Mağaranın ortasındaki tahtında oturan sakallı adam ağzından çıkan şapırtılar çok uzaktan bile duyulabiliyordu. Üzümün tanelerini koparmak yerine salkımı ısırmayı tercih ederdi. Yerken çıkardığı ham hum seslerine bakılırsa da yiyeceğini beğenmişti.
"Hmm... Pek lezizmiş bu üzüm. Nerden?"
Sorunun muhatabı hizmetli "Güneydeki bir bağdan çaldım Seydi." dedi. "Sahibi tefeci. Bir garibana borç verip elinden zorla almış bağı. Gariban dediğime da bakma. O da zamanında ölmüş kardeşinin malına çökmüş. Yeğenlerine bir karış bile bırakmamış."
Sakallı adam aldığı yanıttan memnun oldu.
"Anlaşıldı neden bu kadar leziz olduğu. Her lokması haram! Aferin Riaz. Bundan sonra hep o bağdan çal getir. Boğazımdan bir parça bile... Bir parça bile... Neyse. Çekilebilirsin."
Seydi eliyle kışkış yaparak hizmetlisini yolladı. Boğazımdan bir parça bile helal lokma geçsin istemem diyecekti ama o sözcükten öylesine nefret ederdi ki kullanılmasını bile yasaklamıştı. Kırk Haramilerin Seydisi Herram bin Herram orta yaşlı güçlü kuvvetli biraz da tombulca bir adamdı. Bir gözünü soygunda kaybetmişti. Saldırdığı kervanın korumalarından birisi çok çetin çıkmış, saplayıvermişti kılıcını Herram'ın gözüne.
Yoksul geçen gençliğinde çok insan tanıdı Herram. Dürüst olanlar sefalet içindeyken dolandırıcı arsız uğursuzlar lüks içindeydi. Sonra kendi kendine sordu. "Doğruluk niçin?" Yüreği bencilce hırslarla doluydu Herram'ın. Bu soruya uygun bir yanıt bulamazdı. Zekiydi ama kafası tilkiliğe pek çalışmazdı. Hileyle dolandırıcılıka insanların parasını elinden alamazdı. Net adamdı Herram. Ya malın ya canın diyenler var ya onlardan. Kılıcını kuşanıp tek başına çöllerde haydutluğa başladı. Saklanmak için de kendine bir mağara keşfetti. Zamanla kirli işlerinde kendine yardım edecek yoldaşlar da edindi. Küçükken duydukları bir masaldan etkilenerek Kırk Haramiler dediler kendilerine. Şimdi ise Saba'nın en korkulan haydut çetesiydiler. Herram da onların lideriydi. Üzümle boğuşmasını sürdürürken içeri haramilerin istihbaratçılarından Aber gelip selam verdi.
"Gel bakalım Aber. Ne havadisler getirdin bize bugün?"
"Bereketli avlar var Seydi. Yakında birçok kervan geçecek. Hepsinin rotasını raporladım. Evrak yanımda."
"Pek ala."
"Bir de yabancı var Seydi. Çölde yalnız yolculuk ediyor."
"Anlat."
"Will el-Galari. Galarlı bir oğlan. Bir süre önce kervanından ayrılıp motosikletiyle yalnız yolculuk etmeye başlamış. Kervan evrakına ulaştım. Yanında çil çil altın var. Tam kırk tane!"
Herram o kadar da heyecanlanmadı. Dudaklarını büktü.
"Kırk Harami için kırk altın... Dişimizin kovuğuna yetmez."
"Ama Seydi. Çocuk yalnız başına. Bizim için kolay bir av. Elimizi uzatsak yeter."
Herram hala etkilenmemişti.
"Çölde tek başına... Kırk altınla... Mecnun mu olmuş bu çocuk?" Yanındaki yardımcılarına döndü. "Siz ne dersiniz bu işe haramiler?"
İçlerinden en yaşlısı konuştu. Deneyimli bir hayduttu. Çok şey görmüş çok badire atlatmıştı.
"Tuzaktır derim Seydi. Bizi yemlemek için bir tuzak. Melikin askerleri ya da rakip bir haydut grubu. Yoksa kimse çölde yalnız yolculuk etmez. Hem de kırk altınla. Bırakalım da kurda kuşa yem olsun."
Aber atıldı.
"Ama Seydi!"
Herram bir elini kaldırıp susturdu. Bu bir karara vardığının işaretiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pokemon - Will'in Laneti
FanfictionWill, Motostoke'da küçük bir motosiklet servisi işeterek geçimini sağlayan bir pokemon eğitmenidir. Sıradan hayatı bir süre önce pokemon yolculuğuna çıkan kız kardeşi Gloria'nın kaza geçirmesi nedeniyle değişir. Çünkü Will, kız kardeşini iyileştireb...