Oy sınırı: 50
Pinhani - Ne Güzel Güldün
*
*
Elimde tuttuğum su bardağı ile tekrardan bardağı dudaklarımın arasına yerleştirdim. Tabii o sırada kimseye bakmamaya çalışıyordum. Gözlerim duvarda asılı olan tabloya ilişti.
Vay be tablo ne kadar güzelmiş. Bazen tablo olmak istiyorum ama bazen olmak istemiyorum. Benim hayatım bu sıralar çok karışık valla bende ne yapacağım bilemiyorum. "Pişt, kızım baksana." Artık kendimle bile dertleşemez olmuştum. Ne çilekeş insanım Allah'ım.
Ben niye su içmeye devam ediyorum onu da bilmiyorum tek bildiğim altıncı bardağım oluşuydu. Evde bile bu kadar su içmiyorum.
"Öf ne var Ali? Bir salmadınız beni, her şey senin yüzünden oldu zaten. Açım ben aç sabahtan beri oradan oraya koştur tansiyonum düştü." Kimseyi dinlemeden ayağa kalktığımda, koşar adımlarla mutfağa ilerledim.
Ali akılsızı, Akgün'ün telefonundan yanlış daire numarasını yollamasıyla rezil olmamı sağlamıştı. Üstelik, Akgün'ün odasından girdiğim gibi çıkarken o anki panikle herkesi azarlamış sonra da olayı anlatmıştım. Çok sevgili arkadaşım ise kendi yaptığı hataya güleceğine, diğerleriyle beraber bir nevi anırarak gülmüşlerdi.
Bir de utanmadan polis olan adama hırsız mısınız diye sormuştum. Ellerimle yüzümü kapattığımda sessizce içimden çığlık atıyordum.
Akgün'den bahsetmek dahi istemiyorum gerçekten fena utanıyorum.
"Sen niye böylesin ya, kendini iki dakika rezil etmeden duramıyor musun? Sıkıyorsa bak şimdi çocuğu yüzüne. Haneye tecavüzden içeriye alırlar seni. " Kendi kendime konuşurken içerden gelen kahkaha seslerini duydum. Hafifçe kafamı salona bakmak için çıkarttığımda gözlerimi kıstım.
"İtler." diye fısıldarken, gülen Kaan ve Barış'a son kez baktığımda kendimi geri çektim ve tezgahın üzerinde duran tencereye doğru adımladım.
Bakalım hamarat Akgün neler yapmış!
İki tencerenin de kapağını açtığımda, peki itiraf ediyorum şaşırmıştım. Şehriye çorbası ve pilav vardı. Kendimi biraz geriye çektiğimde fırına baktım. Muhtemelen fırında tavuk yapmıştı. Çok yemek isterdim ama hiç iştahım yoktu sadece sorulardan kaçmak için böyle bir bahane üretmiştim.
Tahminen daha ne kadar mutfakta durmaya devam edeceksin?
Yakınımda duyduğum adım sesleri ile arkama döndüm. Dedikoducu kadınlar gibi mutfak kapısının önünde beklemelerini hâlâ çözememiştim. Kafamı ne var şeklinde onlara doğru salladım. Bir kaç adımla yanıma geldiklerinde sırıtmaya başladılar.
"Dökül." dedi Burçak imalı bir şekilde. Ne anlatmamı bekliyorlardı?
"Ne dememi istiyorsun?" Ters tavrıma takınmadan heyecanla soru sormaya başladı. "Ne oldu? Kapıyı niye kilitledin? Ne gördün? Akgün'le bir şey konuştunuz mu?" Şimdi ne deseydi? Gözlerim bayram etti mi deseydim?
"Zorlama güzel kardeşim sana hiçbir şey söylemeyeceğim." dediklerime pöflediğinde gözlerini devirdi bu sefer. Başıma bela olurdu bunlar bu gidişle. Üzerime tekrardan baskı yapacakları sıra aralarından sıvışıp kaçtım.
Salon kapısının önünde durduğumda hepsi kendilerine eğlence bulmuştu. Ali ve Kaan playstation oynarken, Barış da gülerek onları çekiyordu. Akgün her zaman ki gibi ortalıkta gözükmüyordu. Onları kendi halinde bırakıp uğraşmamaya karar verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalancı Nefret / Yarı Texting
Teen Fictionakgün.korall: Bilerek mi yapıyorsun tüm bunları yoksa hepsi birer tesadüf mü? akgün.korall: Neler çeviriyorsun bilmiyorum ama bir dahaki sefere bu kadar hoş karşılamayacağımı bil. alminaa_vural: Hoş karşıladığın tavrın bu mu? alminaa_vural: Eh soray...