Lily uykusuzluğa dayanamamış ve yatakta bir süre dönüp durduktan sonra gözlerini kapatmıştı. Lakin yeniden uyandığında hala güneş tepedeydi ki bu da fazla zaman geçmediğini gösteriyordu. Başı çatlıyor olan bitene anlam veremiyordu. Brian'ın kendisinden sakladığı bir şeyler vardı ve bu her ne ise hoşlanmayacağı aşikardı. Yataktan zorla kendisini ayırdığında üşüdüğünü hissetti genç kız. Yazın ortasında buzda yatmış gibi hissediyordu. Şüphe çok keskin bir duyguydu. Bir bıçak gibi boğazına dayanmış ve nefes alıp vermesini gittikçe güçleştirmeye başlamıştı. İçinden bir ses okuduğu notun Brian'ı ilgilendirdiğini söylemekteydi. Fakat ölen bir kadın ve bebeğinin onu ne diye ilgilendirebileceğini bilemiyordu. Üzerinde yazan tarih haziranın dördüydü ve Lily Briandan ilk mektubunu iki gün sonra almıştı.
Genç kız yüzünü ovalayarak inledi. Aklına gelen bir başka detay ise tüylerini ürpertmeye neden olmuştu. Ağabeyi Brian ile nişanlanacağını söylediğinde Eylül ayıydı. Bunu çok iyi hatırlıyordu çünkü düğünlerinden kısa bir zaman sonraydı. Genç kız titreyen parmaklarını çıkarıp saymaya başladı. Aradaki dokuz ayı hesapladığında ise elleri iki yanına düştü. Öyleyse Brian dokuz ay önce bu bebekten haberdar olmuştu ve nişanı bozmasının sebebi yine bu kadın ve bebek olmalıydı. Öldüklerini öğrendiği an ise yeniden evlenmek istemişti. Gözleri iri iri açılan genç kız titreyerek ayağa kalktı. Bir süre etrafına bakındıktan sonra gidip Brian'ın çalışma odasının kapısını zorladı. Kilitliydi. Lily orada bir şeyler bulabileceğini düşünüyordu. Şifonyere giderek anahtarı aradı ve bunu yaparken çekmeceleri yere saçıyor oluşuna aldırış etmedi. Bulamadığında ise gidip kapıyı tekmeledi. Lily bu elzem konunun ağabeyiyle ne alakası olduğunu gerçekten merak ediyordu. Brian'ın gayrimeşru bir çocuğu olduğunu bile bile onu evlendirmek neden istesindi ki?
Lily, sonunda pes ettiğinde merdivenlerden aşağı indi. Brian'ın kale içindeki çalışma odasına gidecek ve orada anahtarı aramaya devam edecekti. Bulamazsa da bir balta bulup kapıyı kırmaya yemin etti.
---
William çalışma odasının koltuğunda yayılmış karşısındaki kadına bakmaktaydı. Rosalind Thomson güzel görünüşünün altında tam bir baş belasıydı ve şu an kendisinden istediği listeyi temin etmesi mümkün değildi. Olduğu yerden kıpırdamayacağını defalarca kez açıklamasına rağmen kadın tam bir saattir kendisine divit ve mürekkeplerden düzinelerce kağıt ve kitaptan bahsediyordu. Tanrım, kadın gerçekten çok konuşuyordu ve söylediği her şeye kesin bir cevabı vardı.
"Son bir saattir söylediğim gibi Bayan Thomson isteklerinizi şu an gerçekleştirmem mümkün değil."
"Yalnızca Edinburgta belirttiğim adrese şu listeyi göndereceksiniz bunun neresi zor anlamıyorum. Leydi Elizabeth'i rahatsız etmek istemiyorum. Basacağınız tek bir mühür." Rose kaşlarını çattı.
"Bugün parmaklarımı hissetmiyorum." William Kadının şapkasındaki tüylerin hareketinden onun yeterince sinirlendiğini anlayabiliyordu üstelik dilini tutmaya çalışması ve tam bir saattir öfkesini uzun cümleler ile ifade etmek için çaba sarf etmesi genç adamı oldukça eğlendirmişti.
Rose gidip masaya ellerini dayadı ve kelimeleri yutmaktan şiştiğini hissettiği boğazını temizleyerek öne doğru eğildi. "Benimle apaçık dalga geçiyorsunuz Lordum."
William onun giydiği gül kurusu elbisesinin detaylarını bir müddet inceledi. İçindeki korse eğilmesini güçleştiriyor gibi duruyordu. Boğazına kadar düğmelenmiş elbise göğüslerini örten fırfırlar ve ince belinden aşağı dümdüz dökülen etekleri ile oldukça muhafazakardı. Başına yapışık olduğunu düşündüğü şapkaları ise saçlarının büyük bir kısmını gizliyordu. William onun ellerine taktığı dantelli eldivenleri incelerken tebessüm etti. Vücudunun hiçbir detayını istese de göremeyeceğini fark ettiğinde ise ayağa kalkarak onun gibi masaya dayanıp kadına doğru eğildi. Güzel ela gözleri kendisine apaçık bir öfke ile bakmaktaydı. dolgun kırmızı dudaklarının kıvrımları aşağı düşmüş pürüzsüz teninde yanakları ve burnu pembeleşmişti. William onun İskoçya şartlarında güzel kabul edilebilecek bir yüze sahip olduğunun farkındaydı. Tabii Leydi Ferguson'u bu sıralamaya sokmuyordu bile. Kadın güzellikte ulaşılmazdı. Lakin William ağabeyinin yerinde olmak ister miydi bilemiyordu.
""Si, hermosas mujeres( Evet, güzel bayan)" dedi sakin bir ses tonuyla. Kendisine dil uzatmaya cüret eden bir kadın ile başka ne yapabilirdi ki.
Rose bakışlarını çekmeden karşısındaki adama odaklandı. Genç güzel yüz hatları vardı. Bir bebek gibi pürüzsüz bir tene kalın biçimli siyah kaşlara uzun kirpiklere sahipti. Gördüğü en yakışıklı adam olmayabilirdi lakin yüzüne bakılmayacak kadar da kötü değildi. Diğer yandan kötü telaffuzlu İspanyolcası ile kendisine ettiği iltifatı anlayamayacağını düşünmüş olmalıydı. Bunun çok çocukça olduğunu düşünüyordu ve erkeklerin her zaman daha fazla bilgiye sahip olduklarını kanıtlama çabaları onu eğlendiriyordu.
"Gracias por el cumplido mi lord (İltifat için teşekkür ederim lordum)" Rose gözlerini kıstı. "Por favor confirme esta carta ahora mi lord (Artık şu mektubu onaylayın lütfen lordum)"
William kadın ile hiçbir şekilde başa çıkamayacağını nihayet anladığında başını iki yana sallayarak gülümsedi. Bir kadının bu derece bilgili olması kesinlikle tehlikeliydi. William onun üzerinde egosunu asla tatmin edemeyeceğini anladığında bu defa kendine güldü ve kadının elinin altında tuttuğu kağıdı almak için eldiveninin kumaşından tutup elini yana çekti. Bunu yaparken gözlerini ondan ayırmamıştı.
"Siz kazandınız bayan Thomson. Lakin izin verin bir şeyi açıklığa kavuşturalım. Erkekler ukala kadınları ne kadar güzel olurlarsa olsunlar itici bulur."
Rose, William'ın daha yakınındayken şahit olduğu gülümseyişi karşısında bir müddet duraksamıştı lakin adam eldivenini iki parmağı ile tutup elini çöp gibi kenara bıraktığında içine hapsolduğu büyüden kurtulup derin bir nefes aldı.
"Anlayamadım lordum lütfen açıklayın bana. Bu odada beni çekici bulmasını isteyebileceğim biri mi var yoksa?" Genç kız gülümsedi.
William aniden doğruldu. Eline aldığı kağıda hızlıca mühür vurarak ileri ittirdi. Sıkıp gevşettiği dişleri arasından birkaç kelime çıkacaktı ki kapı çalınıp odaya daha önce görmediği bir hizmetli girdi. Rosalind de kapının çalması ile doğrulup kağıdı alarak hızla odadan çıktı.
"Bu mektup Lord Ferguson'a" Adam kendisine tembihlendiği üzere mektubu genç olan beye verirken isim olarak ne söyleyeceğini bilememişti. Lakin selam vererek hızla odadan çıktı.
Lily ulağın aceleyle odadan çıkmak için hareket ederken kapıyı hızla açması karşısında sendeledi.
"Lord Ferguson'a mektup yazan yazana..." dedi içeride duran William'a.
William elindeki zarfı açmakta tereddüt etmedi. Ağabeyi ile şu sıra aralarının bozuk olduğu doğruydu lakin hala ondan gizlediği hiçbir şey yoktu ve elinde kendisi olmadığı zamanlarda tam yetkisi vardı.
"Hoşgeldiniz Leydim. Ne arzu etmiştiniz?" William kadına bakmadan Elindeki kağıdı açıp birkaç kez okuması ardından yırtıp buruşturduktan sonra irice açtığı gözleriyle Lily'e baktı.
Genç kız William'ın renginin attığını fark ettiğinde "O nedir William?" dedi.
"Siktir!" William ayağa kalkıp sandalyeyi devirdi. " Lanet olsun!" Lily'i korkuttuğunu fark ettiğinde ise "Özür dilerim. Gidip ağabeyimi bulmam gerekiyor leydim. " diyerek odadan ok gibi fırladı.
Lily bir müddet William'ın arkasından bakakaldı ve ardından hızla masanın diğer tarafına geçip yırtıp çöpe attığı kağıt parçalarını çıkardı ve titreyen elleriyle kağıtları birleştirdi. Mürekkep taze ve bulaşıktı yırtılması ise daha zor okunur hale getirmişti. Nihayetinde parçalar birleştiğinde Lily gözlerini kısarak okumaya çalıştı. En baştan bir parça silinmiş olsa da isim olduğunu tahmin ettiği yerin üzerinde durmayarak diğer kelimelere geçti.
"..... Ferguson, gelip bıraktığın piçini al. Lachlan orman girişinde seni bekliyorum. Sorcha Sinclair"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ
Historical FictionLily McAodha, Edinburgh sosyetesi dilinde dolanan ve namı civar ülkelere kadar gitmiş "kusursuz" bir genç kızdı. Aldığı eğitim, sesi, konuşması, naif ve iyi yürekliliği ile yeryüzünün kirlenmesine izin vermemiş olan bir melekti ve dilese tüm dünyanı...