Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm, başımda bekleyen Özgür oldu. "Neredeyim şu an?" diye sordum. Hem gözlerimde lenslerim olmadığı için etrafı görmekte zorluk çekiyordum hem de başımdaki ağrı beni zorluyordu.
"Hastanedesin, Maysa. Bayılmışsın o yüzden seni her ihtimale karşı hastaneye getirmişler."
"Annem. Annem nerede?" Doğruldum ve serumu sökmeye çalıştım.
"Maysa, hayır. Serumun bitmesi gerek." dedi ve beni geri yerime yatırdı.
"Özgür, anneme olanları biliyor musun? Benim annem ölmüş. Melekler ölemez ki Özgür. Değil mi?"
"Maysa..."
"Evet desene, Özgür. Neden demiyorsun." yine sustu bir şey demedi. "Beni sevmiyor musun artık?" konuşmasını bekliyordum ama o her zamanki gibi yine sustu. "Konuşsana!"
"Maysa, şu an doğru bir an değil. Sonra konuşuruz." sonra diye bir şey yok işte Özgür
"Bundan sonrası yok. Sonra diye bir şey yok Özgür. Bunu en iyi senin anlaman lazımdı. Sen seversin felsefeyi." kalkıp gidiyordu ki kolundan tuttum. "Beni sevmiyorsun. Anladım. Ama şimdi gitme. Bir tek sen varsın. Yoksun aslında ama ben öyle bilmek istiyorum." elini sımsıkı tuttum. Gitmesin diye öyle sıkı tuttum ki yüreğim acıdı. Onun elini tutarken yeniden uykuya daldım.
🖤
Uyandığımda etrafa bakındım. Özgür yoktu. Elimde onun eli yoktu. Beni bırakıp gitmiş. O da annem gibi beni bırakıp gitti. Yan tarafımda duran komodine baktım. Telefonum yoktu. Neredeydi bu telefon. Hemşire çağırma tuşuna bastım ve hemşireyi bekledim.
Hemşire telaşla yanıma gelince, "Telefonum nerede? Şu an ona ihtiyacım var. Telefonumu verin."
"Üstünüzden telefon çıkmadı."
"Ne demek telefon yok? Telefon bulun o zaman!"
Hemşire bir anda atarla, "Hanımefendi, kusura bakmayın ama bu benim görevim değil. Lütfen bir daha butonu boş şeyler için kullanmayın." dedi ve odadan çıktı. Sinirle soludum. Kolumdan serumu söküp oda içerisinde olan lavaboya geçtim. Kendime aynadan baktım. Yıpranmış yağlı saçlar, kızarık ve şişmiş gözler, solmuş ten rengi ve ayakta bile durmayı beceremeyen bir beden. Ölüden farkım kalmamıştı çünkü ben zaten ölüydüm. Hastaneden çıkışımı bir şekilde yaptırdım ve eve geçtim. Telefonumu evin her herhangi bir yerinde bulamamıştım. Banyo dışında. Yüreğim oraya bakmaya el vermemişti.
Kendimde o gücü bulduğumu sandığım an banyoya girdim ve yere baktım. Yoktu orada da. Neredeydi o zaman telefonum? Telefonumu boş verip ev telefonundan Özgür'ü aradım.
M📞- Özgür, neredesin? Sende beni bırakmışsın. Herkes gibi.
Ö📞- Maysa, bak. Zor zamanlar geçiriyorsun anlıyorum ama seninle açık konuşmalıyım. Bu ilişki devam edemez. Sen... sen kendinden başkasını düşünmezsin ki, Maysa. Onları dinledim ve haklı bulmaya başladım.
-Üzgünüm.
M📞- Benim kadar üzgün müsün?
Sessizlik oldu. Konuşmadı. Neden konuşmuyorsun yine? Evet desene, Özgür. Senden çok daha fazla üzgünüm desene.
Ö📞- Kapatmam gerek. Bu arada başın sağ olsun.
-Zara'larda başın sağ olsun diyor.
M📞- Sence sağ mıyım Özgür?
Ö📞- Kendine iyi bak.
dedi ve kapadı. "O telefonu kapatamazsın! Bunu yapamazsın bana! Anladın mı? Yapamazsın! Hiçbiriniz yapamazsınız, yapmamalısınız." beni duymuyordu kimse. Sadece kendi kendime konuşuyordum. Artık kimsem yoktu. Var olduğuna inandığım Özgür, elimden kayıp gitmişti. Olduğum yere uzandım ve ayaklarımı kendime çekerek orada kıvrılarak uyudum.
🖤
Kapı sesi duyunca kapı sesine kalktım. Doğruldum ve kapıyı açtım. Babam. Kapıyı geri kapatıyordum ki eliyle tuttu.
"Git buradan. Hemen!"
"Bak kızım benim bir suçum yok. Babanım ben senin. Beni suçlayarak yaşayamazsın. Artık annende yok." doğru, artık annem yok. Benim meleğim artık yok.
"Hâlâ nasıl konuşabiliyorsun? Senin yüzünden oldu bu! Anladın mı? Senin yüzünden!"
"Hayır, Maysa. Annenin psikolojisi iyi değildi. Bunun için beni suçlama. Annen bipolardı. Depresif dönemindeymiş ve yapmış. Herkesin tahmin ettiği bir şeydi." annem bipolarmış ve benden gizlemiş. Benim dışımda herkes biliyormuş.
"Gitmezsen polis çağıracağım. Derhal defolup gidiyorsun!" elini kapıdan çekti ve kapıyı yüzüne kapadım.
Çok fazla değil mi? Taşıyamıyorum. Bana yardımcı olacak biri yok. Tek başımayım. Annem onu tedavi edemeyeceğime o kadar inanmış ki bana bile söylememiş. Artık okuyamam. Olmaz. Yapamam. Banyoya girdim ve küveti doldurdum. Normalde olay yeri olduğu için girmem yasak ama artık umrumda değil. Odama girdim ve psikiyatristimin önceden benim için yazdığı antibiyotikleri aldım. Sonra geri banyoya döndüm. Antibiyotiklerin hepsini elime döktüm ve yuttum. Ardından küvetin içine girdim. Kafamı yasladım ve gözlerimi kapadım. Benimkiside intihar değil anne. Cinayet. Katilleri ise zorbalar ve siz. Mektup bırakma gereği duymadım çünkü arkamda bırakacağım biri yok.
Artık daha fazla sancımayacak. Artık izler silinecek. Artık terk edilmeyeceğim. Ben bedenimi terk edeceğim. Ruhum yanacak. Biliyorum ki cehennemde yerim ayrıltıldı bile.
Dakikalar geçtikçe üşümeye başladım. Öyle bir üşüdüm ki san ki çoktan cehennemdeydim.
Vücudum uyuştu. Midem mahvoldu. Kendimi ölüme o kadar yakın hissettim ki.
Ve işte ölüyordum. Yaz çiçeğinin mevsimi sona erdi. Çiçekler soldu, güneş battı, etrafı soğuk sardı. Ve çiçek öldü. Benim hikayem son buldu. Her güçlü kadının gücünü kaybettiği bir nokta olurdu. Ben o noktaya ulaştım. Gücümü kaybettim.
_______________________________
Ve kurgu son buldu. Maysa, daha fazla savaşamadı. Ölüm sebebi sadece annesi değildi. Annesi, bahsettiği o noktaydı. Ölüm sebebi; zorbalar, arkadaşları, annesi, babası, depresyon. Bunlar üst üste gelince dayanamadı.Yeni kurgumun adı "Sana Dair" olacak. Benim için gerçekten mükemmel bir kurgu. Övmek gibi olmasın ama... en yakın zamanda yayında olacak. Okursanız sevinirimmm.
Size bu kurgunun sırrını söyleyecektim finalde normalde ama kendimde söyleyecek gücü bulamadım. Sanırım bu sonsuza kadar sır olarak kalacak.