|6|

420 42 54
                                    

Hızlı düşünmeliydi, elbet bir yol bulabilirdi ama nasıl? Camdan atlayıp yoldan geçen başka biri kılığına girip 'Severus burada yaşamıyor.' diyebilirdi ya da bir büyü yapıp köpeklerin ona saldırmasını sağlayabilirdi-

"Severus boşuna uğraşma, oturma odasının ışığını gördüm. Küçük çocuklar gibi uzatma."

Kaçış yolu yoktu. Adama kapıyı açmak zorundaydı ,tamam, ama bu, onu anında evden kovamayacağı anlamına gelmiyordu.

Derin bir nefes aldıktan sonra kapının kolunu yavaşça aşağı eğdi. Küçük aralıktan Tobias'ın keskin yüz hatları karşıladı onu. Kapı tamamen açıldığında ise adamın yüzünde küçük bir gülümseme vardı.

"İçeri geçebilir miyim?" cüssesine rağmen sesi oldukça nazik geliyordu. Zorlama değil, doğaldı.

Snape yüzünde 'mümkünse hayır' ifadesiyle kenara çekildi. Adam dişlerini göstererek gülümsedi bu sefer, "Teşekkür ederim."

'Teşekkür ederim'  ha? Ne zamandan beri bu sözcük adamın kelime dağarcığındaydı?

Tobias yıllardır sahibi olduğu evin oturma odasını haliyle eliyle koymuş gibi buldu ancak oturmadı, ayakta Severus'un gelmesini bekledi. Oğlu odaya girdiğinde koltuğa göre haşmetli cüssesini yer yer eskimiş süngerlere bıraktı. Ancak eski sosyologun aksine yüzünde ne gülümseme vardı ne de gidip oturacak sabrı. O yüzden direkt konuya girdi, "Neden geldin Tobias?"

Oğlunun ona Tobias şeklinde hitap etmesi yüzündeki küçük gülümsemeyi alıp götürdü. Derin bir nefes alıp dudaklarını yaladı, ellerini öne uzatarak "Bak," dedi. "Ben... Sadece..." kısa bir sessizliğin ardından tekrar konuşmaya çalıştı, "Severus belki yeniden-"

"Sen yeniden denemeye değer bir adam değilsin." sözler kesin ve netti.

Katladığı kollarını çözüp işaret parmadığı salladı, "Sen Tobias, sen bize en iyi bildiğin şeyi yaptın. Bir savaş açtın! Sen bizi tek tek öldürdün. Eve sarhoş geldiğin her gün bir darbeydi bize!" öfkesini kontrol etmek için birkaç derin nefes aldı sonra kesin bir şekilde işaret parmağını bu sefer kapıya uzattı, "Ve ölen insanları diriltemezsin. Şimdi, dışarı."

İkili gergin bir şekilde birbine bakarken loş oturma odası şimşeklerle birlikte insanın gözünü alıyordu. Tobias yeniden ağzını açtı, "Be-belki ikinci bir şan-"

"Sen ikinci değil, yüzlerce şansı yok ettin. Bir taneye daha lüzum yok. Dediğim gibi çık git buradan."

Eski sosyologun sesi yalvarmaya dönüştü, "Severus, lütfen... Sen benim oğlumsun-"

"Ben senin oğlundum. Uzun zaman önce seni sildim ben! Benden önce annem ve Morana'dan özür dile!" son cümlede adam artık patlamıştı.

Tobias'ın gözünden tek bir yaş yuvarlandı, "Ben... Pişmanım, yemin ederim vicdan azabından ölüyoru-"

"Geber!" iksir ustası birkaç adımda sosyologun karşısına dikildi, "Pişman olmaya hakkın yok senin. Annemi intihara sürükleyen ve Morana'nın geleceğini elinden alan ayyaş bir it olarak senin, pişman. olmaya. hakkın. yok."

Titrek bir iç çeken Tobias kabaca gözündeki yaşları sildi, "Beni bir kere dinle Severus. Annenle konuştum, beni-"

"ANNEMLE Mİ KONUŞTUN!? Onunla nasıl gider konuşursun tam da hayatı düzelirken-"

İksir ustasının lafı merdivenlerden gelen gümbürtüyle kesildi. İki adamın başı da merdivene çevrildiğinde Sağ Kalan Çocuk'un merdivene çöktüğünü, eliyle sıkıca yarasını tuttuğunu fark etti.

𝐎𝐧𝐜𝐞 𝐔𝐩𝐨𝐧 𝐀 𝐓𝐢𝐦𝐞 𝐈𝐧 𝐒𝐩𝐢𝐧𝐧𝐞𝐫'𝐬 𝐄𝐧𝐝...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin