2.Bölüm

257 14 2
                                    

⚡

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kenarları yıpranmış, kat izi olan eski bir fotoğrafın içerisindeydim. Gerçekte görmediğim ama kim olduklarını bildiğim insanlarla birlikteydim. Anneannemin kucağında, dayımın yanında duruyordum. O zamanlar daha çok sarı olan şimdilerde ise koyulaşan saçlarıma iki toka takarak toplamışlardı. Üzerimde kırmızı, kareli bir elbise vardı. Bir yaşımdaydım bu fotoğrafta. Dayımın yanında annem, onun yanında ise babam vardı. Annem, bana nazaran rengi daha açık olan sarı saçlarını açık bırakmış, üzerine benimle takım olmak için mi bilmem, kırmızı, ara boy, düz bir elbise giymişti. Bir elini babamın, diğer elini ise dayımın sırtına koyarak gülümsemişti. Bu gülümsemeyi sadece fotoğrafta görmüştüm.

Benim hatırladığım anılarda daha çok ağlıyordu. Bembeyaz teni, fotoğrafta pürüzsüz ve güzel görünüyordu. Ama ben yine tenini kızarık ve morluklarla hatırlıyordum.

Babama baktım. Onu en son 10 yıl önce görmüştüm. Bileklerine kelepçe takılmış, üzerinde kanlı bir gömlek, saçları darmadağın, sakalları birbirine girmiş bir haldeydi. Bu fotoğrafta ise o adamdan alakasız, beyaz gömleğini siyah kumaş pantolonunun içine vererek her şey çok yolundaymış gibi gülümsüyordu. Bu fotoğraf bana çok hayal gibi geliyordu. Gözlerinde ki gülümsemenin samimiyetini anlayabiliyordum. Anlayamadığım şey neden sonrasında darmadağın olduğuydu.

Fotoğrafı dolabın bir köşesine sıkıştırdıktan sonra ütülediğim kıyafetlerimi askılara astım. Tek el ile yapmak zor olsada boş durmaktan daha iyi hissetiriyordu. Bileğim düşündüğümden daha kötü durumda olduğu için alçıya alınmıştı. Birkaç gün içerisinde çıkacaktı ama tek el ile hastanede hiçbir şey yapamacağım için izin alabilmiştim. Evde geçireceğim süre boyunca dinlenmek mantıklı bir fikirdi ama ben uzun zamandır temizlemediğim evi temizlemeye karar vermiştim. Hemde tek el ile. Önce salonu, daha sonra ise mutfağı temizlemiştim. Son olarak ise çamaşırları yıkayarak yerlerine yerleştirmiştim. Ama bu bitmiş sayılmazdı. Balkonda kurumayı bekleyen bir ton çamaşır daha vardı.

Dolabın kapaklarını kapatıp, boşalan çamaşır selesini kucağıma aldım ve balkona çıktım. İpe serdiğim çamaşırların kuruyup kuramadığına bakarken, Ozan ile göz göze gelmiştik. Şu adamın balkonda değilde evde olduğu nadir anlar vardı.

Bunu bekliyormuş gibi oturduğu sandalyeden ayağa kalktı ve korkuluğa yaklaştı. Önce işaret parmağı ile kendini işaret etti, sonra beni ve sonra da sokağı. Bundan ne anlamam gerekiyordu?

Başımı 'Ne?' der gibi iki yana salladım. Yine aynı işaretleri yapmıştı. Oysa bağırsa duyacaktım. "Ne?" diye bağırdım, en sonunda.

"Aşağı in" demişti. Benim kadar bağırmasada anlamıştım. Beni niye aşağıya çağırıyordu? Üzerime ceketimi alarak evden çıktım. Ben sokağa inene kadar o da inmiş, apartmanın önünde beni bekliyordu.

"İşaret etmek yerine konuşabilirsin"

"İnsanları rahatsız etmek istememişimdir belki?" dediğinde güldüm. "Burası elit bir mahalle değil. Bağırsan yadırgamazlar"

AMORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin