İyi okumalar.
Birbirimize kenetlenmiş bakışlarımız ve yaklaşan dudaklarımız çalan telefonun melodisiyle durdu. Uykudan uyanır gibi silkinerek benden uzaklaştı. Cebindeki telefonu çıkardığında odadan koşarcasına çıktım. Üzerimi değiştirip hemen yatağa girdim. Ancak sabaha kadar uyuyamadım.
Düşündükçe düşündüm. Onu, beni, ikimizi... Ona aşık olmuştum. Hata mı yapmıştım acaba? Ya başkasını seviyorsa? İlk aşkımın sonu acıyla mı bitecekti? Onun bana karşı olan hislerini deli gibi merak etsem de anlayamıyordum. Topluluk içinde bana numaradan yakın davranıyor gibiydi, baş başa kaldığımızda ise ben hep utanıp kaçıyordum. Korkuyordum, Nazlı'yla konuşsam iyi olurdu. İşe geri dönmeyi de düşünmüştüm. Belki çalışmak zihnimde oluşan karmaşayı çözmeme yardım ederdi. Evet, bunu onunla konuşmalıydım.
Sabaha karşı kuş cıvıltıları gelirken kulağıma, hala yatağımın içinde dört dönüyor ve ofluyordum. Kuş ötüşlerini dinlerken uyuyakalsam da uykum fazla uzun sürmemişti. Kalkıp kahvaltı hazırlamaya karar verdim. Duş alınca biraz olsun ferahlayacağıma inandığım için duş aldım. Üzerimi giyinip aşağıya indim. Kafamdaki sesi susturmak için giriştiğim muftak maceramın üzerinden bir saat geçmişti ve masa hazırdı. O sırada merdivenden gelen ayak sesleri mutfağa yöneldi ve yanağıma büyük bir öpücük kondurdu.
"Oh! Günaydın ablam." Ben de kardeşimi öptüm.
"Günaydın yakışıklım." Üzerinde yine bir takım elbise vardı. Ufuk Selçuk'un özel şoförü olduğundan beri değişmişti. Masadan bir poğaça ve peynir alarak kapıya yöneldi.
"Ben şirkete geçiyorum abla. Selçuk abi bugün evden çalışacakmış birkaç şey istedi. Onları getirdikten sonra arkadaşlarla buluşacağım. Nazlı'ya sürprizim var." Arkasından gittim.
"Ne sürprizi ve kahvaltı yapmayacak mısın?"
"Döndüğümde atıştırırım bir şeyler. Sürprizi olunca öğrenirsin." Göz kırpıp gitti. Acaba sürprizi neydi? Öğrenmezsem çatlardım ama ben sır tutamazdım. Benim öğrenmem demek Nazlı'nın da öğrenmesi demekti. Çayın altını kapatırken hala düşünüyordum. O sırada biri daha girdi mutfağa. Ayaklarını sürüyen biri, öksüren biri...Selçuk sandalyenin birine yığıldı. Başını ellerinin arasına aldı ve "Başım çatlıyor" dedi. Hemen yanına gittim.
"Selçuk iyi misin?" Yüzünü ellerimin arasına aldım ve ateşini ölçme görevini dudaklarıma vererek onu alnından öptüm. Ateşi vardı. Kafamı geri çektiğimde gözlerinin kapalı olduğunu gördüm.
"Hii ateşin var. Aç gözlerini Selçuk. Kalk ateşini düşürelim." Yüzünü buruşturdu.
"Ya Melek zaten kafamın içinde filler tepiniyor, biraz uyusam geçer." Kalkmaya yeltendiğinde durdurdum.
"Hey! Kahvaltı yapmadan nereye? Asıl sen sus bakalım ben seni iyileştireceğim. Merak etme idmanlıyım." Tabağına masadakilerden doldurdum ve çay da vererek yemesine yardım ettim. Bir süre dirense de zorlayarak yedi. Ben de kahvaltımı yaptım. Sonra onu duşa sokmak için kaldırdım. Ama inat ediyordu, koca adamı banyoya götürmeye çok uğraşsam da sonunda zafer benimdi. Utandığım için suyu açıp çıkacaktım ama koca adam ılık suyu soğuk diye nitelendirip beni de duşa kabine çekti. Gözlerimiz birbirine kenetlendi yine ve ben duş başlığının altında kaldım. Kendine ilk gelen ben oldum. O güzel gözlerinin girdabına çekilmeyecektim.
"Su soğuk değil, mızmızlanma. Hadi duşunu al çık, ateşin düşsün. Merak etme sonra uyursun." Bir havluya sarınıp odaya girdim ve üstümü değiştirdim. Su beni de mayıştırmıştı. O banyodan çıkınca alt kata indim. Ufuk gelmişti, dosyaları bırakıp kahvaltı etti ve gitti. Ben Selçuk'a çorba yaparken ne kadar rica etsem de sürprizini bana söylemedi. Ben de oflayarak masayı topladım. O ise güldü ve bana bir öpücük daha vererek evden çıktı.Çorba ve ilaçla odaya geri döndüğümde kapıyı tıkladım.
"Giyindim" İçeri girdiğimde tarafındaydı. Daha iyi görünüyordu. "Hadi şu çorbayı da iç. Sonra ilaç alır uyursun." Elimi alnına koyup ateşine baktım ve ekledim:
"Ateşin de düşmüş bak." Mızmızlanarak olduysa da bakışlarımla sustu. Sessizce yemek yiyordu ben etrafı toparlarken. İlacını da içti ve tepsiyi kenara koydu.
"Teşekkür ederim ellerine sağlık." Tepsiyi alip mutfağa indim. Ufuk'un getirdiği dosyayı da alarak odaya döndüm. Yatakta yanına oturdum ve dosyayı incelemeye başladım. Bir zaman sonra uyuyakaldım.Telefonun titreşimiyle sıçradım. Yatağa uzanmıştım, Selçuk yanında uyuyordu. Selçuk'un telefonu titriyordu, elime aldım. Annesiydi, açtım.
"Alo anne?"
"Ay neredesiniz kızım siz? Meraktan çatlayacaktım neredeyse." Gülümsedim.
"Buradayız anne ne oldu ki?" Ofladı.
"Bir şey yok kızım sesiniz soluğunuz çıkmayınca merak ettik. İyi misiniz?"
Selçuk'a baktım.
"İyiyiz anne, Selçuk biraz üşütmüş de ona ilaç vermiştim. O uyurken ben de uyuyakalmışım. Telefonları duymadık. Siz nasılsınız iyi misiniz?" Güldüğünü duydum.
"İyiyiz kızım çok sağol. İyi mi Selçuk? Gerçi sen ona iyi bakarsın da."
"Evet anne iyi."
"Kızım ben aslında size gelelim diyecektim de Selçuk hastaymış. O iyileşince geliriz olur mu?"
"Olur tabi anne istediğiniz zaman gelin."
Telefonu kapattıktan sonra saate baktım. Öğlene geliyordu. Selçuk'un ateşini kontrol ettiğimde yükseldiğini gördüm. Hemen üzerini açtım. Bu sırada ellerimin titremesine de engel olamıyordum. Biz küçükken Ufuk çok sık hastalanırdı ve bizim orada birkaç çocuğun havale geçirdiğini öğrenmiştim. O zamandan beri hasta olan birinin yanında böyle korkuyordum. Üstü açılınca mızmızlansa da ateşinin düşmesi için bu gerekliydi.
"Of, çok soğuk! Yorganı versene."
"Ateşin yükselmiş düşürmemiz lazım. Yoksa yine duşa sokarım seni." Bir leğene ılık su yapıp bezle alnına ve koltuk altlarına koydum. Dişleri tıkırdasa da ateşi yavaş yavaş düştü. O tekrar uykuya dalınca ben de dosyayı incelemeye koyuldum. Akşama doğru daha iyi bir şekilde kalktı. Yemek yerken ona işe dönmeye karar verdiğimi söyledim.
"Çok sevindim, doğru kararı verdin. Ufuk dosya getirdi mi?" Gülümsedim.
"Evet getirdi, baktım biraz. Güzel tasarımlar var içinde. Ben de birkaç şey düşünüyorum, sen iyileşince bir toplantı yapalım mı? Yaz kreasyonuna bomba gibi girelim." Gülümsememe karşılık verdi. Elini elimin üzerine koydu.
"Yaşadığın şeye rağmen savaşmana, direnmene ve iyileşmeye başlamana hayranım. Bana ilham oldun derken yalan söylemiyordum." Utanmıştım, bana böyle güzel lafları hep topluluk içinde söylerdi. O zaman bunun oyunumuzun bir parçası olduğuna inanırdım. Ama şimdi baş başaydık, bu sözler içinden geliyordu. Bana böyle güzel gülümseyen bu adam, beni seviyor olabilir miydi? Ne diyeceğimi bilemedim ve biraz geveledim:
"Teşekkür ederim, senin sayende. Birbirimize ilham olduk şu kısa zamanda." Yemeğin kalanını sessizce yedik. O gece biraz çizim yaptım ve Selçuk'u gözledim. Ateşi çıkmamıştı, bu iyiydi. Ertesi sabah daha iyi olunca evde durmadı. Ben de onlar gidince güzel bir uyku çekip akşama anne babasını çağırdım. Dün aradıklarından haberi vardı. Akşam için hazırlık yaparken bu evin gerçek hanımı olduğumu hayal ettim. Hayali bile çok güzeldi. Ama ben geçici olarak buradaydım. Bu düşünceler yine kafamı doldururken onları umursamadan yemeklere döndüm. Akşam önce Selçukla Ufuk, sonra anne ve babası gelmişti. Selamlaşma ve gülüşmelerin ardından yemeklerimizi yemiştik. Masayı toplarken bana yardım eden Semra hanımın beni mutfakta kıstırıp bebek soracağını bildiğimden kaçar gibi başka şeylerle ilgileniyordum. Ama sonunda yakalandım.
"Ee kızım nasıl aranız Selçuk'la?" Yutkundum.
"Çok şükür iyi annecim. Biraz rahatsızdı ama iyileşti." Sinsi gülümseme kırışmış göz çevresini gerdi.
"Başka bir gelişme yok mu? Diğer konuda?" Utanmıştım, gerçekten evli olsak bile utanırdım. Tam saçmalayacakken olaya el konuldu:
"Hangi konuda ne gelişmesi anne?" Selçuk kolunun birini belime dolayıp beni kendisine çekti. Başıma bir öpücük kondurdu.
"Yine torun diyeceksen hiç nefesini yorma. O zaman ne dediysek yine aynı düşüncedeyiz. Daha genciz, rabbim nasip ederse olur." Annesi bozuldu ama belli etmedi.
"Tabii oğlum haklısınız ama beni de anlayın. Tek oğlumun çocuğu olsun da büyüteyim istiyorum. Siz yine de arayı açmayın tamam mı?" Gülerek çıktı mutfaktan. O gidince tezgahı sıkan elimi bıraktım ve derin bir nefes aldım.
"İyi misin? Çok bunalttı mı seni annem?" Başımı iki yana salladım.
"Yok, onu da anlıyorum. Ama onlara yalan söylediğimiz gerçeği zihnimi kemiriyor. Biz boşanınca çok üzülecekler." Yüzümü ellerinin arasına aldı. Son cümlem onu da üzmüştü, belliydi.
"Sakin ol, ben halledeceğim. Hadi gel iceri gidelim." Yüzümdeki ifadeyi silip içeri gittim. Çay içip sohbet ederek geceyi bitirmiştik. Onlar gidince ben mutfağı toparladım. Ertesi gün şirkete geri döneceğim için heyecanlıydım. Kendime sürekli sakin olmakla ilgili telkinler veriyordum. O sırada kardeşim mutfağa girdi ve bir bardak su aldı.
"Abla? Seninle biraz konuşabilir miyim?" Yanına oturdum. Sonunda!
"Evet, seni dinliyorum. Kötü bir şey yok değil mi?" Başını salladı.
"Yok, yani sanırım. Sana bir şey danışmak istiyorum." Başımı salladım.
"Abla ben Nazlı'ya evlenme teklif etmeyi düşünüyorum. Ama kabul eder mi bilmiyorum. Sence?" O an yüzümdeki hafif gülüş solup yerini daha derin bir gülümsemeye bıraktı.Merhaba. Görüşlerinizi bildirmeyi unutmayın.
En kısa zamanda görüşmek üzere.
Seviliyorsunuz...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANLAŞMA
ChickLit(Ilk bölümlerde saçmaladığımı biliyorum. Finalden sonra düzenleyeceğim.) Annesini ve babasını kaybettiği kazadan sadece kardeşi kalan bir kız; Melek YILMAZ Yaptığı kaza yüzünden ablasının anlaşmalı bir evlilik yapmasına neden olan bir çocuk; Ufuk Y...