|16|

248 33 40
                                    

Nefret.

Lily'nin ona karşı hissettiği şey buydu. Daha doğrusu ona karşı hissettiği tek şey.

Dumbledore geldikten sonra, ayak üstü bir toplantı yapılmış neler olabileceğini hesaplanmış, alınabilecek önlemleri gözden geçirmişlerdi. Ne var ki, toplantının yarısında iksir ustasının kolundaki damga yanmaya başlamış ve kadının ona gönderdiği küçümseyici bakışlar altında toplantıyı yarım bırakmak zorunda kalmıştı. Lily'nin ilk kez Petunia'ya bu kadar benzediğini görüyordu veya Lily ilk kez Petunia'ya bu kadar benziyordu.

Şans bu ya, hayat sana yumruk atarsa bil ki ardından bir de tekme gelecektir; Karanlık Lord verdiği rapordan hiç memnun olmamıştı ve bir tekmeyi de o basmıştı.

Bazen kendine acıyordu. Eğer başkası ona karşı böyle bir şey hissetse o kişinin derisini yüzmekten çekinmezdi ama gerçek şu ki acınacak haldeydi, bir efendisi vardı, kölenin tekiydi! Hayatı bile ona ait değildi! Artık yoruluyordu ve yorulmak için çok yanlış bir zamandı. Savaş kapıdaydı, ailevi meseleler, iş derken zihni ve bedeni bu baskıyı eskisi gibi kaldıramamaya başlamıştı. Daha kırkında bile değildi ama unutkanlık kapısını çalmıştı. Bazen iksir tariflerini hatırlayamıyordu, çok iksiri mahvetmişti bu yüzden. Bazısının sıcaklığını yanlış not alıyor, bazısınınkine de yanlış malzemeyi ekliyordu. Vücuduysa eklem ağrılarıyla ona mesaj vermeye başlamıştı, gün geliyordu kolunu kaldıracak hali olmuyordu. Gerçi onca işkence lanetinin hedefi olmasının olağan bir yan etkisiydi bu.

xxx

Bu mevsime rağmen soğuktu malikane, tıpkı Hogwarts'ın zindanları gibi. Malum kişiye yaklaştıkça kalbinin hızlandığını hissediyor, kendini sakinleştirmeye çalışırken bir yandan da hayali kalkanları zihninin etrafına sarıyordu. Lakin bu her seferkinden biraz daha zordu, çünkü beyninin her tarafı 'Lily', 'Harry' ve 'tehlike' alarmıyla inliyordu.

Kalbini dizginleyip yüzüne kayıtsızlık maskesini yapıştırdıktan sonra Lord'unun bulunduğu taht odasına girdi.

Çağın en karanlık büyücüsü onu fark ettiğinde saygıyla eğildi, "Lord'um."

Adamın yılanı, tüyleri diken diken edercesine etrafta dolaşıyordu, dili tehdit edercesine dışarı fırlıyor, tıslıyordu. Onun haricinde odada iki Ölüm Yiyen daha vardı. Duruşları dik ve yüzlerinde kendini beğenmiş bir sırıtış oynuyordu. Gözlerinde iğrenç bir ateş vardı, avını pusuya düşürmüş bir yılanın tıpatıp ifadesiydi bu. Ya da Ölüm Yiyenler'in içlerinden birinin işkence seansını izlerken takındığı herhangi bir ifade.

"Severus, benim sadık hizmetkarım..." sesi fısıltıdan biraz yüksekti.

Lord'un elini omzunda hissettiğinde ayağa kalktı. Gözleri doğruca adamın kırmızı gözlerine odaklandı, zihnini işgal için bir delik arıyordu.

"Çalışmaların nasıl gidiyor, Severus?"

Bu bir aldatmacaydı. Odadaki gerilim buram buram hissedilirken Karanlık Lord'un böyle bir soru sorması gelecek olanı ertelemekten ve onu kıvrandırmaktan başka bir amaç içermiyordu.

"Oldukça iyi Lord'um, sağladığınız malzemeler için yeni bir tarif buldum. Fareler birkaç dakika için hayata geri döndü."

Yalanlar yalanlar...

"Çok güzel..." adam daha çok kendini kendine mırıldanır gibiydi.

"Çocuk, Severus. Çocuk senin evinde görülmüş. Bunu bana hiç söylemedin." cümlesinin bitiminde başıyla işaret verdi, iki Ölüm Yiyen'in asası da siyahlar içindeki adama doğrultuldu.

"Senden şüphelenmeli miyim, Severus? Sadık hizmetkarım bana sırt mı çeviriyor? Bu hatayı yapmaktan kıl payı kurtuldun Severus, şimdi tekrar mı düşüyorsun?"

İksir ustası, iki asadan aynı anda çıkan lanetle dizlerinin üstüne çöktü. Acıya karşı kendini toplayıp ciddiyetle cevap verdi, "Dumbledore çocuğu benim gözetimime bıraktı Lord'um."

Karanlık Lord eliyle bir kez daha işaret verdi, konuşmadı. Kafasında olayları tartıyordu büyük ihtimalle. Ya da herhangi bir işkence planı...

"Çocuğu buraya istiyorum Severus,  bu iş hızlıca biterse Dumbledore'a hesap vermek zorunda kalmazsın. Ama bitmezse, ölümü dilemekten başka çaren kalmaz benim sevgili dostum."

Son kez Karanlık Lord'un önünde saygıyla eğildikten sonra odadan dışarı çıktı.

Lakin hemen cisimlenmek yerine odanın girişine yakın bir yerde pusuya yattı. Şu anda evde Dumbledore vardı, eğer bir saldırı girişimi olursa pekala hallederdi. Böylece kendisi buradaki koltukları kabarmış Ölüm Yiyenler'i sorguya çekebilirdi.

xxx

"Korkarım başka çaremiz yok Lily."

Kadın fincanını sertçe tabağa çarptı, "Nasıl yok! Sence burada daha mı güvendeyim?"

Dumbledore'un normalde hep ışıltı saçan gözleri şimdi sönüktü. Bakışlarını karşısındaki kızıl saçlı cadıya çevirdi, onun da gözleri ağlamaktan kıpkırmızı kesilmişti.

"Severus..." kadınınla adamın geçmişini aklından geçirirken durakladı, "Ona güvenebilirsin Lily, ben kefilim-"

"Hadi güvendim diyelim, tehlikenin ağzında, burada mı yaşayacağız Albus?"

"Öyle ya da böyle her türlü tehlikedesiniz. İkinci savaş çok uzakta değil Lily, sizi koruyabilecek bilgi ve deneyime sadece Severus sahip."

Lily oflayarak ellerini saçlarından geçirdi sinirle. O kadar yıpranmış hissediyordu ki kendini, yoldaşlıkta bilr bu denli yorulmamıştı. Artık bir şey söylemek istemiyordu, tamam. Her ne olursa tamam. Fakat bu 'tamam' deyişi ortaya atılan fikirlere birebir uyacağı veya oyun bozanlık yapmayacağı anlamına gelmiyordu.

Ama şu an, olayların gelişmesine kıl kadar mesafe kalsa bile her şeyi boşverecekti. Yorgundu ve büyü çekirdeğinin zarar gördüğünden şüpheleniyordu.

"Toplantıya daha sonra devam edelim, ben- oldukça yorgunum."

Dumbledore başını salladı, "Tabii tabii, yalnız taşla dirildikten sonra sağlığının iyi olup olmadığını kontrol etmemiz gerekiyor."

Kadın yorgunca başını salladı, gerçi kim kontrol edecekti? Kimse öğrenmemeliydi Lily'nin hayata geri döndüğünü. Neyse, o artık düşünmekten emekli olmuştu, madem Dumbledore düşünmeye, plan yapmaya bu kadar meraklıydı, her şeyi o ayarlardı.

Yaşlı Müdür cübbesinin eteğini toplayarak şömineye yöneldi, bilge konuşmasını yapmak için bu zamanı seçti, "Geri döndüğün için çok mutluyuz Lily. James de keşke bize katılabilseydi ama şu an güçlü olmalısın. Harry babasını bir kere kaybetti, şimdi bir kez daha yıkılırsa... Sana yas tutma diyemem, elbette bu senin en doğal hakkın. Ama sen artık bir askersin. Hem de çocuğu olan bir asker." bunla birlikte şöminede onu yalayıp yutan alevler içinde yok oldu.

/ .  / .  / .  / . / 
Çok kısa, özensiz ve garip, biliyorum. Doğru hissettirmiyor. Ama elimde olan tek şey bu. Bilemiyorum belki silerim...

𝐎𝐧𝐜𝐞 𝐔𝐩𝐨𝐧 𝐀 𝐓𝐢𝐦𝐞 𝐈𝐧 𝐒𝐩𝐢𝐧𝐧𝐞𝐫'𝐬 𝐄𝐧𝐝...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin