yorgunluğumu bedenimden uzaklaştırdı. Ağlamak beni rahatlatırdı. Annem, tanıdığım en güçlü polis olarak bana da her zaman güçlü bir insan olmam gerektiğini söylerdi. Öyle de olmuştum. Ama o gitmişti ve elimde kalan tek şey hatıralarıydı. Ölmeden bir gün önce güçlü olacağıma dair benden söz istediğini hatırlıyordum. Öldürüleceğini biliyordu. Ama yaptığı tek şey beklemek oldu. Kurtulamayacakmış gibi, sadece beklemişti.

Hırsla göz yaşlarımı sildim ve tamamen yanan çantanın üstünü kapatıp ateşi söndürdüm. Ne kadar güçlü olursa olsun, annemin bile kurtulamayacağını düşündüğü biri bile olsa onu bulup öldürecektim. Ailemin ardından döktüğüm gözyaşlarımla boğacaktım onu. Belki de on üç senedir yüreğime saplı olan bıçakla öldürürdüm. Henüz karar vermediğim önemsiz bir detaydı. Ölmesi tek isteğimdi, nasıl olacağıyla ilgilenmiyordum.

SIRADAKİ KİM?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin