Mabel Matiz - Kömür☆
"Beni de peşine sürükleyip buraya getirirken, aklından ne geçiyordu sakar?" diye sorduğunda onu bir süre geçiştirerek duymazdan geldim. Fazla kalabalığa karışmamak adına en uçta bir yer seçmiştim oturmak için. En azından burada bizi kimse rahatsız etmezdi, tabii tek düze insanlar dışında. Çantamı gelişigüzel kumların üstüne attığımda aynı zamanda ben de kendimi yere bırakmıştım. Saçlarımı yüzümden çekerek göz ucuyla Akgün'e baktım.
"Okuldan kaçmayı." O kadar kısa ve netti ki cevabım, gülmeden edememiştim. Yüzünde ki belirsiz sırıtış daha da büyürken yanıma oturdu. "Bu gidişle sana uyarsak, sınıfta kalırız. Derslerine asılmak yerine kaytarıyor musun yoksa?" dediğinde ise aynı şeyi onun içinde sormak istemiştim fakat bildiğim cevapların kurbanı olmak istemiyordum. Herhalde çalışıyordu. Arada kendime hatırlatmam gerekiyordu bu bilgiyi. Sevgili Akgün, sınıf birincisiydi.
"Bana hava hoş şekerim. Ne güzel seni de kendimle beraber okuldan kaytarıp etkisiz hale getiririm. Fena mı olur? Akşamları da gider gizlice çalışırım, sen benim hasretimle tutuşurken." Ardından kısık bir göz hareketiyle gözlerimi onun soluk mavimsi gözlerine diktim. "Ne yani şimdi benim sınıf birincisi olan sevgilim, rakibim mi?"
Dediklerime kısık bir sesle gülmüştü.
Saçmaymış. Özellikle de rakibin sana nakavt olmuşken." dedi gözlerini üstümde tutarken. Kalbim birden hızlı atmaya başlayınca, bu hissin canımı ne kadar sıktığını fark ettim. Her seferinde ayarlarımla oynamak zorunda mıydı ki bu çocuk?
Tepede ki güneş zaten yeterince yakıyordu beni, bir de üstüne Akgün'ün iltifatları ikiye katlıyordu yanma hissini.
"Bilerek mi yapıyorsun? Anlamıyorum." diye sordum huysuz bir tavırla. Serseri bir gülüş yüzünü kapladı. "Ne yapmışım ki?" diye anlamamazlıktan geldiği sırada, yüzüme ondan bulaşan bu sırıtışa engel olamıyordum. Elim saçlarına uzandığında, gözlerimi bir an bile olsun gözlerinden ayırmıyordum. "Akgün, bir şey soracağım." derken parmaklarımı saç tellerinde dolaştırıyordum. Bir kaç saniyeliğine kapattığı gözleri sorumlu beraber açılmıştı. Solgun mavileri, içinde kaybolabileceğim kadar dehşet vericiydi. Çok, çok güzeldi.
"Dinliyorum." Soracağım sorudan dolayı kaşlarını çatıp çatmamak arasında gidip geliyordu. Ama konuşmamız gerekiyordu bu sabah yaşanan şeyleri. Her seferinde konunun üstünü kapatıp hiçbir şey olmamış gibi davranamıyordum artık neticede. Akgün'ün de bu kadar içine kapanık olması canımı sıkan raddeye gelmişti. Kalbine ağırlık yapan her şeyin bir kısmını da ben taşımak istiyordum onunla birlikte.
İyi bir aileye sahip olmuştum her zaman. Ve onun da bu şansa sahip olarak doğmasını her şeyden çok isterdim. Oysaki çizilmiş kaderin üzerinden geçen keşkelerin bir anlamı yoktu.
Alabildiğimce uzun soluklu bir nefes çektim içime. "Sorunun ne olduğunu söyleyecek misin artık bana?"
İlk defa beni şaşırtacak bir harekette bulunarak, gülümsedi. Sadece gülümsedi. "Ne sorunundan bahsediyorsun, güzelim?" diye karşılık verdiğinde gözlerini benden kaçırmıştı. Kafam karışmışmış bir şekilde ona bakıyordum. Pek anlamış değildim şuanda ruh halini.
"Bu sabah yaşanılan sorundan bahsediyorum?" diyerek atıfta bulundum. Neden konuşmak istemiyordu benimle bu konuyu?
Bedenimi ona doğru çevirirken bir yandan da bana bakması için suratını didik didik inceliyordum. Ciddi bir tartışmanın içinde de olsak surat ifadesini hep aklımda tutmaya çalışıyordum. Çünkü olur olmadık zamanlarda bile aklımı çekmeyi başarıyordu. O anki konuyu unutup sadece yüzüne odaklanıyordum ve gerçekten bana ne yaptığından gram haberi yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalancı Nefret / Yarı Texting
Teen Fictionakgün.korall: Bilerek mi yapıyorsun tüm bunları yoksa hepsi birer tesadüf mü? akgün.korall: Neler çeviriyorsun bilmiyorum ama bir dahaki sefere bu kadar hoş karşılamayacağımı bil. alminaa_vural: Hoş karşıladığın tavrın bu mu? alminaa_vural: Eh soray...