FİNAL

668 37 4
                                        

Merhaba; aslında bölümü yılbaşına yetiştirmeyi planladım ama olmadı. Yoğun dönemlerden geçtim ve ülkemizin başına gelenler biraz engel oldu. Ama sonunda buradayım. hikayemiz noktalanırken sizlere teşekkürü borç biliyorum.

İyi okumalar...

Sevgiler...

YAZAR'DAN

Hakimin tokmağının çıkardığı tok ses Melek'i kendine getirdi ve bir damla gözyaşı usulca yanağından aşağıya aktı. Her şey bitmişti. Bomboş ve yapayalnız hissediyorlardı. Çıktıklarında sarıldılar. Çaktırmadan derin derin soludular birbirlerinin kokusunu. Bırakmak istemeyerek ayrıldılar. Boğazları düğüm düğümdü.

"Her şey için teşekkür ederim Selçuk." dedi Melek zorlanarak. Selçuk başını salladı.

"Asıl ben teşekkür ederim. Kendine iyi bak Melek." Ufuk ve Nazlı bile duygulanmıştı. Belliydi işte; oyun yoktu artık, kandırmaca yoktu. Apaçık hislerle bakıyorlardı birbirlerine. Ama ayrılmışlardı bir kere. Selçuk boğazını temizleyip devam etti.

"Ailemi dert etme. Ben onlara Emine abla yokken büyük kavga ettiğimizi ve boşanmaya karar verdiğimizi söylerim." Gülmeye zorlasa da kendini, içten bir gülüş yoktu yüzünde. Karşısındakinin de ondan aşağı kalır yanı yoktu. Selçuk Ufuk'a döndü. Sarıldılar. Ayrılınca Nazlı'ya döndü.

"Mutluluklar dilerim size." Nazlı Selçuk'a sarıldı. Selçuk da ona sarıldı.

"Düğüne çağıracağız merak etme. Her şey için sağol." Gülümsedi. Adliyeden çıktı, sahile gitti. Arabayı kenara çekip tüm o güzel zamanları düşündü. Çok aptaldı! Neden söylememişti ki mahkemede? Bize bir şans daha verelim deseydi ya! O zaman şirketi üzerine alması uzun sürerdi. Yere batsındı şirketi, aşkından önemli miydi? Şimdi kaybetmişti onu işte. Sakinleşip eve sürdü. Emine hanım şaşırmıştı.

"Hoş geldin. Melek nerede?" Derin bir nefes aldı.

"Melek yok. Sen yokken biz büyük bir kavga ettik. Düzeltiriz sandık ama yapamadık. Boşandık. Ama annemlere bir şey söyleme lütfen. Ben anlatacağım. Birkaç gün izinlisin Emine abla." Onu şaşkınlıktan donakalmış bir şekilde bırakıp odasına çıktı. El mahkum elindeki işi bitiren Emine hanım Semra hanıma söyleyememenin derin acısıyla ve ne olduğunu anlayamamış bir tavırla toparlanıp çıktı. Duşa girip çıkan Selçuk ise kendi yatağına değil Melek'in kaldığı odaya yöneldi. Yatağa yatıp biriken gözyaşlarını saldı. Onun yastığına sarılmış ağlıyordu. Kendine kızdı, korkaklığına küfürler yağdırdı. Melek de farklı bir durumda değildi. Odasında ağlıyordu. Korkaktı işte! Sahip çıkamamıştı sevgisine. Ne vardı ki hayır deseydi hakime? Bitmişti işte şimdi her şey, kaybetmişti.

O günü yataklarında kendilerini harap ederek geçirdiler. Altı ay önceki düzenlerine dönmüş olmalarına rağmen ikisi de kendilerini eksik hissediyordu. 'Eskiden ölü gibi yaşıyormuşum' diye düşündüler. Şimdi de ölü gibi durgun, sessiz ve üzgündüler. Yemek yemek bile istemiyorlardı. Birbirlerinden uzakta ama aynı hisleri paylaştıkları ortak acıyı çekiyorlardı. Ertesi sabah Melek kardeşine kahvaltı hazırlayıp odasına dönmüştü. Ufuk geldi.

"Ablacım hadi gel kahvaltı yapalım beraber." Odayı toplayan Melek mırıldanarak "Aç değilim sen ye." diye yanıtladı. Ufuk ablasına sarıldı.

"Kendini harap ettiğini görmüyor muyum sanıyorsun? Abla, ya gidelim itiraf et hislerini, ya da unutmaya çalış. Çok üzülüyorum sana." Melek gözyaşlarını akıttı yine.

"Çalışıyorum bir tanem. Ama uzun zaman alacak gibi görünüyor. İyiyim ben, sen kahvaltını yap hadi." Ufuk başını iki yana salladı.

"Beraber yapmazsak yapmam. Aç kalırım akşama kadar." 

ANLAŞMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin