30. Bölüm: 505

655 83 133
                                    

 İyi okumalar!

...

  Bana bu şekilde baktığında sevgilim, ne bekliyordun ki?

 Muhtemelen parmakların boynumda dolandığında hala taparım sana,

 Ya da son seferinde öyleydi...

 Utangaç olmayan bir adım; beklentilerini karşılayamama düşüncesi bir bıçak gibi kesiyor.

 Ama sen ağladığında ben paramparça oluyorum

 Beni yine 'hoşçakal' ile karşılayacakmışsın gibi görünüyor.

...

 Balkonun kenarındaki minderlere uzanmış, annesinin dizleri üzerinde yatıyordu Meriç. Saçlarını okşayan el, ilaçlarla uyuşan bedenini iyice mayıştırsa da bir türlü rahat bir uykuya dalamıyordu. Hem uzak hem de yakın geçmişten kesitler iç içe geçmişti. Bir tanesine odaklanıp da onun üzerinde bile kafa yoramıyordu. Sadece uzaktan, zihninin içindeki karmaşayı izliyordu. 

 Bir elini kaldırıp gökyüzüne doğru tuttu. İyileşmeye başlayan yaraların yerinde belli belirsiz beyaz izler kalmıştı sadece. Güneşin altında iyice belirginleşip farklı bir manzara ortaya çıkarıyorlardı. Bu görüntüyle gülümsemeden edemedi. Acaba Polen olsa bu görüntüyü nasıl bir manzaraya benzetirdi?

 Annesinin eli, kendi elini kavrayınca gülümsemesini de soldurdu Meriç. Gözlerini, yukarıdan kendini izleyen ela gözlere çevirdi. Annesi de haftalardır işe gitmiyor sadece kendisiyle ilgileniyordu. İyileşeceğim derken bile hep birilerine zarar vermeye devam ediyordu alfa. 

 ''Bir şey yapmayacağım'' diye ruhsuzca konuşmaya başladı Meriç. Annesinin, kapanmak üzere olan yaralarını tekrar açacağını düşündüğünü zannediyordu. Hayır, öyle olmalı. ''Boş boş uzanmaya devam edeceğim anne, beni beklemek zorunda değilsin.''

 ''Seni beklemiyorum'' deyip tuttuğu elin üzerine bir öpücük kondurdu sarışın kadın. ''Oğlumla vakit geçirmek istiyorum. Ne var bunda Meriç?''

 Meriç cevap vermeyip bakışlarını yerdeki fotoğraf albümlerine çevirdi. Yine eskiden nasıl cesur olduğunu kendine hatırlatan fotoğrafları karıştırmışlardı ama bunu çok anlamsız buluyordu. Başına ne geldiyse eski cesareti yüzünden gelmişti zaten. Bunu bile bile ona tekrar kavuşmaya çalışıyordu. Kavuşmak istemiyordu ama başka türlü de Polen'le iletişim kuramazdı. Aşktan korkuyordu ama Polen'i de hayatından çıkarmak istemiyordu. 

 Albümlerin yanındakine telefonuna çevirdi bakışlarını. Bu sefer iki haftadan daha uzun süre görüşmemişlerdi. Ama kendinden istenildiği gibi, her gün Polen'e mesaj atmıştı Meriç. Hem nasıl olduğunu, tedavi sürecini ve neler yaptığını anlatmış hem de betasına nasıl olduğunu sormuştu. Ama hepsi bu kadardı. Ne yazarsa yazsın Polen sadece mesajlarını okumuş ve hiçbir şekilde geri dönmemişti. Başka ne yapması gerektiğini de bilmiyordu.

 Burnunu çekip dikkatlice doğruldu alfa. Yüzünü sıvazlayıp seslice nefesini verdi. Her şeyden çok yorulmuştu. ''Mutfağa gidiyorum'' diye annesini bilgilendirerek yavaşça ayaklanmaya başladı. 

 Annesi de hemen arkasından ayaklanırken ''Tamam, ben de geleyim'' diye karşılık verdi. İsteyerek bir şeyler yiyeceğini düşünmek mutlu etmişti. ''Ne istiyorsan onu pişireyim sana.''

 ''İstemiyorum'' diye reddedip boğazını temizledi Meriç. Derin bir nefes aldıktan sonra gülümseyerek döndü annesine. ''Kek yapacağım.''

 Güzel kadın bir yandan oğlunun gülümsemesini süzerken bir yandan da anlamayarak kaşlarını havalandırdı. Ancak herhangi bir şey düşünemeden kapıdan gelen zil sesiyle hemen toparlandı. Kimin, ne için geldiğini biliyordu. ''Tamam, sen geç mutfağa ben de kapıya bakıp geliyorum.''

DELİ BAL - BLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin