Brian, Liamh'ın karşısındaki koltukta oturmuş adamın kendisine öfkeli bakışlar atarak ellerini ovalamasını izliyordu. Liamh McAodha onu kendine getirebilmek adına Pek çok kez yumruklamış haliyle kendisi de karşılıksız bırakmamıştı. Şimdi iki adam da savaşın ortasından yeni dönmüş gibi patlak kaş ve dudaklara birbirlerine bakıyordu.
"Beni durdurmuş olman o piçi öldürme kararımı değiştirmedi Liamh!"
Liamh rahatsız edici bakışlarıyla bir müddet daha kendisini süzüp sırıttı.
"ve sonra Frealaf ressamını parçaladın diye seni zindana atsın! Neden? karının portresini çizmiş...Niye? Çünkü yemek masasında adamla aptal bir laf dalaşına girip tüm beylerin önünde elma resmi istedin diye!"
"Sepetteki elmalar Liamh! Karımın elinde değil." Brian dişlerini sıktı.
"Eğer Lily'e mektup yazdı ya da kur yaptı diye her adamı öldürseydim İskoçya da adam kalmazdı Brian. Üzgünüm lakin buna alışmak zorundasın ve evet Alastair bu defa benim öfkemi de üzerine çekti lakin bırak adamı senin değil benim yöntemlerimle cezalandıralım.
"Öldürmeyelim yani."
"Hayır Ayıboğan öldürmeyeceğiz!"
Genç adam elini masaya vurup ayağa kalktı. Öfkesini nereden çıkaracağını bilmiyordu. Elleriyle masanın köşelerini kavrayıp Liamh'ın suratına eğildi.
"Öyleyse seni biraz daha dövmeme izin ver!"
"Öyleyse biraz daha dayak yemek istiyorsun! Git başımdan Brian!"
Brian doğrulup elini saçları arasından geçirdi ve odanın içinde birkaç tur attı. Sakinleşmeliydi. Gözlerini kapatıp aklına Lily'nin korku dolu bakışlarını getirdiğinde durdu. Şimdi ne yapacaktı? Kadının yüzüne bakacak cesareti bulamıyordu.
" Bok ettim Liamh!"
Liamh başını salladı. Aynı cümleyi aylar önce Brian'ın karşısında sarf etmiş olduğu aklına geldiğinde gülmeden edemedi.
"Herkes eder... Şimdi git ve kardeşimin gönlünü al Ferguson. Affedilmezsen onu alı koyacağım!"
"Bu savaş demek. "
Liamh'ın omuz silkmesi üzerine Brian ona okkalı bir küfür savurdu. Aynı şekilde karşılık bulduğunda ise öfkeyle odadan çıktı. Şimdi muhtemelen bir oda dolusu kadın ile baş etmek zorunda kalacaktı. Merdivenleri hızla tırmanıp Lily'i bıraktığı odanın kapısına vardığında içinin tamamen boş oluşunu beklemiyordu. Çarşafı düzelten Betty'e soran gözlerle baktı. Kız ezilip büzülerek "Hanımım bir üst katta yeğenleriyle meşgul" dedi.
Brian dudaklarını kemirerek yerdeki ahşap parçalarına baktıktan sonra bir üst kata çıkmak üzere yeniden merdivenlere yöneldi. Öfkelenmeyi layıkıyla başarmıştı lakin nasıl telafi edeceğini bilmiyordu. Bu zamana kadar öfkesine maruz kalan kişilerin tek telafisi onları gömmek olmuştu. Brian yanaklarında biriktirdiği havayı üfledi. Gidip nabız ölecekti ve eğer sinirlenmeye devam edecekse bir süre ortalarda görünmemek en iyisi olacakmış gibi görünüyordu.
Lily kapıda Brian'ı gördüğünde Connor'u henüz uyutmuştu. Ne diyeceğini ya da nasıl bir tepki vereceğini bilemedi genç kız. Onu korumaya çalıştığı için mutlu mu olmalıydı, kıskandığı gerçeğiyle yüzleşmelimiydi yoksa şu an kıyafetleri altına sakladığı moraran kolları için hesap mı sormalıydı bilmiyordu. Tüm bunlarla uğraşmamak için kimseye yaşananlardan bahsetmemişti. Lakin Brian'ın yaralı yüzünü gördüğünde onun Liamh ile karşılaşmış olduğunu düşündü.
Brian kadının kucağındaki bebekle bir süre kendisine bakışını izledi ve ardından derin bir nefes alarak gidip tepesine dikildi. Lily dudaklarını büzerek önüne dönüp parmak ucuyla yeğeninin saçını okşamaya ve onusallamaya devam etti. Genç adam ne diyeceğini bilmiyordu. Özür dilemek... Hayır. Karısını kıskandığı için özür dilemeyecekti.
"Yarın eve dönmeyi planlıyorum." deyiverdi.
Lily Brian'ın onu geride bırakmasından korkarak nefesini tuttu söyleyecek mantıklı birşeyler aradı. Ardından ona bakıp sessizce konuştu.
"Ben de diğerleri halimi görmeden bu gece dönmeyi planlıyorum. Sana olan öfkemi burada sürdüremeyeceğimden en iyisi eve gitmek olacak."
"Döndüğümüzde sana kendini nasıl savunman gerektiğini öğreteceğim..."
Brian yumuşaklığına kendisi dahi inanamadığı ses tonu ile konuşması ardından derin bir nefes aldı. O istediği cevabı almıştı. Üstelik kadının sessiz kalarak canının yandığından bahsetmemiş olması onun için bir mucizeydi. Sessizce başını salladı. Öfkesinin devam etmesini umursamayacaktı. Lily haklıydı lakin o da kendince haklıydı. Yinede ufak bir özür dilemek amaçlı eğilip kadının Mum alevinde parlayan dolgun baş döndürücü güzellikteki dudaklarına minik bir öpücük kondurdu. Bunu yapmaması için bir sebep görmüyordu. Aksine bu dünyalar güzeli kadın ona aitti ve Brian her ne kadar korkuyor olsa da ona bağlandığını hissediyordu. Lily onu her zamanki gibi karşılıksız bırakarak şaşkın bir ifadeyle kendisine baktığında ise herhangi birşey söyleme gereği duymadan kapıya yöneldi ve arkasına dönüp elindeki bebek ile tekli koltukta sallanışını izledi. Brian gördüğü bu muhteşem manzara karşısında ömründe ilk defa çocuk sahibi olmak istediğini düşündü.
Genç kız kaşlarını çatarak dudağını dişledi. Adamın bulduğu her fırsatta onu öpmeye yeltenmesi dahası hazırlıksız yakalanıyor olmak hoşuna gitmiyordu. Doğru düzgün bir özrü dahi ona çok görüp hiçbişey yokmuş gibi davranması ise başlı başına bir sorundu. Brian onu bir asker gibi görüyor olmalıydı. Lily başını iki yana sallayarak kapıya doğru baktı. Adamın hala orada dikiliyor olduğunu gördüğünde ise yerinde sıçradı. Rahatsız edici bir şekilde kendisine bakıyordu. Genç kız başını önüne eğerek kıpırdanan bebeği sallamaya devam etti. Nedenini bilmediği bir şekilde kalbi tekliyor göğüs kafesi hararetle inip kalkıyordu. Bir kaç dakika sonra hafifçe başını kaldırdığında ise Brian her zamanki gibi gelip aklını karıştırmış, ona olan öfkesini koca cüssesiyle bir şekilde dağıtmış ve gitmişti.
Tanrım! Lily onunla ne yapacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ
Historical FictionLily McAodha, Edinburgh sosyetesi dilinde dolanan ve namı civar ülkelere kadar gitmiş "kusursuz" bir genç kızdı. Aldığı eğitim, sesi, konuşması, naif ve iyi yürekliliği ile yeryüzünün kirlenmesine izin vermemiş olan bir melekti ve dilese tüm dünyanı...