25 || Münferit

12 6 0
                                    

Bölüm Şarkısı; Sertab Erener, Tek Başıma.

Zakkum, Al Gece Yarılarımı Benden.

Tuğkan, Sokakta Depresyon.

-

❝ Ölmemişim, sağlıymışım, iyiymişim aslında. Duygunun da kanseri olduğunu, anıların da sakat kalabildiğini, hayallerin de ölebildiğini görmüyorlar. ❞

🔗

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🔗

Kuvvetli bir rüzgâr; uçları dalgalı kızıl gölgeleri olan uzun kahverengi saçlarımı dağıtmıştı. Umursamadım. Beni de başka bir rüzgâr dağıtmıştı. Esin tıpkı adı gibi esip gittiğinde, geride bölük pörçük düşüncelerin dolaşıp bir yere varamadığı zihnim ve kırık dökük kalbimle ben ve bir de ne yapacağımı bilmediğim aralık duran bir kapı vardı.

Birhan Keskin'in bir şiirinin mısraları kafamın içinde dönüp duruyordu ve ben yerimde kalakalıyordum. Kalbim, diyordu, ölü mevsimler gibisin. Bir şeyin görünmeyen iyi yanları gibi, ama bitti mevsim.

Neden bu şiiri düşünüyordum? Ne lüzumu vardı? Başımı hafifçe iki yana salladım kendi kendime itiraz edercesine. Hayır, bunu düşünmeyecektim. Gözlerimi kapattım. Sadece tutunmaya ihtiyacım vardı, gerisini halledebilirdim. Düşmeme veyahut yıkılmama gerek yoktu. Ağlayamazdım, karalar bağlayamazdım. Yapmayacaktım! Sorun yoktu... Evet, sorun yoktu.

Sonuçta en iyi yalanlar, kendimizin de inandıklarıydı.

Sağ elim, boynuma tırmandı ve kolyemi buldu. Mavi taşları ve küçük pırlantaları olan hilal şeklindeki kolyemi sadece tutmuyor, avucumun içine kaybolacağı şekilde sarıyordum. Diğer tüm güç çekme girişimlerim bununla kıyaslanamazdı. Hep olduğu gibi ben yine Çınar'a tutunuyordum ama onu arayamayacağım, içimde beni cayır cayır bir yangın varken bana iyi gelebilen tek insana gidemeyeceğim için ondan bu sefer nefret ediyordum.

Derin bir nefes aldım ve siyah çelik kapıya döndüm. Hafızam, benim lanetli hafızam, bu kapının arka tarafında ve çıkmak üzere olduğum o anı hatırlattı. Lakin çıkıp gidemediğim, benim arkamdan durmadan bir şeyler çevirdiği o gün de onun ağzından dökülen bir lütfen beni yolumdan bir kez daha döndürdüğü o günü hatırlamak kendime çevirdiğim bir bıçaktı ama gerek var mıydı? Canımı bir de benim yakmama gerçekten gerek var mıydı?

"Canını yakmayı seviyorsun."

Bir anda Esin'in lütfedip benim için aralık bıraktığı kapıya doğru bir adım attım. Ben çok da mantıksız bir insan değildim, o cümlenin aklımda bulduğu ilk karşılığın tek doğru olmaması da ihtimaller arasında olmalıydı. Her zaman daha farklı ihtimaller de olurdu, değil mi? Mesela bir ilişkileri olsaydı en basitinden neden burada olduğumu hiç sorgulamadan, içeri geçebilmem için kapıyı açık bırakıp gitsindi? Ya da belki yanlış duymuş veya yanlış anlamış olamaz mıydım?

AY IŞIĞI KUYUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin