Lily, iç gömleği ile yatağında oturmuş odasındaki mobilyalara tablolara ve sahip olup bu güne kadar önemsemediği tüm detayları en ince ayrıntısına kadar gözlemlemekteydi. Beyaz mobilyalar ile donatılmış geniş bir odaydı. açık mavi duvarlar iç açıcıydı ve üzerinde ona hediye gelen Alastair Wilson imzalı yirmiye aşkın tablo vardı. İçlerinden beşi kendisine ait olan tabloları ressam ona düzenli olarak hediye etmekteydi. Genç kız sadece bu tabloların bile çeyizinin yarısını karşılayabilecek kadar değerli ve pahalı olduklarını biliyordu. Bahsi geçen yazar kırklarının sonunda, orta boylu naif ve oldukça hoş bir beyefendiydi. Canıyla kanıyla tam bir iskoçtu ve yeteneğiyle oldukça nam salmış gerçek bir sanatçıydı. Genç kız onunla tanışma onuruna on sekizinci doğum gününde nail olmuştu. Annesi onun bir tablosunu yapması için adamı kaleye getirtmişti. Leydi Moire tablolara ve mücevherlere çok değer verirdi çünkü en sevdiği oğlu Liamh dan bir küçük olan Arthur öldüğünde babasının içine düştüğü içki bağımlılığı yüzünden klan kötüye gitmiş Dubghail çöküş evresine girmişti. Leydi Moire ise çocuklarına iyi birer eğitim vermek için ellerinde ne varsa satmış onlara en çok getirisi olan mücevher ve tablolar ile Liamh Bannockburn muharebesinden büyük bir zafer ile geri dönene dek idare etmişti. Ağabeyi kendi klanını kurarak zenginlikleri iyiden iyiye arttığında ise idare ettiği tüm parayla yatırım yapmaya devam etmişti. Alastair'in çizdiği ilk tablonun duvarındaki yeri şu an boştaydı ve muhtemelen Brian Ferguson'un eline geçen de oydu. Genç kız derin bir iç çekerken artık bu kalenin onun evi olmadığının farkındaydı.
Eğer Arcana ona herkesin ortasında bağırmamış olsaydı muhtemelen çürüyene dek bu odada hapis olacaktı lakin bu durum onu rahatsız etmiyordu. Yerinden kalkıp aynalı şifonyerine doğru yürüdü ve çekmecesini açıp içindeki ceviz ağacından yapılma oymalı kutuyu çıkardı. Kutuda içinde Wilson'a da ait olmak üzere adına yazılmış pek çok şiir ve aşk mektubu bulunmaktaydı. O serpildiği vakit annesi ile katıldığı saray balolarında pek çok klan beyi, oğulları ve kıymetli lordların ilgisiyle şımartılmış bu esnalar da da "İskoçyanın Meleği" ünvanı herkesin diline yayılmıştı. Ağabeyi ise o seneden sonra kendisiyle olmadığı müddetçe dışarı çıkmasına asla müsaade etmemişti. Genç kız güzel olduğunun bilincindeydi. Kimi görse gözlerinde beliren şaşkınlık ve ona sürekli olarak ettikleri iltifatlar bunun bir göstergesiydi. Annesi her zaman onu yaşanacak ters bir durum karşısında kurtarıcıları olarak görmüş ve öyle yetiştirmişti. Lily yaşadıkları zor zamanlar ve kayıplarından dolayı görevini öylesine benimsemişti ki zamanla hayatındaki her günün, her hedefinin mükemmel olabilmek üzerine kurulu olduğunu fark etmişti. Şimdilerde ise üzerine yapışan mükemmeliyetçi ve rekabetçi tutumu onun peşini bırakma niyetinde değildi. Yine de ağabeyinin Arcana ile olan evliliği çok büyük birşeyi fark etmesini sağladı. Aşk için mükemmelliğe ihtiyaç yoktu. Aşk, beraberinde sürüklediği kişiler ne vasıflarda olursa olsunlar büyüsüyle onları mükemmelleştiriyordu.
Genç kız ellerini dağılmış saçları arasından geçirirken tebessüm etti. Böyle bir görüntüye sahipken aşkı bulmasına imkan yoktu. Onu gören erkeklerin hepsi ağzından çıkan hiçbir kelimeyi umursamaksızın ne yaparsa yapsın kendisine ilanı aşk ediyor, yakasını bırakmıyordu. Genç kız önemsemediğinden evlilik işini mantığa bırakmıştı. Güçlü, ailesinin yanında olacak, ağabeyinin onayladığı biriyle evlenecek ve hayatını devam ettirecekti. Brian Ferguson'u ilk duyduğunda ki tepkisizliği de bu yüzdendi. Kiminle evleneceğini umursamıyor olması. İşte tüm bu sebeplerden ve kendini şartlandırmışlığından ötürü adamın onunla evlenemeyecek olduğunu söylemesi Lily'i sarsmıştı. Hayatında ilk defa reddedilmiş ve adı büyük bir skandala karışmıştı. Kocaları kendisine aşık olduğu için nefret duygusu besleyen tüm kadınlar olayı büyüttükçe büyütmüş, genç kız neredeyse söylentileri duymamak için artık odasından çıkamayacak hale gelmişti. Ailesini koruyamayacak olmak ya da annesinin ondan beklentisini karşılayamayacağından ölesiye korkmuştu. Elinde başka bir şey yoktu ki. Onu kendi olduğu için sevip kollayabilecek bir adam düşünemiyordu. Liamh sürekli ona güzelliği yüzünden erkekler tarafından zarardan başka bir şey görmeyeceğini ve sadece aşk yalanlarıyla kandırılabileceğini söylüyor genç kızı umutsuzluğa sürüklüyordu. Lakin ağabeyine güveni tamdı. Sert ve gerçekçi olan sözlerinin doğruluğunun da farkındaydı.
Gözü çekmecenin içinde öylece duran Lord Ferguson'un mektuplarına kaydığında kaşlarını çatmadan edemedi. Adamın da yaptığı ilk şey onu görme isteğiydi. Genç kızı reddederken muhtemelen görüntüsünden bir haberdi ve tablo eline geçtiği ilk anda onu alıkoymak isteyerek kırılan kalbi hakkında nutuklar atmıştı. Lily, bu dünyadaki aptalların en büyüğüydü. Nasıl olmuştu da intikam peşine düşme hatasında bulunmuştu ki? Muhtemelen Arcana'yı kendine örnek almaya çalıştığından onun gibi gözü pek ve hazır cevap olabileceğini sanmıştı. Herşeyi göze alıp adamı kendini ettiği kadar rezilliğin içine batıracak ve ona McAodha hanımının gücünü gösterecekti aklınca. Lakin hesaba katmadığı şey Brian'ın ne olursa olsun onu almaya kararlı olmasıydı. Böylece adam Lily'i aptal bir aşık, kendini ise yenilmez, karşı konulmaz bir varlık olarak göstermeyi başarmıştı.
Genç kız kafasını avuç içlerine vururken "Ah salak kızım..." diye söylenmeden edemedi ve kapısının bir anda açılmasıyla olduğu yerde sıçradı. Leydi Moire'i karşısında gördüğünde kafasını birkez daha ellerine vurdu. İşte gerçek kabus şimdi başlıyordu.
"Lilybeth!"
"Evet anne?" Lily kadının kendisine doğru hışımla gelip kolunu sarsışına aldırış etmedi.
"Yaptıklarını unutacağımı mı sanıyorsun? Sen hangi cüreti kendine buldun da hem Lord Ferguson'u hem de kendi adını lekelemeye kalktın? Hakkında yazılıp çizilenleri temizlemek için ne kadar zahmet çektim biliyor musun? Krala yazdığım mektup olmasaydı ağabeyinin öfkesi dururken Lord Ferguson'un seni alması imkansızdı. Nasıl herşeyi berbat etme cesareti gösterirsin!"
Lily ayağa kalktı. "Anne sen ne yaptım dedin? Krala benimle evlenmesi için adama emir vermesini mi istedin? Gerçekten bu kadar ileri gittin mi?"
Leydi Moire cevap vermedi. Askıdaki gelinliği alarak sandalyeye bıraktı ve kızının iç gömleğini yırtarcasına çıkartıp korseyi belinden geçirdi. Onun gözlerine direkt olarak bakmıyordu lakin aynadan gördüğü yansıması ağlıyor olduğunun göstergesiydi. Korsenin iplerini sıkarken "Brian Ferguson seni sevecek." dedi sert bir sesle.
"Sanki çok umurunuzdaymış gibi konuşuyorsunuz Leydi Moire!"
"Aklını başına al LilyBeth! Sen ne zamandır böyle pervasız bir kadın oldun? Eğer Lord Ferguson akıllı davranmamış olsaydı sana ne olacaktı söylememi istemisin? İnsanlar neler düşünecekti?"
"Ne mutlu ki istediğin oldu anne. Beni krala mektup yazacak kadar düşürmeyi başardın."
Leydi Moire kızının korse iplerini sıkıca bağlayıp onu kendine çevirdi. "Ben senin adını kurtardım! Hakkında çıkan söylentiler çığ gibi büyürken artık nefret ettiğin saray dahi seni kabul etmeyecekti."
Lily gözlerini silerek güldü. Sanırım deliriyordu. Öz annesi nasıl olurda hissettiklerini bir parça umursamazdı. Şimdi işler sandığından çok daha kötüydü. Lord Ferguson annesi tarafından dayatılmış istemediği bir kadına neler yapacaktı tanrı bilirdi. Adamın ne denli korkunç olduğunu gözleriyle görmüştü. Devasa, ürkütücü... Acı kuvveti, kürsüde parmaklarını kırmak için harekete geçmişti bile... Kaleye vardıklarında adamın kendisini cezalandırmak için dövmeyeceğini nereden bilebilirdi ki? Peki ya tüm bunlar annesinin ve ağabeyinin umurunda mıydı?
"O adam beni öldürse dahi umurunuzda olmayacak!"
Leydi Moire kızını giydirmeyi başardığında doğrulup kendi üzerini düzeltti ve öfkesini kusmak üzere kızının buğulu gözlerine baktı. "Kendine gel artık LilyBeth! Bugün giydiğin cenaze kıyafeti ile Tanrının gazabını üzerimize çektin az kalsın torunlarımdan biri ölüyordu ve sen umduğun cenazeye katılmak için hevesle hazırlanmıştın. "
"B-ben mi sebep oldum yaşananlara?" Lily acı içinde yutkundu. Annesinin söyledikleri bir an için öyle doğru gelmişti ki ıstıraplarına bir yenisi eklenmişti genç kızın.
Leydi Moire sözlerinin beklediği etkiyi oluşturduğunu gördüğünde derin bir nefes aldı. Kızının saflığı, masumiyeti ve iyi yürekliliğinin farkındaydı onu istemediği bir evliliğe ittiğini de biliyordu. Yine de Liamh'a güvenmişti. O, çıkarları uğruna kardeşine zarar verecek hiçbir girişimde bulunmazdı. Brian Ferguson söylediği gibi merhametli ve iyi bir adamsa Lily eninde sonunda kendi sahip olamadığı mutluluğu yakalayacak ve gittiği yerde ona iyi bakılacaktı. Şimdilik kızının nefretini kazanmasında bir sakınca görmüyordu. Anne olduğunda anlayacağını biliyordu. Moire, hayatı boyunca her şeyi evlatları için yapmıştı. Öylede yapmaya devam edecekti.
"Şimdi yürü! Yemeğe iniyoruz! Yanlış bir şey yapmadan önce bugün sebep olduğun şeyleri iyice düşünüp tövbe etmeyi unutma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ
Narrativa StoricaLily McAodha, Edinburgh sosyetesi dilinde dolanan ve namı civar ülkelere kadar gitmiş "kusursuz" bir genç kızdı. Aldığı eğitim, sesi, konuşması, naif ve iyi yürekliliği ile yeryüzünün kirlenmesine izin vermemiş olan bir melekti ve dilese tüm dünyanı...