11

647 102 9
                                    

<3

"Junhan yokmuş

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Junhan yokmuş."

"Bana çıktığını söylemedi bile, yoksa izin vermezdim. Rose'yi uyutmaya giderken ona bilgisayarımı verdim, ben gelene kadar takıl dedim ama döndüğümde yoktu."

"Tamam, belki eve girmiştir, onu kontrol etmeye gideceğim," dedim ve ayağa kalktım ve telefonuma bakarak yürüdüm. Junhan mesaj atmıştı bana ancak yazdığı tek şey 'beni merak etme, gece bi arkadaşımda kalacağım' olmuştu.

"Ji seninle geliyorum," dedi Seungmin. Başımı sağa sola salladım.

"Eve gitmiştir belki," dedim ve evin dış kapısına yöneldim, benden izin almadan bir arkadaşında kalmazdı herhalde... Chan arkamdan seslendi.

"Haber ver bize," cevap vermeden evin bahçe kapısından çıktım ve arabamın kilidini açtım ve o sırada bir el omzuma dokundu.

"Ben de seninle geleceğim," dedi Minho.

"Gerek yok," dedim ve sürücü koltuğuna yerleştim ama Minho da yanıma yerleşmişti. O an onunla uğraşamazdım. Oğlum gecenin onunda kayıptı.

Muhtemelen bir arkadaşındaydı veya yalnız kalmak için eve gitmişti ama yine de kalbim ağzımda atıyordu. Korku ellerimin titremesine neden oluyordu.

Durdum ve derin bir nefes aldım. Minho elini bileğime atıp okşadı.

"Ben süreyim," dediğinde çaresiz kabul ettim ve tarifimle evime vardık. Varana kadar sürekli Junhan'ı arasam da açmamıştı.

Korkuyla şifreyi tuşladım ve içeri dalıp Junhan'ın adını bağırmaya başlarken bir bir odaları gezdim.

"Jun! Oğlum!"

Ses yoktu, cevap yoktu, Jun yoktu...

Minho bahçeden geldi ve yanıma yaklaştı "bahçede yok."

Elimi alnına koydum ve titreyen elim yüzünden sarsılıp koltuğa oturdum.

"Yok..." Dediğimde Minho elimi tuttu.

"Şimdi gidip polislere bildirme..."

"Takip uygulaması var bende, Junhan'ın nerede olduğunu bulabiliriz," dedim ve titreyen ellerimi cebime atıp telefonumu çıkarttım.

Konum uygulamasına bastım ve Junhan'ın olduğu yere baktım. Minho kafasını bana yaklaştırdı ve konuştu "bizim şirketin orada," dedi.

Hemen arabaya bindik ve Minho oraya sürdü. On beş dakikalık yol bana bir ömür gibi gelmişti.

Vardığımızda karşımızda sıradan bir bina duruyordu.

Burada onu bulmak imkansız olacaktı. Muhtemelen binada kırk kadar daire vardı.

Minho titrediğim için koluma girdi ve bana çatı katındaki terası işaret etti. Birkaç genç terasta gitar çalıyorlardı.

Hemen en üst kata çıktık ve terasa girdik, altı kişi bir şeyler çalıyor ve söylüyordu. Junhan'ı elinde gitarı ile gördüğümde gözlerim karardı ve Minho'nun koluna sarıldım.

Müzik sesini bile duyamıyordum. Junhan beni görüp yanıma yaklaştığında gözlerim karıncalı ekranlar gibi görüyordu.

"Bana haber vermeden nereye gittiğini sanıyorsun sen?" Dedim koluna yapışıp.

"Sana mesaj attım, arkadaşlarım son anda haber verdiler!" İtiraz ettiğinde sinirle kolunu sıkıştırıp onu kendime çektim ve kulağına doğru konuştum.

"Lanet olası mesajda nerede olduğun, ne yaptığın yazmıyordu Junhan! Sikeyim, ben senin babanım, seni merak ediyorum."

"Merak etmemeni yazmıştım," dediğinde sinirle geri çekildim.

"Neyse Jisung hadi eve gidip orada konuşalım, hadi Junhan eşyalarını al," dedi Minho. Junhan elindeki gitarı yere bıraktı ve önümüzden ilerleyip aşağı indi.

Gitarını saklıyordu benden...

Eve gidene kadar herkes sessizdi. Minho sürüyordu yine arabayı.

Eve girdiğimiz anda Junhan odasına çıkmaya çalıştı ama onu tuttum ve engelledim.

"Dur! Öyle kolay kurtulamazsın Junhan!"

"Rahat bırak beni," dedi sinirle bana bakıp "sevdiğim tek şeyi elimden almaya çalışma!"

"Sevdiğin tek şey... O lanet olası gitar mı? Sadece o gitar mı?" Dedim sinirle, daha çok üzgündüm ama sesim sinirli çıkıyordu "düzgünce açıklayıp izin isteyebilirdin."

"Verir miydin? Müzik kelimesini duyunca bile kavga çıkartıyorsun! Müzisyen olmama izin vermiyorsun ama umrunda değil! Siktir git Han Jisung!"

Junhan odasına çıkar çıkmaz kendini koltuğa bıraktım. Minho yanıma oturdu ve elini omzuma sarıp beni kendine çekti.

Yine o sıcaklık... Yine kötü ve iyi hisler bir arada... Yine o kelebekler ve kokuşmuş yetersizlik hissi...

"Kahve ister misin? Kendine gelirsin?" Dediğinde başımı aşağı yukarı salladım ve Minho mutfağa ilerleyip tezgahın kenarındaki kahve alanına yöneldi.

Birkaç dakika içinde elinde iki kupa ile bahçeye çıktı. Onu takip ettim ve bahçedeki sallanan koltuğa yan yana oturup kahvelerimizi içmeye başladık.

"Oğlum üzülmesin diye uğraşırken daha da üzülmesine sebep olduk," dedim yorgun çıkan sesimle "tek amacım ileride mutlu olması."

"Biliyorum," dedi ve hafifçe gülümseyerek bana baktı ama ben ona bakmak yerine etrafa bakınıyordum "her baba kendi doğrusu çocuğunu mutlu edecek sanar ama bu çok büyük bir yanılgıdır. Onun kendi doğruları var ve mutlu olmasını istiyorsan yapman gereken Junhan doğru bildiğini yaparken ona yardımcı olmak fazla abartılı hareketlerinde babası olarak müdahale etmek."

Dolmuş gözlerimi onunkilere diktim ve hafifçe gülümsedim. Yıllardır neredeyse her günüm Junhan ile çalışarak geçiyordu ve ilk kez böyle bir destek alabilmiştim.

"Teşekkür ederim Minho," dedim. Artık hyung yoktu... Olsun istemiyordum. Onun benim Minho'm olmasını istiyordum. Her akşam yan yana kahve içelim, Junhan konusunda konuşalım ve birbirimize dokunalım istiyordum.

"Ben kalkayım," dedi Minho ayağa kalkıp "eve gitmem gerek kediler acıkmıştır ben yokken."

O ve kedileri...

"Tamam, bugün için çok teşekkür ederim yine."

"Önemli değil, ayrıca şunu söylemek istiyorum," yutkundu ve bir elini cebine atıp başını eğdi "Junhan'ın bu yolda mutsuz olacağını sanmıyorum. Sen yapamadın çünkü arkanda kimse yoktu ama o yapabilir çünkü arkasında harika bir baba var, iyi geceler Jisung."

O yanımdan ayrıldığında kendi kendime fısıldadım "iyi geceler."

🍒🍒🍒🍒

Bı bölüm daha attım hemen onu da okuyunnn...

GONE | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin